Ne de güzel ihlal ediyor Anayasa'yı!
Günlerdir daha neleri yazıldı da sadece dünkü gazetelerden örnek vermek gerekirse, en yandaşından merkez medyaya, muhalefetten intikamperest cepheye kadar yelpazenin her dilimindeki gazetelerde şunlar yazılıyor:
"Cumhurbaşkanı'nın, kurucusu olduğu partiyle ilgili tavsiyelerde bulunması ve istikamet göstermesi son derece tabiidir."
"Herkes biliyor ki AK Parti'nin güçlü bir lideri var. Cumhurbaşkanı Erdoğan herhangi bir istikrarsızlığa meydan vermeden kongre sürecinin başarıyla tamamlanıp, yeni başbakanın seçilmesini sağlar."
"Dümende Erdoğan olduğu için AK Parti gemisinin karaya oturmayacağı kanaati hâkim..."
"Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha Davutoğlu'nu Genel Başkan olarak açıkladığı toplantıda..."
"Cumhurbaşkanı'yla başbakan uyumu nasıl olacak? Basit. Başbakan, Cumhurbaşkanı'na danışarak yönetecek."
"İki kaptan bir gemi batırır."
" Kimse unutmasın ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan kararını çoktan vermiştir."
"Milli iradeyi hangi parti ve lider temsil ediyor? Milletin haberi olmadan iradesi yer mi değiştirdi ki, AK Parti ve Cumhurbaşkanı "milli iradeye" darbe yapmış olsun?"
"Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir grup AK Parti milletvekiliyle Külliye'deki kahvaltıda..."
***
"Cumhurbaşkanlığı" makamının bir siyasi parti genel başkanının görevden alınması, bir siyasi partiye genel başkan ataması, bir siyasi partinin kongre sürecini yürütmesi sanki çok olağan bir halmiş gibi -başta dediğim gibi en yandaşından merkez medyaya oradan muhalefet gazetelerine kadar her mecrada- yazılıp çiziliyor da hiç kimse şu çok basit, çok temel, çok net gerçeği hatırlatma ihtiyacı duymuyor:
- Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın, Cumhurbaşkanı'nın nitelikleri ve tarafsızlığını düzenleyen 101. Maddesinde der ki;
"Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesilir..."
***
"Üyeliği sona erer" demiyor bakın Anayasa; kağıt üzerindeki bir formalitenin yerine getirilmesi olarak değerlendirmiyor, bir "ilke" koyuyor ortaya.
"İlke"; bildiniz mi ne? Hani çok "emsal" oluşturacak örnek yok ya ondan diyorum!
Kişisel bakış açıma uygun anlamlar yüklemeden, TDK sözlüğünden aktarayım "ilişiğin kesilmesi"nden ne anlamamız gerektiğini:
"İlgi", "bağlılık", "ilişki", "münasebet", "aidiyet" demek "ilişik";
İşte Cumhurbaşkanlığı makamı ile bir siyasi parti arasında bu hallerden hiçbirinin bulunmaması gerekiyor; Cumhurbaşkanlığı makamı ile bir siyasi parti arasında bu hallerden birinin bile oluşması "Anayasa'yı ihlal" anlamına geliyor.
Ve "anayasayı ihlal" öz, hakiki, sahici hukuk devletlerinde "vatana ihanet" kapsamında değerlendirildiğinden, Cumhurbaşkanı'nın "sorumlu" tutulabileceği suç başlıklarından biri sayılır.
Şimdi...
Böylesi "büyük", "önemli", "tarihi" bir durumu "yokmuş gibi" davranarak kimi kandırıyorsunuz acaba?
Milleti mi?
Kendinizi mi?
+++++++++++++
Ütopya'da bile imkansız!
