Kubbealtı Neşriyat tarafından okurla buluşturulan, "İstanbul''un Engin Sesi / 40 Yılın Ardından Münir Nureddin Selçuk" adlı kitabın önsözünde İncila Bertuğ ve Hüseyin Kıyak şu değerlendirmeyi yapıyor:
"Peyami Safa, 1951 yılında 35. sanat yılını kutlayan Münir Nureddin Selçuk''un jübile kitapçığında şunları yazıyordu:
''Osmanlı musikisinin tükenme devrinde, insan sesi, muhtaç olduğu disiplini, Münir Nureddin''in kibar ve mümtaz şahsiyetinde bulmuştur... Münir Nureddin olmasaydı, bu musiki belki çoktan bir tarih sesi halini alacaktı. Ona bir müddet daha canlı ve cazip aktüalitesini vermekte en büyük şeref payı herhalde Münir Nureddin Bey''indir.''
Münir Bey''i iki cümlede özetleyen bu sözlerin anlattığı kimliğin/kişiliğin arka planında Türkiye''deki aydınlar topluluğunun (dünya görüşü fark etmeksizin) pek de farkında olmadığı bilgiler vardı,
Münir Bey beste, ağır semai, şarkı, tango, türkü gibi çok değişik formlarda eser okudu. Okuduğu her şeyi de dönemine, formuna, güftesine, bestecisinin üslubuna göre okudu. Gazel söyleyişinde daha önce hafızların seslendirdiği üsluptan çok farklı din dışı bir üslup oluşturdu. Ustalarından meşk ettiği incelmiş üslubu aynı incelikle ama yeni bir söyleyişle nakletti. Bu icrasıyla ince zevkleri olan dinleyici kitlesi yarattı.
İcracılığmda olduğu gibi bestekârlığı konusunda da geçmişle gelecek arasında köprü oluşturdu. Seçtiği şiirler, makamlar ve usullerle Cumhuriyet dönemine yumuşak bir geçiş yaptı.
Sadece icracılığı ve beste/eriyle değil; giyimi, kuşamı, duruşu ve yaşayı-şıyla yüksek bir zevkin temsilcisi olarak herkese örnek oldu, bu yönüyle de toplumun yüksek seviyelere çıkarılmasına öncülük etti"
Muhteşem bestelerinin yanı sıra adı, güftelerini aldığı Yahya Kemal Beyatlı''yla birlikte yaşayan Münir Nureddin Selçuk için Yahya Kemal''in yaptığı şu değerlendirme de önemlidir:
"Bu devirde yaşayan ihtiyar, orta yaşlı, genç vatandaşlar eski mûsikîmizin bestelerini Münir Nureddin''den dinledikleri için tâlihlidirler."
Vâla Nureddin ise Münir Nureddin Selçuk hakkında şu yorumda bulunur:
"Bahtı iki türlü parlayan sanatkâr vardır. Birini güzide kimseler takip eder, halk anlamaz. ikincisini halk beğenir, memleketin münevverleri ona karşı istihfafla dudak büker. Münir Nureddin, iki zıt kutbu birleştirebilmiş nadir bahtiyarlardandı."
Uğur Derman''ın sunuşuyla başlayan kitapta yazılarına yer verilen isimler ve yazı başlıkları şöyle:
*Nükhet Sirel - O benim dedemdi, *Bülent Aksoy - Münir Nureddin Selçuk''un çok-çizgili musikisi, *Güneş Ayaş - Münir Nureddin Selçuk neyi, nasıl temsil ediyor(du)? *İncila Bertuğ - Hakkında yazılanlar ve hatıralarıyla Münir Nureddin Selçuk, *Binnaz Çelik - Münir Nureddin Selçuk''un bestekârlığı, *Melih Duygulu - 20. yüzyılın ilk yarısından itibaren "Türk halk müziği''nin
yeni icra tarzları: Münir Nureddin Selçuk örneği, *Hüseyin Kıyak - Münir Nureddin Selçuk''un doğum Tarihi, *John Morgan O''Connell - Münir Nureddin Selçuk''un yurt içi ve yurt dışı konser turneleri (1929-1939), *Cemal Ünlü - Münir Nureddin Selçuk''un taş plakları, *A. Tevfik Bildik - Münir Nureddin Selçuk''un taş plaklarının listesi
Kubbealtı Neşriyat Tel:(0212) 516 23 16
***
Hüzün gemisiyle pupa yelken
Recep Yiğit, "İkbale" adlı yeni romanında; erken yaş evliliğinin bireyselden başlayarak nasıl çevresel, toplumsal sorunlara yol açtığını gerçek bir hayat hikayesi üzerinden anlatıyor:
"Bu ülkede kız çocukları ikinci sınıf evlat olarak görüldükten, ebeveynlerinin babalarından kalan malı paylaşma hırslarından, evde bir boğaz eksilir düşüncesinden kurtulunmadığı sürece böyle yitik hayatlar hep yaşanacak diye düşündü.
Çocuklann evliliğini yasaklayan bir kanun yoktu ama olsa bile insanların kafasını değiştirmedikten, onların cehaletini ortadan kaldıracak tedbirler alınmadıktan sonra kimi kız çocuklarının hayatları yitip gidecekti.
