Yerbilimci Naci Görür, ANKA Haber Ajansı’nın, Kahramanmaraş merkezli ve 10 ilde büyük yıkıma neden olan deprem ve sonrasında yaşananlara ilişkin sorularını yanıtladı. Görür, güncel fay hatları haritası konusunda akademisyenler arasında yaşanan tartışmaya ilişkin, "Ortada bir tartışma yok. Onu kim tartışmaya açtıysa bu işi bilmeyen insanlardır. Haritalar, oturup bir günde biri tarafından yapılmaz. Bu onlarca yılın, yani Türkiye Cumhuriyeti’nde neredeyse bir asırdır MTA’nın, üniversitelerin, Türkiye Petrolleri’nin, çeşitli araştırma kuruluşlarının emek vererek yıllar sonucunda ortaya çıkan, Türkiye jeolojisini ortaya koyan haritalardır. Elbette ki her şey zaman içerisinde teknoloji ilerledikçe yeni bulgularla yenilenir, ama hiçbir zaman temelden tartışmaya açılmaz. Onu tartışmaya açanlar, bu işi bilmeyen insanlar olabilir. Kesinlikle ciddiye alınmayacak bir konudur" dedi.
"DEPREMDE ZARAR GÖRMENİN BİR BİLEŞENİ DE HALK"
Deprem konusunda merkezi ve yerel yönetimleri denetlemesi gerekenin halk olduğuna vurgu yapan Görür, şunları söyledi:
"Deprem bölgesinde halkın anlayacağı bir dilde depremsellikten bahsettik. Halkımız da bu kargaşa geçtikten sonra biraz sakinleşip, kendine gelip bu depremi, depremde olanları düşündüğü zaman biraz da kendini eleştirmesini bilmeli. Biraz da kendi içimize dönmeliyiz, biz ne yapıyoruz diye. Şimdi işin özünde, depremde zarar görmede bunun bir bileşeni de halkın kendisi. Biz hükümetleri, yerel yönetimleri suçluyoruz, müteahhitleri de tutukluyoruz. Bu önemli ölçüde doğru ama bir de halk olarak biz bu işler olurken bu konuya acaba biz müsaade ediyor muyuz, göz yumuyor muyuz, umursamıyor muyuz; bu da önemli. Belediye ile ilişkileri olan sadece müteahhit değil ki halkın kendisi. Eğer halkın kendisi bunları hoşgörüyle karşılamaz, imar ve iskan durumu depremselliğe göre yanlış yapmaz, kendi istemezse bunu yöneticilerden ve buna yabancı kalan merkezi ve yerel yönetim yöneticilerinin de demokratik anlamda yakasına yapışıp hesap sormazsa bu iş olmaz. Yani deprem kentindeki bir halk yapması gereken gibi davransa; sadece deprem geldiği zaman değil, deprem hiç ortada yokken bunun sahibi, bekçisi olsa bu işler zaten olmaz. Ama bizim halkımız böyle değil. İlla darbe yediğimiz zaman mı biz bu işlere sahip çıkacağız, hassas olacağız? Bu durum, aydın bir topluma, bilgi toplumuna yakışmıyor. 1999’dan beri ‘İstanbul depremi’ diye bağırıp çağırıyoruz. Halktan bu işe sahip çıkacak, merkezi ve yerel yönetimlerden talepte bulunacak bu tutarlılığı gördük mü? Yok. Deprem oldu, o korkudan dolayı gündem oluyor. Milletin sahip çıkmadığı, gözetmediği, denetlemediği bir yerde bu işler düzeltilemez. Bir ülkenin en önemli bileşeni halktır. Devletin de sahibi o, milletin sahibi de o. Hükümeti seçen de götüren de halk. Halka rağmen nasıl bir şey yapabiliriz? Bizim, yerbilimci olarak derdimiz bu.”
