General, savaş bir tarih oyunudur. Bazen en beceriklisi de yenilir
Atatürk, Türk milletinin emperyalist politikaların sonucu olarak tutsaklığına karar verenlere karşı, önderlik ettiği milletinin başında, tarihin görmediği fedakarlık örnekleriyle dolu bağımsızlık savaşını verirken, ne büyük bir askerî dehaya ve strateji bilgisine sahip olduğunu göstermişti. Türk ulusunun bağımsızlığı ve özgürlüğü için savaşılan bu dönemlerde bile, Atatürk bu büyük fedakarlıkların barış için gerekli olduğuna kendisini inandırmıştır. Bunu en güzel anlatan örnek hiç şüphesiz, 30 Ağustos Başkomutan Meydan Muharebesi sonrasında savaş meydanını gezerken hissettikleridir. Lord Kinross’un aktardığına göre, Mustafa Kemal Paşanın çadırı savaş alanına yakın, harap olmuş bir köyde, bir ahırın damına kurulmuştu. Çevresine toplanan köylü kadınlar ona bakıyor, kendisinden Yunanlılardan çektiklerinin öcünü almasını istiyorlardı. Aşırı neşesi gitmiş, yerini kara düşünceler kaplamıştı. Sessizce inerek yolun kenarında bir sandalyeye oturmuştu. Üstleri paramparça, kan toz içinde gelen Yunan esirlerine bakmaya başladı. Savaşın vahşiliğine ne kadar alışık olursa olsun, bu yıkıntı sahnesi onu sarsmıştı. Yanında bulunan emir subayına bundan ne kadar tiksindiğini açıkladı. Bütün insan topluluklarının, özellikle Yunanlıların aksak yönleri üzerinde düşünce yürüttü. Sonra yerde gördüğü bir Yunan bayrağının oradan kaldırılmasını ve bir Yunan tüfeğine sarılmasını emretti. Aynı şekilde İzmir’in kurtuluşu sırasında, atının kuyruğuna Yunan bayrağını bağlamış olan Çolak İbrahim’i şiddetle azarlamış ve bayrağı atın kuyruğundan çözdürmüştü. Oysa Yunan Kralı Konstantin İzmir’e geldiğinde, kendine ayrılan ikametgahına giderken, Türk bayrağını fütursuzca çiğnemişti. Oysa Atatürk, haksızca Türk milletine tarihteki en büyük kötülüğü eden, Anadolu’da taş üstünde taş bırakmayan istilâcı bir ordunun sahibi olan milletin şerefiyle, savaş ortamında oynamayacak kadar büyük bir asalete sahipti. Yunan Kralı Konstantin’in Türk bayrağını çiğnemesine karşın, o hasım bir milletin bayrağını, bir kin uğruna çiğnememiş ve; “Arkadaşlar! Bir milletin orduları mağlup edilebilir, komutanları esir edilebilir; fakat bir milletin şeref sembolü olan bayrağı asla çiğnenmez!” diyerek insanlığa mümtaz bir ders vermiştir. Bu istilâ ordusuna kumanda etmiş olan General Trikopis’e esir olarak karargahına getirildiği zaman ne kadar dostane ve nazik davrandığını olayın tanığı Halide Edip şöyle anlatır: “Sırtını yere getirdiği pehlivanın elini sıkan galip bir pehlivan gibi, Trikopis’in elini yakaladı; alelade bir el sıkışı müddetinden fazla tuttu; ‘Oturun General! Yorulmuş olacaksınız’ dedi. Sonra sigara tabakasını uzattı. Kahve ısmarladı. Diyanis’e de nazik muamele etti. Fakat gözleri Trikopis’in gözlerindeydi. Trikopis ona, açık bir hayranlıkla bakıyordu. Konuşma bitince Mustafa Kemal ayağa kalktı: ‘Sizin için bir şey yapabilir miyim?’ diye sordu. Trikopis: ‘İstanbul’daki karıma durumumdan haber verilmesini isterim’ diye cevap verdi. O zaman Mustafa Kemal Paşa, Trikopis’in elini yine uzunca bir süre elinde tutarak dedi ki: “Savaş bir tarih oyunudur. General; bazen en beceriklisi de yenilir. Napolyon bile yenilmiştir. Siz görevinizi yaptınız. Sorumluluk şanstan geliyor, üzülmeyiniz!”...
(Devam edecek)