Bu bilinçsizlik yüzünden, evlendirilen çocuklann sadece kendilerinin hayatları heba olmuyor, o evlilikten doğan çocukların da ebeveynleriyle doğru ilişkiler kurabilmeleri çoğu kez mümkün olamıyordu. Ya da... Kendisi gibi, ileriki yaşlarda bile bu travmalan yaşayanların hayatları sadece kendileri için zehir olmuyor, çocuklarına, yakınlanna da yansıyordu.
Çocuklanna kıyanlar, farkında olsalar yaparlar mıydı, bunun cevabı yine cehaletin kara yüzünden geçiyordu.
En karanlık cezaevinin, cahil bir insanın kafasının içi olduğunu toplumun her kesimine iyice belletmeden, onları eğitmeden bu sorunun çözülmesi de mümkün değildi..."
Togan Yayınları Tel:(0533) 712 14 94
***
HAFTANIN KİTABI
Öze dönüş yolculuğu
Sami Sefer Coşkun ve Yeliz Şenyerli''nin kaleme aldığı, "Kökler ve Türkler" çarpıtılarak anlatılan Türklerin ortak geçmişini, Türk gözüyle ve bilinen gerçekleriyle ortaya koymayı amaçlayan tarihsel bir anlatı.
Yazarların, akıl süzgecinden geçirip gerçeğe uygun olarak İslam öncesi Türklerin yaşayışını yorumladığı bir öze dönüş yolculuğudur. Sade ve akıcı üslubuyla da alışılmışın dışındadır. Başta Türk gençleri olmak üzere dünyanın neresinde bir Türk varsa ona kök bilgilerini hatırlatma amacı taşımaktadır. Bin yıllar öncesinden ataların gelecek nesillere ses verişidir. Atatürk''ten alınan ilhamla her Türk''e, milletine ait hissetme ve köklenme imkânı veren bir gerçekliğin ifadesidir.
Bu sayede dalından kopmuş yaprak misali Türk milletinin savrulmasını önleyecek ve onu yaratışındaki özgür ruha taşıyacaktır. Bu ruhla birliğimizi ve toprak bütünlüğümüzü koruyarak insanlık ile yaşıt denebilecek derinliğe sahip Türk çınarının altında hep birlikte serinleyeceğiz.
TDAV Yayınları Tel:(0212) 511 10 06
***
Renklerin dilinden...
Türk Kültüründe Renkler adlı bu kültür tarihi araştırması için pek çok tarih ana kaynağı, erken dönemlerden kalan metinler, destan, hikâye, şecere, rivayet, atasözleri, deyimler ve ayrıca Türk tarihi ve kültürünü inceleyen araştırma eserleri taranıp ana kaynaklara sadık değerlendirmeler yapılmış. Elvin Yıldırım bu eserinde, renk adlarının etimolojik olarak köklerinden ve diğer lehçelerdeki kullanımlarından başlanarak kişi ve yer adlarında, destanlarda, atasözü ve deyimlerde, giyim-kuşamda, sanatta, devlet idaresinde, askeri düzende, bayraklarda ve yön sembolizminde Türk kültür tarihi bakımından renkler inceleyip genel olarak Türklerin maddi ve manevi hayatında renklerin yeri üzerinde duruyor.
Ötüken Neşriyat Tel:(0212) 251 03 50
***
KÜTÜPHANEMDEN
Yabancı gözünden romancılığımız
Okyanus ötesinde yaşayanlar gerçekten garip insanlar. Havasından mı suyundan mı, yoksa yetişme ve yetiştirilme tarzlarından mı bilinmez; kendileri dışındakini merak tutkuları aşırı gelişmiş oluyor. Tabii, meraklı olmak anormal değil ama bunun ölçüsü yadırganacak düzeyi aşınca dikkat çekiyor ve kendisi merak konusu oluyor. Ben de elime Amerikalı Robert P. Finn''in "Türk Romanı" adlı kitabı geçince oldukça meraklandım. Amerika nere, Türkiye nere?.. "Bir Amerikalı''ya Türk Romanı''nı araştırtan saik ne olabilir?" diye aklımdan geçirdim. Sonra Finn''in özgeçmişine göz attım. New York doğumlu Finn 1967''de üniversiteyi bitirmiş. Ardından Ortadoğu üzerine master yapmış. İlk defa 1976''da burslu olarak Türkiye''ye gelip İstanbul''da Türk Edebiyatı ve Osmanlı Tarihi çalışmalarını tamamlamış. Daha sonra ABD Dışişleri''ne giren Finn''in bakanlık görevlisi olarak İstanbul, Ankara ve İzmir günleri başlamış. Türk romanı üzerine çalışmaları halen sürdüğü belirtilen yazar 2003 yılından bu yana Agora, Bilgi ve Everest yayınlarından çok sayıda baskı yapan kitabında 1872-100 İlk Dönem Türk Romanı''nı yakın takibe alıyor. Finn, sözkonusu dönemde kaleme alınmış kurmaca metinleri çözümlediği bu çalışmasında Türk romanının doğuşunun da bir portresini çiziyor. Şemsettin Sami ve Ahmet Mithat Efendi''nin ilk romancılar olarak ele alındığı kitapta, ilk usta olarak takdim edilen Halit Ziya Uşaklıgil''in eserleri üzerinde de geniş biçimde duruluyor. Kitap, konuyla ilgili araştırma yapacaklara kılavuz niteliğinde çok zengin bir kaynakça ile noktalanıyor. (Ahmet Yabuloğlu)