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin "Eğer ihtiyaç hasıl olursa... Eğer gerek duyulursa... Türkiye'nin millî ve tarihi çıkarlarını savunmak için... Düne kadar hükümete verdiğimiz fiilî destek, hukuki bir boyut alabilecek... Ve MHP, yalnızca ülke ve milleti için her türlü sorumluluğu almaya hazır olduğunu kanıtlayacaktır" sözleri AKP ile koalisyona yeşil ışık olarak algılandı.
AKP-MHP koalisyonunun kurulamayışının tek nedeni Devlet Bahçeli'nin ilk günden son güne kadar milim esnemeye yanaşmadığı -ki doğru olmayan iletişim kanallarından, doğru olmayan bir dil ve üslupla; nihayetinde "anlatılamamış" olsa bile daha önce bin kere yazdığımız gibi "doğru" hassasiyetlerdi her biri- o ünlü 4 şarttı:
- Anayasa'nın ilk dört maddesi değiştirilmeyecek, değiştirilmesi teklif dahi edilmeyecek.
- Çözüm süreci eksiksiz ve bahanesiz olarak ortadan kaldırılacak; hiçbir şekilde "terörle müzakere" edilmeyecek.
- "Ucu kime dokunursa dokunsun 17-25 Aralık" dosyası yeniden, hukuka uygun ve adil biçimde ele alınacak; hırsızlığa, yolsuzluğa kim bulaşmışsa hesap sorulacak.
- Cumhurbaşkanı, Anayasal yetki ve sorumlulukları çizgisine çekilecek, kuvvetler ayrılığı ve parlamenter sistem korunacak...
***
Eğer MHP'nin "AKP'ye hukuki destek ihtimali", "günün şartları"ndan kaynaklanan "yeni bir durum" ise, yani bu "dört tartışılması teklif bile edilemez, kati madde"den bağımsız olarak yürütülecek bir sürecin işareti ise bunun vatana-millete, "Türkiye'nin millî ve tarihi çıkarları"na "hayrı" ne?
Hiç değilse onca kara propagandaya rağmen o dört ilkenin, dolayısıyla MHP'nin koalisyon görüşmelerinde ortaya koyduğu tavrın arkasında durmuş kitlelere bunun izahı gerekmez mi?
Ha eğer bu "hukuki destek", o "dört ilke" üzerinde sağlanmış bir "gizli uzlaşma"nın neticesi ise... Yani MHP'nin önümüzdeki dönemde hükümete vereceği desteğin perde arkasında bu dört maddeyle ilgili olarak alınmış ve fakat bizim bilmediğimiz bir "garanti" varsa;
- Yani MHP bu "ortaklık" ilanını yapmadan önce AKP'den "Anayasa'nın değiştirilemez maddelerine dokunulmayacağı"na dair teminat almış...
- Yani MHP bu "iş birliği" ilanını yapmadan önce, daha üç gün önce bizzat Cumhurbaşkanı'ndan duyduğumuz "hele bir bakalım görelim de..." göz kırpışının aksine "çözüm süreci"ne zinhar, hiçbir koşulda dönülmeyeceğine dair teminat almış...
- Yani MHP bu "destek" ilanını yapmadan önce adını anan herkesin "paralel" ilan edildiği 17-25 dosyasının yeniden açılacağı sözünü almış...
Ve...
- Yani MHP bu tabanına bu "müjde(!)"yi vermeden önce Cumhurbaşkanı'nı siyaset üstü bir temsil vazifesine ikna etmiş ise...
Öyleyse ne denilebilir, sadece şapka çıkarılır böyle siyasete.
Ancak öyleyse "hakikaten de varmış bir bildikleri" denir.
****
Gelin görün ki;
Halihazırda akıbeti muallak hükümet bu garantileri verebilir mi? Dahası bu garantileri verebilir konumdaki Cumhurbaşkanı kendi yetki sınırlarını çerçeveleyen, "yol arkadaşları" için tehdit oluşturan bu "ön şartları" kabul eder mi?
Ütopya'da bile imkânsız gelmiyor mu size de?