İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, Fatih Altaylı’nın YouTube kanalına katılarak Altaylı’nın gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.
“EĞER TÜRKİYE’NİN YÖNETİLEMEDİĞİNE DAİR BİR ENDİŞENİN SAHİBİYSE CUMHURBAŞKANI BU KARARI ALSIN”
Erken seçim tartışmalarına ilişkin Dervişoğlu; “Bunlara bizim dememiz lazım ki muhalefet olarak anayasa değişikliğine kapalıyız kardeşim. Erken seçime de kapalıyız. Ama Türkiye yönetilmez kıldıysanız bu anayasanın işte 101 106, 104. maddesi vesaire bunlar Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a yeniden seçim yapabilme imkânı veriyor ama o zaman da aday olamıyor. Eğer Türkiye’nin yönetilemediğine dair bir endişenin sahibiyse bu kararı alsın. Ve cumhurbaşkanlığı sorumluluğuyla Türkiye’yi bu karanlık gidişten kurtarsın dememiz icap ediyor. Ama yok efendim derseniz ki erken seçimi şu tarihte yapalım vadeye çek keser gibi şu tarihte yaparsan olur burada varsa yokum vesaire der seçimin tarihinin belirlenmesi hakkını bile verirseniz olmaz”
Yarın Meclisten çıkacak bir erken seçim kararı olsa ne yapacağı sorulan Dervişoğlu,
“Üzerinde düşünmeden karar vermem. Ben şahsen evet demem ama bunu yetkili kurullarımıza da sorarız. Derler ya hani “muhalefet seçimden kaçamaz” Türkiye’nin geleceği için nerede vuruşmamız gerekiyorsa orada vuruşuruz. Nerede kaçmamız gerekiyorsa orada kaçarız” dedi.
“BAHÇELİ’NİN SÖYLEDİĞİ HİÇBİR ŞEY BENİM AÇIMDAN SÜRPRİZ TEŞKİL ETMEZ”
Devlet Bahçeli’nin Öcalan çağrısını duyduğunda ne hissettiğine ve ne düşündüğüne yönelik kendisine yöneltilen soruya Dervişoğlu; “Sayın Bahçeli’nin söylediği hiçbir şey benim açımdan sürpriz teşkil etmez. Yani bugün bulunduğum yerden bunu söylemekte beis görmüyorum. Şu demek, Sayın Bahçeli dönemsel kararlar alıyor demek. Bir de Sayın Bahçeli Milliyetçi Hareket Partisi ile Adalet ve Kalkınma Partisi'nin ceberrut iktidarını kendisiyle özdeşleştirdi demek. O sebeple Sayın Bahçeli hükûmetin söylediği ya da hazırladığı repliği telaffuz etmekte de imtina etmeyecek biri bence. Dolayısıyla ben Sayın Bahçeli konuştuğunda salt onun görüşleridir penceresinden bakmıyorum olaya” dedi.
“EĞER ZAMANA DİKKAT EDERLERSE MHP’NİN TOPLANTISINDA DA KONUŞMASI MUHTEMEL OLABİLİR"
1 Ekim 2024 tarihinde meclis açılışında Bahçeli’nin DEM Parti Grubuyla el sıkışma sürecini ve Bahçeli’nin kullandığı sözleri hatırlatarak konuşmasına devam eden Dervişoğlu; “Sayın Bahçeli ben sayın Cumhurbaşkanı’nın konuşmasından etkilendim ve dolayısıyla Cumhur İttifakı’nın bir bileşeni olarak DEM’e el uzattım ifadesinde bulundu. Bu demektir ki deme uzatılan el Sayın Bahçeli’nin şahsi eli değildir. O elin gerçek sahibi Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dır yani benim değerlendirmemi göre. Ben bunu birçok yerde de ifade ettim. Şimdi bu tamam el sıkışma centilmenlik boyutu var işte hükümetin o zaman anormalleştirdiği birçok şeyi normalleştirme yönünde muhalefetle karşılıklı aşık kattığı alanlar var. Bunun siyaseten anlaşılabilir bir yönü olabilir. Ama Abdullah Öcalan denilen caninin, terörü durdurmak için Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde grup toplantısı kürsüsüne davet edilmesinin izahı kabil bir yanı yoktur. Eğer zamana dikkat ederlerse MHP’nin toplantısında da konuşması muhtemel olabilir Abdullah Öcalan’ın” şeklinde konuştu.
