Ne komik bir 15 Temmuz!

Mübalağa yok... İftira yok... Öküz altında buzağı aramak yok...

Olay aynen şu şekilde gelişti:

Binali Yıldırım, Anadolu Ajansı Editör Masası Özel'e konuk oldu. Kendisine, "Sizi çok zorlayan, 'Girmeseydik bu işe' dediğiniz herhangi bir proje oldu mu" diye soruldu.

Yıldırım, durdu, güldü, durdu, düşündü, güldü, gülmeye devam etti ve yüzünde kocaman bir müstehzi ifadeyle "Hangi birini söyleyeyim ki, hoşuma gitmeyen proje 15 Temmuz" dedi. O geceye dair kimi hatırlatmalarda bulunduktan sonra da sözlerini, 15 Temmuz için ikinci defa "proje" tanımı yaparak şöyle bitirdi:

"Onun dışında yaptığımız bütün projeler, büyüğünden küçüğüne binlerce, saymaya vakit yok, hepsi hoş şeyler."

Şimdi, herhangi biri "15 Temmuz, Başkanlığın yolunu döşemek üzere geliştirilmiş bir iktidar projesi miydi" diye sorarsa suçlu soruyu soran mı olur, 15 Temmuz'u "proje" olarak tanımlayarak bu soruyu sorduran Yıldırım mı?

İşin bu "derin" boyutundan başka bir de insani yanı var ki;

Özel Harekat polislerimizden askerlere, sokaktaki sıradan vatandaşlardan meslektaşlarımıza onca insanın katledildiği, şehitler verdiğimiz, gazileriyle her gün yüz yüze geldiğimiz, devlet sisteminin hallaç pamuğuna dönmesine yol açan o büyük trajediyi kahkahayla "proje" diye adlandırırken, insanın hiç mi aklına o şehitlerin aileleri gelmez Allah aşkına!

Pes....

memleketim-6cm-en.jpg

"Memleketim"den Hakkari manzaraları

Ankara'ya taşınalı 1 yılı geçti ama yeni düzene ben de, okurlar da, yazdıkları, yayınladıkları eserleri paylaşan yazar dostlar ve yayınevleri de alışamadı. Zira, bana yollanan mektuplar, kitaplar, davetiyeler hâlâ ısrarla gazetemizin İstanbul'daki merkezine gidiyor. Oradan yeniden buraya gönderilmesi de -ki bunun için bir miktar postanın birikmesi bekleniyor- epey zaman alıyor. Böyle olunca da gönderileriniz elime hayli geç ulaşıyor.

Bu vesileyle, gecikme yaşanmaması için bu tür gönderilerinizi Yeniçağ Ankara bürosuna yollamanızın daha yerinde olacağını bir kere daha hatırlattıktan sonra önümüzdeki birkaç gün fırsat buldukça, hayli geciktiğim bu kitapları misafir edeyim burada.

***

İlki stad"dan...

Sevgili Rahmi Turan'ın Mayıs ayı başında yolladığı ve bugüne kadar yayımladıklarından hayli farklı olan kitabı "Memleketim" .

Bugüne dair okuduğumuz Rahmi Turan kitapları, ağırlıklı olarak ya ona dair yazılanlardı ya da onun gazete köşesinde yazdıklarının toplanması... Bir de "Kara Murat"lar var tabii; onlar ayrı!

Bu defa...

Gazeteci, o "tiraj sihirbazı" Rahmi Turan değil, 21 yaşında genç bir Asteğmen olan Rahmi imzalı yazdıkları...

Turan'ın, "vatani görev" için gittiği ve bir yıl kaldığı "Beytüşşebap Jandarma Tabur Komutanlığı'nda, Hakkari'de yaşadıkları var "Memleketim"in sayfalarında.

***

İstanbul'da büyümüş bir gencin Hakkari'ye ayak bastığındaki afallamasını..

"Başka bir Türkiye" ile tanışmasını...

"Saçları makasla kırpılmış yalınayak oğlanları..."

"Ayaklarına traktör lastiğinden kesilerek yapılmış ayakkabılar giyen kirli saçlı kız çocuklarını..."

"Kış gelince kapanan yolları..."

"Uçurumları, yarları, korkunç vadileri, kartalları, akbabaları, tilkileri, ayıları ve kurtları... Kayadan kayaya atlayan çevik dağ keçilerini..."

"Başlık parasını..."

"İmam nikahını..."

"Kumayı..."

Kendini toprağın, dağın, taşın, üzerinde uçan kuşun ve dahi yaşayan insanın "sahibi" gören "ağaları..."

13 yıl elinde silahla "Güneydoğu'nun Taçsız Kralı(!)" olarak dolaşan eşkıya Koçero'yu...

Dağlarda son bulan kanlı hesaplaşmaları...

Eri, subayı, komutanıyla askeri anlatmış Asteğmen Rahmi...

***

Ha bir de "sevda"yı...

Ne yalan söyleyeyim kitabın başından itibaren Rahmi Turan'ın bir "Nesrin" sevdasıdır tutturmuş gittiği görünce, "Herhalde ilk aşkı... Yine de Emel Hanım'ın okuyacağını bile bile bunları böyle açık seçik ve hâlâ aşkla yazmak büyük cesaret" diye yüreğim ağzımda okudum ama bomba kitabın sonunda patladı; meğer Turan'ın eşi Emel Hanım'ın nüfus kağıdında yazan ama günlük hayatta kullanmadığı adıymış Nesrin!

***

"Memleketim"den neredeyse yarım asır öncesinin Hakkari manzaralarını okumak isteyen varsa, Halk Kitabevi yayımlamış Turan'ın kitabını...

***

"Kadın" yarım asırdır aynı yerde

Rahmi Turan'ın "Memleketim"ini okurken en çok "kadın"ın konumlandırılması dikkatimi çekti;

Alınıyor, satılıyor, imam nikahıyla ohooo bilseniz nelere ikna ediliyor, çocukken kadınlaştırılıyor....

Şiirdeki gibi, "anamız, avradımız, yarimiz / ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen / ve soframızdaki yeri / öküzümüzden sonra gelen" kadınlar...

Aradan yarım asır geçmiş; Güneydoğu'da bir halkın sırtındaki -sahibi değişse de- "kötek(!)", bir de "kadın"ın makus talihi değişmemiş.

Yazarın Diğer Yazıları