Halbuki Müftü efendi kahve içerdi, fakat biz buna meydan vermemek için sualde bulunduk. Müftü efendi derhal vaziyeti anladı ve “içmem” dedi. Tebessüm ederek:
- Sizin biraz sıkıntıda olduğunuzu öğrendik, az olsa da yardımda bulunmayı vazife bildik.
- Bundan bir şey anlayamadım. (Yatağımın karşısında duran küçük kasayı göstererek) Paramız var, dedim. Halbuki kasa mevcudu 48 kuruştan ibaretti. Müftü efendi bu sözümü dinlemedi bile. Geldi, cübbesinin altından bir torba çıkardı. İçindeki kâğıt paraları saymaya hazır bulunuyordu.
- Müftü efendi, teşekkür ederiz amma, evvelâ Paşa ile bu hususta bir görüşseniz iyi olur.
- Görüştüm, kasa Mazhar Müfit Bey’dedir, ona veriniz! dedi.
- Pek âlâ.
Müftü efendi birer birer saymağa ve masanın üzerine koymağa başladı. Yüz, ikiyüz, beşyüzü geçti, nihayet tamam bin lira (kâğıt para) saydı. Ben de yataktan kalkarak paraları aldım ve kasaya koydum.
Bunun üzerine emirberi çağırdım ve iki şekeri verdim: “Bize birer kahve pişir!” emrini verdim. Müftü zaten vaziyeti anlamış olduğundan güldü. Ve “Şeker pahalı, hesap lâzım, size de gelen giden çok, başa çıkmaz, değil mi?” diye lâtifeleşti. Kahveler içildi.
Muhterem Müftü çıktı, gitti. Ben de paranın miktarını derhal Mustafa Kemal Paşa’ya haber vermek üzere odamdan çıktım.
Paşa’yı odasının kapısı önünde bir habere intizar eder vaziyette gördüm. Bana: “Ne kadar? dedi. “Bin” dedim.
Odasına girdik,
- Gördün mü, akşam ne kadar sıkılmıştık. Bu hatıra gelir miydi. Allah bize yardım ediyor, dedi. Ben de :
- Evet, kul sıkılmayınca Hızır yetişmez, dedim.
- Şimdi Hızırı filân bırak bakalım. Masraf ve varidatı tanzim et.
- Her şeyden evvel bugün öğle yemeğinde size bir ziyafet çekeceğim. Çoktan beridir et gördüğümüz yok. Şimdi emir verip on kıyye (1282 gram) pirzola aldıracağım. Ancak yeter. Bir de irmik helvası...
Mustafa Kemal Paşa.
- İsrafa başlamayalım.
- Bir defaya mahsus. Yarın yine çorba ve bulgur pilâvına avdet ederiz.
Gülüştük. Ben icap edenlere para verdim. Müftü efendinin getirdiği bu parayı memleketin eşrafı aralarında toplamışlar; bizim parasız kaldığımızı anlamışlar, Müftü efendi ile göndermişler. Cümlesine teşekkürlerde bulunduk. Müftü efendiyi Mustafa Kemal Paşa çok severdi. Böyle para için değil. İstanbul’un hurucu alessultan fetvasiyle idamımıza hüküm verdiği zaman bunu cerh ve reddeden bir fetvayı Müftü efendi de topladığı ulema ile müzakere ederek vermişti. Paşa da, Rifat Efendi’ye, Diyanet İşleri Reisi iken her hafta yaver gönderir, bir arzusu olup olmadığını sordururdu; resmî otomobili yok iken bir otomobil tahsis ettirmişti. Mücadelei Milliyede büyük hizmeti olan Rifat Efendi’yi burada rahmetle yâd eder