"BİZ, HÜKÜMET NEZDİNDE GÖRÜNMEYEN VARLIKLARIZ"
Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’un deprem bölgesinde yeniden yapılaşma ve mikro-bölgeleme çalışmaları için kendisine ya da bir meslektaşına herhangi bir araştırma talebi ya da davet gelmediğini belirten Görür, şöyle konuştu:
"Biz, yerel yönetimler ve hükümetin nezdinde yaşamayan, görünmeyen varlıklarız. Yani kimi insanlar beğendikleri için bir teşekkür ediyorlar ama öyle devlet olarak, resmiyet olarak bir şey yok. İstanbul’da Deprem Bilim Kurulu’nda çalışıyoruz. Hükümetten öyle bir talep yok. Mikro-bölgeleme çok önemli bir konu, onu gündeme aldım, halka duyurmaya çalışıyorum. Depremleri durduramayacağımıza göre bizim artık deprem zararlarını azaltma çalışmaları yapmamız lazım. Depremde yıkılmayacağımız, acı çekmeyeceğimiz deprem dirençli kentler, yerleşim alanları oluşturmak zorundayız. Bunu demenin yolu da her kenti ilk iş olarak mikro-bölgeleme çalışması ile yerel yönetimlerin o bölgeyi, o kenti bu mikro-bölgeleme çalışmasının esaslarına göre yürütmesi. Yani bugün Türkiye’de sadece İstanbul ve İzmir’de yapılıyor. Burada zaten her taraf yıkılmış, bu bir fırsat o zaman. Burada önce mikro-bölgeleme çalışması yapıp sonra kentleri yapalım, yerleştirelim. Zaten bu çalışma bize, nereye yerleşim yeri yapılır, nereye çok katlı, nereye az katlı yapı olur, nerede sıvılaşma olur, nerede yeşil alan olur, nereye havaalanı yapmak lazım gibi mekan kullanımını belirler. Bunun farkında olmadan ‘Haydi inşaat yapalım’ derseniz bir deprem gelir, bir daha vurur, aynı şeyleri tekrar yaşarız. Bunun bir anlamı olmaz.
"ARTÇI DEPREMLER 1 YIL KADAR DEVAM EDEBİLİR"
Naci Görür, bölgede süren artçı depremlere ilişkin de şu bilgileri verdi:
"Korkuya bir çare yok. Her insan korkar ama yapacak bir şey yok. Korkmamız, gerçekleri duymamak olamaz. Bizim insanlarımızın korktuğunu ben düşünmüyorum. Önlem alınmalı, böylece korkunun yarattığı sorundan kaçınılmış olur. 6’lar mertebesinde, 7’den küçük artçılar olabilir; bu, genel bir kaidedir. Yani bir yerde 7’nin üzerinde büyük bir deprem olmuşsa artçılar da en fazla 7’ye kadar olur. Artçılar, büyük depremin enerjisini büyük ölçüde boşalttıktan sonra, orada olan, etraftaki kimi kırıkların yüklenmeyle kırılmalarına bağlıdır. Onlar da daha küçük olacaktır. Dolayısıyla 6’lar mertebesinde depremler olabilir. Zaman geçtikçe bu 5’e, 4’e, 3’e, 2’ye düşer. Ondan sonra zaten hissetmezsin. Bu süreçte ben tahmin ediyorum ki böyle iki büyük depremden dolayı bir seneyi geçebilir. Çok küçük olanlar binalara etki etmez ama 5’lik, 6’lık depremler hasarlı binaların yıkılmasına neden olur. Tüm binaların da biraz yorulmasına neden olur. Onun için AFAD hasar tespit yapıyor, eğer gerçekten kötü durumda yapılar varsa onlar yıkılacak, hasarı çok yapısal olmayanlara da müsaade edecekler. O artçı depremler de zaten onları yıkamayacak durumda olacak.
"FAY HARİTALARI KONUSUNDA TARTIŞMAYA AÇIK BİR DURUM YOK"
Görür, güncel fay hatları haritası konusunda akademisyenler arasında yaşanan tartışmayı ise şöyle değerlendirdi:
"Ortada bir tartışma yok. Onu kim tartışmaya açtıysa bu işi bilmeyen insanlardır. Haritalar, oturup bir günde biri tarafından yapılmaz. Bu, onlarca yılın, yani Türkiye Cumhuriyeti’nde neredeyse bir asırdır MTA’nın, üniversitelerin, Türkiye Petrolleri’nin, çeşitli araştırma kuruluşlarının emek vererek yıllar sonucunda ortaya çıkan, Türkiye jeolojisini ortaya koyan haritalardır. Elbette ki her şey zaman içerisinde teknoloji ilerledikçe yeni bulgularla yenilenir ama hiçbir zaman temelden tartışmaya açılmaz. Onu tartışmaya açanlar, bu işi bilmeyen insanlar olabilir. Kesinlikle ciddiye alınmayacak bir konudur."