Namlu, kalan “Arslan”ların şakağında!

PKK’nın “sıradaki saldırısı” nın kamu görevlilerini kaçırmak şeklinde olacağını duyurduğumuz gün askeri ve sivil personeli hedef alan kaçırma haberleri düşmeye başladı ya ajanslara; elim bir gidiyor, bir geliyor şimdi, korkuyorum bundan sonra başımıza geleceklere dair edinilen istihbaratı paylaşmaya.

* * *

“Mesleki deformasyon”; doğrudur insan bir süre sonra mekanikleşiyor bizim mahallede. Doğum da “haber”, ölüm de “haber”, hastalık da “haber”, en coşkulu kutlamalar, “tarihi zaferler” de “haber”; hissizleşmiyorsun belki ama insanları, toplumları, devletleri altüst eden olaylara “alışıyorsun”...

Eşsiz trajediler karşısında dahi kilitlenip kalma lüksün olmadığından -acı içindeyim yazamıyorum deyip kapatamıyorsun sayfanı o gün mesela, gücüm yok deyip kepenk indiremiyorsun manşetine- üzerine konuşmak ve yazmak “zorunda” olduğundan yani; donuklaşıyorsun.

Böyle olunca da, -gelen mesajlardan anlıyorum- haklı olarak çoğu insan “ben yazmıştım”cı hazperestler zannediyor bizi; yegane gayemiz “haklı çıktığımızı görmek” sanıyorlar.

Öyle değil oysa...

Bazen -şu aralar her zaman- gerçek olmamasını ümit ederek yazarız biz. “Keyif” değil “keder” verdiği de olur “doğru”nun; çok sık hem de. Deli gibi yalanlanmak isteriz; varsın yalancı çıkalım ama o geliyor dediğimiz felaket yaşanmasın...

Tahmin ettiniz herhalde; güzel haberler, umutlu haberler, Türkiye’yi hedef alan terör örgütlerine “gereken cevabı verdiğimizi” iddia eden Başbakan’ı doğrulayan haberler veremeyeceğim yazık ki bugün de size... Çünkü devletin istihbaratı, terör örgütlerinin “boylarının ölçüsünü aldığı”, “hadlerini öğrendiği”, korkup kaçacak delik arama sürecini başlattığı değil de toplumsal infial dozu yükseltilmiş yeni saldırıları eyleme geçirme aşamasında olduğu yönünde!

* * *

Arslan Binbaşı’nın canını alan kalleşlikten sonra, PKK rütbeyi birkaç yıldız daha yükseltmenin peşinde önümüzdeki günlerde.

Gerekli güvenlik tedbirlerini almaları/güvenlik birimleriyle irtibatta olmaları için tehdidin hedefindeki makamlara “Bölücü terör örgütünün özel kuvvet mensupları ile öz savunma eğitimi alan şehir yapılanmaları tarafından -sözde- misilleme adı altında, başta Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerimizde görev yapan üt düzey askeri görevliler olmak üzere, ülke genelinde üst düzey emniyet mensuplarına, mülki ve adli erkana (Hakim ve Cumhuriyet Savcısı) yönelik silahlı/bombalı eylemler gerçekleştirebileceği” bilgisi verildi bile.

Bu bilgi ellerinde olanların, sorumluların, yetkililerin, yetkisiz oldukları halde bir yetkileri varmış gibi millet adına karar verme/eyleme geçme kanunsuzluğuna imza atanların söylediklerine bakın bir de...

Bir “cevap” edebiyatıdır tutturmuş gidiyorlar;

- Gereken cevabı verdik...

- Cevaplarını aldılar...

- Bir vatandaşımızın daha canına kast ederlerse aynı şekilde cevaplarını alırlar...

Bu mudur yani?

Bir tepkime mekanizması mıdır devlet?

Varlığı, birliği, bütünlüğüne dönük tehditleri bertaraf etmek yerine “tepki vermek üzere canının yanmasını bekleyen” bir reaksiyon merkezi midir?

Bir terör örgütü ya vardır ya yoktur; varsa yok edersin...

“Bana dokunmayan terör örgütü bin yaşasın... Bana dokunursa bakarız” cı bir güvenlik politikası olabilir mi?

Şu “sert konuştu” diye servis edilen metinlere bir bakın; esası halen bir eveleme-geveleme;

- Bu bir süreçtir...

- Süreç başladı...

- Süreç devam ediyor...

Bu “süreç”ler yemedi mi başımızı; neden adını koya koya “Türk devleti PKK terör örgütünün kökünü kazıyacak bir terörle mücadele stratejisini uygulamaya koymuştur” cümlesini kuramıyorsunuz?

Öcalan sizi de mi sopayla kovalar yoksa?

Ağırlaştırılmış müebbet mahkumu olduğu -güya- hücresinde bir “sopa” var yani elinde, gerektiğinde kullanmak üzere!

* * *

Hem, Türk Milleti’ne Öcalan’ı şahit/kefil gösterebilecek kadar şuurunu yitirenlere...

Hem daha üç-beş ay önce “PKK açılımı”nı “barış baharı” diye allayıp pullayanlar kendileri değilmiş gibi “açılım kapandı” tezahüratı yapanlara...

Hem muhalifleri bilmem ne lobisinin darbeci maşası ilan edip, “saraylı”nın nasıl bir “yedi düvele kafa tutan, emperyalizmin oyuncağı olmayan, bu yüzden de devrilmek istenen, öz, hakiki, milli adam” olduğunu anlatırken, İncirlik’in emperyalist işgale açılması üzerine “Batı ile nikah tazeledik” diye göbek atmaya başlayan omurgasızlığa...

Hepsine söyleyecek çok şey var ama desen ne olacak?

Dönekliğin bu denli pişkincesini, yalancılığın böyle milletin gözünün içine baka bakasını yapanlar, yüzlerine tükürülmesi göze almış , yüzlerine tükürsen “yarabbi şükür” diyecek tıynette demektir.

Bu yüzden tek soruyla bitireceğim;

Ne zamana kadar?

Daha ne kadar sabretmemiz gerektiğini söyleyin bize.

Bir “gemiciğin” havaya uçurulacağı istihbaratı gelene kadar mı?

İçinde bomba olan paket bir “vakıfçık” önünde imha edilene kadar mı?

Valiliklere, Emniyet Müdürlüklerine, Hastanelere yönelen roketatarlar "saray"a çevrilene kadar mı?

Ne zamana kadar Arslan'larımızı adlarıyla yaşatmak varken, adlarını "katillere cevap" olarak yaşatmakta ısrar edeceksiniz böyle!

Yazarın Diğer Yazıları