Bu sual üzerine İmparator, oturduğu sandalyeden derhal ayağa kalktı. Şöyle bir hitapta bulundu:
-Türkiye'nin muhterem Veliaht'ı, anlıyorum ki, sizin zihninizi teşvik edenler (karıştıranlar) vardır. Ben Almanya İmparatoru size âtiden, muvaffakiyeti âtiyeden bahsettikten sonra şüpheniz kalır mı, kalmaz mı?
Yanında bulunduğum Veliaht, müspet cevap vermekle beraber endişesinin zail olmadığını da ilâve etti.
İmparator kalktığı sandalyeye artık oturmadı... Ve bizi terk edeceğini nezaketle ima etti. Salonun kapısına doğru yürüdü. Vahdettin ve arkasından bizler, Kayzer'i salonun kapısından dışarı çıkardık. Kayzer sola doğru giden bir koridordan yürüyecekti. Ben Kayzer'in hoşuna gitmediğimi anladığım için makûs (ters) koridora doğru ve biraz uzakta durdum. İmparator, Veliaht'ın ve müteakiben ona yakın bulunan Naci Paşa'nın ellerini sıkarak, uzağında bulunan bana baktı ve müteveccih olduğu koridor istikametinde yürümeye başladı.
Benim elimi sıkmamıştı. İmparator'un hakkı vardı. Veliaht'ın refakatinde bulunan herhangi bir generalin elini sıkmak için onun ayağına mı gidecekti? Lâzım değil midir ki, bu general, İmparator tarafından eli sıkılmak şerefini ihraz için biraz istical etsin (kazanmak için biraz acele etsin).
Bu kusurumu itiraf ederim. Bilmem neden durgun, harekete iktidarsız, sabit ve dalgın bir vaziyet almıştım. İmparator, iki üç adım yürüdükten sonra tekrar geri döndü. Bana yaklaştı:
- Affedersiniz sizin elinizi sıkmamıştım.
Elimi uzattım, çok nazik ve âlicenapane iltifatlarına mazhar oldum."
Bu ziyaretlerden sonra İmparator Türk heyetini sofrasına akşam yemeğine davet eder. Atatürk'ün bu davete ilişkin anıları şöyledir:
"Kayzer'in karşısında bir prens, sağında Vahdettin, solunda Berlin Sefiri Hakkı Paşa merhum ve prensin solunda da ben bulunuyorduk. Benim solumda Ludendorf vardı. Ludendorf, Fransızcasıyla benimle görüşüyordu. İmparator, Ludendorf'a Almanca:
- Sağındaki adamla konuş! dedi.
Ludendorf:
- Onu yapıyorum. Cevabını verdi.
Bittabi bu mükâlemeleri anlayacak kadar Almanca bildiğim için İmparator'un ihtarına ve Ludendorf'un cevabına intikal etmiştim. Dimağı çok büyük harekâtın idaresinden mütevellit yorgunlukla meşbu bulunan Ludendorf, yemek esnasında hatırımda yer tutacak kadar ciddi bir mükâleme mevzuu bulamadı.
Yemek bitti; bu salona bitişik, âdeta onun büyük parçasına benzeyen diğer bir salon vardı. Sofrada hazır bulunanlardan bir kısmımız oraya geçtik. İmparator, Hindenburg, Ludendorf, Alman Başvekili olduğunu zannettiğimiz bir zat, bizim tarafımızda da Veliaht, Hakkı Paşa merhum ve bizler...(Devam edecek)