Ne değişti? (05 Kasım 2013)

Neler, neler değişmedi ki. Zaman değişti. Mevsimler değişti. İnsanlar değişti. Bizde ise bu hükümetin başa gelmesiyle birlikte değişmemesi gerekenler bile değişti. Elbette değişim gerekirdi. Ancak bazı değişmeyenler de olamaz mı? Olmalıydı. Ancak AKP öyle değişikliklere imza attı ki beyinleri dumura uğratıp adeta deprem etkisi yarattı.
İşte o meşhur değişikliklerden bir kaçını özetleyecek olursak. Ne kadar devlet yatırımı varsa, özelleştirme adına yandaşlara peşkeş çekilerek elden çıkarıldı. Çalışanlar sokağa bırakılıp taşeronluk sistemiyle köle pazarları oluşturuldu. Bunlar bile yeterli görülmeyip çevremizdeki ülkelerden gelen yabancıları kaçak çalıştırmak suretiyle sermayedarları zengin edip, emekçileri açlığa mahkûm etti.
Dedelerimizin kanıyla kazandığı vatan topraklarını yabancılara satmak suretiyle ülkede yeni etnisiteler oluşturdu. Satılan varlıklarımızın paralarıyla bir şeyler yapılmadığı halde dış ve iç borçlar katlanarak arttı.
Devlet kadrolarına işgal edilircesine yandaşlar yerleştirildi. Siz biz ayırımına gidilerek, biz dedikleri devletten nemalandırılıp, siz dedikleri vatandaşlarımız dışlandı. Bu tavırlar sonudur ki, bağımsız denen kurumlar bir bir ele geçirilmek suretiyle ötekileştirilenlere karşı kullanıldı.
Nefret edip, kin duyduklarından hesap sorularak, oluşturulmuş özel mahkemeler kararıyla hapishanelere dolduruldu. İnsanların yatak odalarına varıncaya kadar gözlenip, dinlenerek kasetler oluşturulmak suretiyle yuvalar yıktırılarak aile facialarına neden olundu.
Zina serbest bırakılıp elli bin kız çocuğunun fuhuş yapmasına neden olunurken, devletin koruması altındaki masum kız çocukları pazarlandı. Hırsızlık ve gasptan halk bizarken, muhalif olarak bilinenler geceleri kapıları kırılmak suretiyle alınma yoluna gidildi. Faili meçhul cinayetler bitirildi derken, insanlar herkesin gözü önünde sokakta öldürüldü.
Ülke halkı etnik gruplara ayrılarak komşu komşuya düşman hale getirilmesinin yanında, bölücülerle pazarlığa oturuldu. En iyi bölücüler seçilmek suretiyle devlet ödülü verildi. Genelkurmay’a bölücülerden özür dilettirildi. Türk’üm diyenler ise ırkçılıkla suçlanıp, Türklük ayaklar altına alındı.
Oluşturdukları etnik gruplara konuştukları dillerde eğitim hakkı tanınarak Türkçe baltalanmaya çalışıldı. Alfabeye yeni harfler eklenmek ve andımızı ırkçı bir söylem diye kaldırmak suretiyle bir taraftan yasalar çiğnendi, diğer yandan çocukların milli şuurdan yoksun yetişmesi yoluna gidildi. Atatürk ve Türklük zihinlerden kazınmaya çalışıldı.Sıfır sorun dediğimiz dış politikamız sonucu komşularla harbin eşiğine gelindi. Dünyadan dışlanarak yalnız kalışımız, halkımıza onurlu yalnızlık diye takdim edildi. Ata yadigârı eserlerimiz çürüyüp yok olmaya terk edilirken, kilise restorasyonları yaparak övünür olduk.
Kabuk tutmuş yaralar kaşınarak halkın hasmane bir tutum içine girmesine neden olundu. Yerleşim birimlerinin isimleri değiştirilmek suretiyle adeta bu topraklar bizlerin değil dendi. Halkın dini duyguları kullanılarak oy oranları devamlı yükseltildi.
Demokrasilerle idare edilen ülkelerde hep iktidarların oyu düşerken, bizdeki yükselişini muhalefet, halkın kendilerini anlayamadığına bağladı. Hiçbir zaman da ben olanları halka doğru anlatabildim mi veya muhalefet olmanın gereğini bil hakkın yapabildim mi diye düşünmedi.
Halk geçmişi özler bir vaziyette rahmetli Türkeş’i, Ecevit’i ve Demirel’i arar oldu. Bunun içindir ki, ne yapalım oyumuzu kime verelim arayışı içinde kerhen de olsa iktidara yöneldi.
Halk bu yaklaşımını açıklarken de yıllardır bu iktidarla birlikte bu muhalefete Meclis’te, ne yaptılar diye sorar oldu. Görülen yanlışlar konusunda ve yaşanan çirkinliklere karşı biz de konuşuyoruz, muhalefet de konuşuyor sonuç ise hiç değişmiyor. Biz inandığımız için kızıyor konuşuyoruz. Muhalefet ise Meclis’in imkânlarından faydalandığı için konuşuyor dediler.
Bakın bölücüleri destekleyen partiye; her türlü etkinliği yapıyor ve istediklerini de bir bir elde ediyor. Diğer muhalefet partileri bugüne kadar neyi durdurabildi veya neyi elde edebildi. Sokağa çıkmayacaksın, yapılan yanlışlıkları durduramayacaksın, sineyi millete dönemeyeceksin ve bir iki bağırıp çağırmayla muhalefet yaptığını mı sanacaksın diye söylendiler.
Ey muhalefet; demek ki sizin bu halinizle orada olmanızın bir anlamı yok. Sizin orada olmanız beğenmediklerimizi yapanları daha da cesaretlendiriyor. Merakımız; karşımıza geldiğinizde bizlere ne diyeceğiniz. Denen o ki her değişen gibi sizler de değişmişsiniz.

Yazarın Diğer Yazıları