Mütevazı bir dünya önderi

Atatürk küllerinden doğan bir ülke yaratmış önderdi…
Yaşadığı süre boyunca tüm dünya liderlerinin örnek almaya çalıştığı Atatürk bir akşam sofrada sohbetler sonrası hüzünlendi, derin düşüncelere daldıktan sonra bir anda kendine geldi ve beraberindekilere, “Şimdi siz buradan ayrılır istediğiniz yerde gezer dolaşırsınız. Benim gözümle bunun ne büyük saadet olduğunu bilemezsiniz. Halime bakın. Sahip olduğunuz hürriyetten mahrumum. Cumhurreisi’yim. Ama köşeye atılmış ve hürriyeti sınırlı bir insanım. Bütün eğlencem akşamları soframa topladığım arkadaşlara ayrılmıştır. Haydi, şimdi buradan ayrılıp bol bol dolaşın, istediğiniz yerlere girin çıkın, arzu ettiğiniz gibi eğlenin. Ben de bunun hayaliyle avunan olurum” dedi.

Ülkesini ve yurttaşlarını çok kısa bir sürede dünyaya tanıtan Atatürk her gününü yeni idealler doğrultusunda, dur durak bilmeksizin, devrimler uğruna adamıştı...

En önemli özelliği mütevazı kişiliğiydi…
Yine bir gece sofra kurulmuş, bilimden, kültürden ve en önemlisi dünya siyasetinden söz ediliyordu. Ayağa kalktığında sofradakilerin hepsi çatal bıçaklarını masaya bırakıp sessizliğe bürünürken konuşmaya başladı:

- Bir Balkan Birliği’ne lüzum vardır. Beni bırakınız, partimin lideri olarak Balkanlar’da bir seyahat yapayım. Balkan devlet adamlarıyla bir bir konuşayım ve kamuoyunu hazırlayayım. Bir Balkan Birliği’ne ihtiyaç vardır. Dünyanın ufuklarında kara bulutlar görüyorum. Balkanlar Birliği kurulabilirse bir Avrupa Birliği’ne yol açılır. Batı devletlerinin de er geç birleşmesine mecburiyet hasıl olacaktır.

Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, sözü bitince sordu:

- Balkan Birliği esasları hakkında ne düşünüyorsunuz?

- İktisadi, siyasi, kültürel ve askeri birlik! Hudut olmayacaktır, her millet demokrasi esaslarına göre kendi milli varlığını muhafaza edecektir. Bir tek devlet, bir tek ordu!.. Her milletin mebuslarından müteşekkil bir Millet Meclisi kurulur, sıra ile iki veya dört senede bir her milletten bir Cumhurreisi seçilir.

Sözler üzerine çocukluk ve dava arkadaşı Nuri Conker lafa girdi.

Muzip, nüktedan, Atatürk’ün en sevdiği can yoldaşıydı. Kendisine sadece o ‘Kemal’ diye hitap ederdi…

- Tabii ilk Cumhurbaşkanı zatı devletleri olacak, değil mi?

Atatürk, gülümsedi ve yanıt Verdi:

- Bunun üstünde durmuyorum. Ancak Balkan Birliği ordularının başkumandanlığını kimseye vermem.

Nuri Bey tekrar sordu:

- Partinizin lideri sıfatıyla Balkanlar’a ve Avrupa’ya yapmak istediği niz seyahat tabii çok uzun sürebilir. Siz yokken Türkiye’nin Cumhurreisi kim olacak?

Atatürk şaka etti ve gülerek:

- Zannedersem millet Nuri Bey’i seçer! dedi. Ve şakasını sürdürdü

- Ancak ben yine Çankaya Köşkü’nde oturmakta devam edeceğim ve Cumhurbaşkanını çağırdığım zaman, o da bugünkü Nuri Bey gibi karşımda yer alacaktır.

- Paşam demek hem Cumhurbaşkanı, hem de Gazi’nin emir eri olacağız. Aman Paşam, sakın bu şerefli makamı kendi rızanla kimseye bırakma, neticesi belli olmaz. Sonra bir diktatörün emri altına girebilirsiniz.

Atatürk konuşmasını sürdürdü:

- Diktatör mü? Milletimle birleşir yeniden bir inkılap yaparım.

Tevfik Rüştü Aras araya girdi:

- Paşam şakayı bırakalım. Biz sizi başımızdan ayırmayız. Millet de buna razı olmaz. Her işte olduğu gibi sizin ilham kaynağınızdan emir alarak bu çok önemli işi halletmek için bize müsaade buyurunuz. Ancak Bulgaristan’ın bu birliğe girmesine imkân görüyor musunuz?

Atatürk sandalyesine otururken Tevfik Rüştü Bey’e yanıt verdi:

- Bulgaristan’ın bu birliğe girmesinin ehemmiyeti aşikârdır. Bu konunun barış yolu ile temini için icap ederse bazı fedakârlıklara katlanılabilir. Buna rağmen Bulgaristan bu yola çevrilemediği takdirde, Balkanlar’da bir çıban başı olarak bırakılamaz. İcap ederse birlik adına istila edilir.

Son sözleri söylerken Gazi’nin kaşları çatıldı, gözleri büyük bir komutan ve büyük bir devlet adamı ruhuyla derinlere daldı. Sözlerine devam etti:

- Evet, bir Balkan Birliği ve sonra Batı Devletleri Birliği beşeriyeti görünür görünmez felaketlerden kurtarabilir. Yoksa insanlığın başına gelecek sefalet ve ıstıraplara ölçü yoktur. Dünya bir uçuruma doğru gidiyor!

Atatürk ertesi gün Nuri Conker’in Çocuk Sarayı Caddesi’ndeki evinde (Bulgaristan elçiliğinin yakınında) sıklıkla “Vardar Ovası” türküsü çalındı…

Bulgaristan ve Romanya dışarıda kalmak üzere Balkan Devletleri İttifakı (Balkan Antantı 9 Şubat 1934) ve Sadabat Paktı’nın (8 Temmuz 1937) kuruluşları ve nedenleri o gecenin konuşmalarının eseri olacaktı…

Kaynak:
Yaşar Gürsoy, Atatürk ve Can Yoldaşı Nuri Conker
Damar Arıkoğlu, Hatıralarım–Milli Mücadele

Yazarın Diğer Yazıları