NATO polemiği
Bugünlerde yine, NATO''nun Türkiye için bir fayda getirip getirmediği, hatta zararlı olup olmadığı tartışılmaktadır.
Ancak konuya bulunulan şartlara göre bakılmalıdır. Bugünlerde İsveç ve Finlandiya''nın NATO üyeliği konuşulduğu ve hiç bitmeyen Yunanistan''ın Türkiye karşıtlığı hız kazandığı için, bu konu yeniden gündeme gelmiş ve polemiğe girilmiştir.
Türkiye NATO''ya giriyor
İkinci Dünya Savaşı sonrası Sovyetler Birliği, Boğazlara yerleşmek istemiş ve doğudan da tehditte bulunmuş, Türkiye de kendisini koruyabilmek için bir güçle iş birliği yapma ihtiyacı duymuştur. O zaman için bu tehdide karşı, 1949 yılında 12 üyeyle kurulan NATO vardır. Türkiye''nin bu teşkilata girmek için 1950 yılında yaptığı teklif reddedilmiştir.
O dönemde Kuzey Kore, Güney Kore''ye saldırmış, BMGK da üye ülkeleri yardıma çağırmış, Türkiye buna olumlu cevap vermiş, ABD de, Türkiye''nin Kore''ye asker göndermesi halinde ittifaka girebileceğini söylemiştir. Türkiye de Kore''ye bir tugay göndermiş, 1952 yılında da Yunanistan''la birlikte NATO''ya kabul edilmiştir. Savaşta 721 şehit verilmiştir.
Görüldüğü üzere Türkiye, diğer ülkeler gibi değil, bedel ödeyerek bunu gerçekleştirebilmiştir. "Girilmemeliydi" diyebilmek için 75 yıl geriye gidip, o zamanın şartlarını yaşamak gerekir. Şimdi "hata yapıldı" demek yerine, "çıkmak mı, yoksa kalmak mı iyi olur"un muhasebesini yapmak daha doğru olacaktır.
NATO genişliyor
12 üyeyle kurulan NATO, 16 üyeyle Soğuk Savaş dönemini idrak etmiştir. Sovyetlerin dağılmasıyla genişlemeye başlamış, 2019 yılında 30 üyeye ulaşmıştır. Esas amacı Avrupa''nın güvenliği olan NATO''nun genişlemesi doğuya doğru olmuştur.
Soğuk Savaş sonrası giren ülkelerin tamamı eski Sovyet ülkeleridir. Bunlar, içinde kaldıkları boşluktan kurtulmak, yeniden Rusya tahakkümüne girmemek için kendilerini NATO içine atarak kurtarmak istemişlerdir.
Genişlemede, ABD''nin, Rusya''nın manevra alanını daraltmak, kendi kontrol alanını da genişletmek istemesinin önemli bir rolü vardır. Bunu yaparken yeni üyelerin kendisine olan ihtiyacını istismar ettiği de dikkate alınmalıdır.
NATO, Varşova Paktı''nın dağılmasıyla misyonunu tamamlamış, ancak kurulu organize bir ittifak olduğu için yeni misyonlarla varlığını devam ettirmeye çalışmıştır.
ABD/NATO''nun hedefi, genişlemeyi devam ettirmektir. Ancak genişlemenin, Rusya''nın Ukrayna''ya saldırmasıyla doyum noktasına geldiği gün yüzüne çıkmıştır. İsveç ve Finlandiya''nın, ABD''nin teşvikiyle NATO''ya girmek istemesi de Türkiye''nin haklı itirazıyla şimdilik durmuştur.
Türkiye ne yapmalı?
* Türkiye, bu pakta girmek için bedel ödemiş, bugüne kadar sorumluluklar ve riskler üstlenmiş, ittifakın faaliyetlerine de en fazla katkı veren üye olmuştur.
* İttifak''ta, üye ülkelerin her biri için konuları müzakere etme, karar alma veya veto etme hakkı vardır. Kararlar oy birliğiyle alınır. NATO''dan çıkarılma diye bir konu da yoktur. Bizi etki ve ilgi sahamızda farklı kılan hususlardan birinin de NATO üyeliğimiz olduğu dikkate alınmalıdır.
* Üye olmamız, konu bazında müttefiklikler oluşturmamıza, güvenliğimiz için tedbirler almamıza ve çıkarlarımızı gözetmemize engel değildir.
* Bu nedenle dışarıda kalıp seyretmek yerine, içinde bulunup onun yönetimine ortak olmanın ve çıkarlarımızla uyuşmayan kararları veto etme hakkını elde tutmanın daha uygun olacağı değerlendirilmektedir.
* İsveç ve Finlandiya''nın üyeliğine olan itirazımız ve ortaya koyduğumuz şartlar, gerektiğinde çıkarlarımızı koruyabilmemize iyi bir örnektir. NATO karargâhlarında Yunanistan''ın Türkiye''ye karşı oyunlarını önleme imkânı bulmamız da, içinde olmamızın ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Çıkarsak, GKRY''nin NATO üyesi olacağı da bilinmelidir. Sonra olacakları da siz düşünün.
* Ancak ABD''nin NATO''yu, kendi politika ve stratejileri yönünde kullandığı da bir gerçektir. Avrupa dahi bu hegemonyadan kurtulmak için bir savunma birliği kurma arayışı içindedir. Türkiye''nin buna destek vermesi çıkarlarımıza uygun olabilir. Ancak kendi kendimize yeterli olmamız da kaçınılmazdır.
* Sonuçta NATO''ya fazla güvenmeden şimdilik içinde kalarak menfaatlerimizi korumanın, çıkarlarımıza aykırı ve güvenliğimiz aleyhinde olan durumlarda da örneklerinde olduğu gibi davranmanın daha faydalı olacağı değerlendirilmektedir.