Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, Türk Milletinin yetiştirdiği en eşsiz siyasi deha, en güçlü devlet adamı ve hiç şüphesiz en büyük kumandandır. Gerek doğuştan sahip olduğu yetenekler, gerekse yaşamı boyuna edindiği özellikler açısından, çok üstün ve seçkin niteliklere sahiptir. Onun üstün askeri dehası; ileriyi görebilme, isabetli kararlar verebilme, cesaret, kuvvetli bir irade, azim, kararlılık ve güçlü bir sorumluluk anlayışı gibi özelliklerle kendisini gösterir. Onun bu askeri ve siyasi dehası, tüm dünya tarafından da tartışmasız kabul görmüştür.
Hayatının önemli bir bölümünü savaş meydanlarında geçiren Atatürk, hiçbir zaman yenilgiyi tanımamış ender komutanlardan biridir. Türk Milleti bu açıdan, insanlık tarihinde nadir olarak ortaya çıkan eşsiz kahramanlardan birine sahip olma ayrıcalığına sahiptir. Bu müstesna kumandanın önsezileri de çok kuvvetliydi.
Bu yazı dizimizde Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün Veliaht Vahidettin Efendi ile yaptığı Almanya seyahatini Falih Rıfkı Atay'ın "Atatürk'ün Bana Anlattıkları" adlı kitabından faydalanarak aktaracağız. Bu konuya geçmeden yakın silah arkadaşı Ali Fuat Cebesoy'dan Atatürk'le okulda nasıl tanıştıkların anlatan hatıratını okuyalım.
Annesinin karşı çıkmasına rağmen askerlik mesleğini tercih eden ve bu alanda eğitimine başlayan Atatürk, gittiği her okulda üstün bir başarı sergilemiştir. Yakın arkadaşı Ali Fuat Cebesoy, Atatürk'le nasıl tanıştıklarını şöyle anlatır:
"Perşembe günü akşam yoklamasında dahiliye zabiti beni aldı, birinci sınıf, birinci bölük, birinci takım, birinci mangasına götürüp çavuşa teslim etti. Bu çavuş Mustafa Kemal'di. O anda gözüme çarpan hususiyet üniformasının temizliği, itinalı giyimi, hal ve tavırlarında sezilen, karşısındakine saygı telkin etmek isteyen, askerlere mahsus o tarif edilmez hakim duruşu... Herhalde o çavuşluk hüviyetini doldurmak isteyen müstesna bir hal ve tavır."
Atatürk'ün askeri dehasının temelinde, kendini geliştirmek için gösterdiği sürekli ve yoğun çaba yatmaktadır.
Mustafa Kemal Atatürk, meslekten yetişmiş asker kişiliğiyle, üstün askeri liderlik yeteneğini kanıtlamıştı.
Kendisi, Osmanlı Devleti'nin değişik bölgelerinde, çeşitli kıta ve karargâh görevlerinde bulunmakla birlikte; yüksek düzeydeki askeri liderlik gücünü, önce Osmanlı-İtalyan savaşı sırasında Trablusgarp'ta, Birinci Dünya Savaşı sırasında Çanakkale ve daha sonra Güney cephesinde ve son olarak Kurtuluş Savaşı'nda göstermişti.
Atatürk, "görevinin ehli olmak; kendini tanımak ve geliştirmek; emrindekileri yakından tanımak, onlarla ilgilenmek ve hepsini bir bütün olarak yetiştirmek; doğru ve zamanında kararlar vermek; örnek olmak..." gibi her çağda geçerli "Askeri Liderlik Prensipleri"ne tam anlamı ile hakimdi. (Devam edecek)