“SAYIN BAHÇELİ’NİN BİRÇOK AÇIKLAMASINDA ÖZNELERİN BİRBİRİYLE YER DEĞİŞTİRDİĞİNİ BİLİRİM”
“Ayrıca bunu bana sorduklarında şunu dedim. Ankara'yı bilirsiniz ya Abdullah Öcalan Aşağı Ayrancı’da oturmuyor. İmralı'da hapishanede yatıyor” diyen Dervişoğlu; “Daha sonra İmralı da sulandı yani burası vatan toprağıdır falan türünden. Şimdi Abdullah Öcalan’ın o kürsüye gelebilmesi için öncelikle serbest bırakılması lazım. Sayın Bahçeli’nin de bu zamana kadar yapmış olduğu birçok açıklamasında ben öznelerin birbiriyle yer değiştirdiğini bilirim. Yani mesela “DYP ile Fazilet dinlensin” dediğinde cümlenin öznesini DYP ve Fazilet zannedersiniz ama gerçek özne Ecevit’tir. Çünkü DYP ile Faziletin dinlenmesi halinde Ecevit’in başbakanlığından başka bir seçenek kalmıyor. Dolayısıyla ben yapmış olduğu o çağrının esas itibariyle bir affa kapı araladığı düşüncesine sahibim. Ama af telaffuz edilemeyeceği için Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılması için bir benzer atılabilmesinin mümkün olmadığı için orada bu telaffuz edildi. Burada gelsin konuşsun umut hakkından yararlansın dendi” sözlerine ekledi.
“BİR KONUŞMAYLA TERÖR BİTECEK İSE ŞAYET VAY GELMİŞTİR HALİMİZE”
Asıl niyetin af kapısının aralanması olduğunu ifade eden Dervişoğlu; “Önümüzde yapılması düşünülen anayasa değişikliğiyle alakalı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde beşte üçlük nitelikli bir çoğunluğu elde edebilmek için farklı farklı siyasi partilerle diyalog kurabilme imkanını da oluşturulmak. Bu hesabın üzerinde başka bir hesap var mıdır elbette bu da söz konusu olabilir. O da yani ben bu zamana kadar ya içinde 40 yılı aşkın bir süre kaldığım bir siyasi yapı içinde eskilerin tabiriyle kuvveden fiile geçirilebilecek bir iş ve işlem de değildir o hayal edilen şey. Çünkü içinde federasyon barındırır, konfederasyon barındırır, lafın bir sürü aykırılıkları var. Terörle müzakere edilmez mücadele edilir diye ben orada öğrendim. Abdullah Öcalan devlet değildir terörü devlet bitirir, bir konuşmayla terör bitecek ise şayet vay gelmiştir halimize zaten” dedi.
“YARIM ASRI AŞMIŞ BİR SİYASİ HAREKETİN BENCE GELECEĞİ ASILMIŞ OLDU”
Bu konunun objeleştirme üzerinden speküle de edildiğini söyleyerek grup toplantısında Bahçeli’ye atmış olduğu ipi hatırlatan Dervişoğlu;
“Al bunu başının ucuna as dedim aslında bugünün de bir anısı olsun hatıraların canlansın diye ben kendisine gönderdim o ipi. Ayrıca net olarak şunu da söyledim yani bu Türk milletinin umudunu asmaktır dedim. Ama sonra gördüm ki Sayın Bahçeli benim kendisine gönderdiğim ipi neredeyse beni asmak için kullanmaya kalkıştı. Burada da şu var ben şunu gördüm burada çok üzülerek yarım asrı aşmış bir siyasi hareketin bence geleceği asılmış oldu” şeklinde konuştu.
“TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ AKLINI YİTİRMİŞ DURUMDADIR”
Bahçeli’nin sözlerinin ülkücü camiadaki yansımalarına ilişkin görüşleri sorulan Dervişoğlu;
“Oldu, zaten o durumu telafi etmek için de birtakım müdahaleleri de bulunuyor elbette ki oldu. Yani derin bir yara açtığını söyleyebilirim. Ama ben en başında Tayyip Bey’in haberi var mıydı yok muydu tartışmasına girmek istemiyorum. Şöyle bir şey anahtar cümlesi “mutabıkız her konuda mutabıkız” şeyi varsa elbette ki haberi vardır sonucu çıkar bundan. Ama burada başka bir şeye de dikkat çekmek istiyorum Sayın Bahçeli bunu ifade edince Adalet ve Kalkınma Partisi yönetimi ya da işte Cumhurbaşkanlığı bu konuyla ilgili direkt bir tepki vermedi. Bu konunun da her konuda olduğu gibi önce bir tartışılmasını yine bu tabii bu tartışmanın oluşturduğu vasattan da nasıl besleneceğinin bir stratejiye dönüştürülmesini temine çalıştılar ve beklentilerine de karşılık bulduğunu zannediyorum ki o mutabakat çizgisine ulaşmış oldular. Ama bunun Türkiye’ye neye mal olacağının da çok ince hesaplanması lazım. Çünkü yani sürekli devlet aklından vesaire den bahsediliyor yani Türkiye Cumhuriyeti Devleti binlerce yıllık bir aklın ve onun oluşturduğu geleneğin üzerine inşa edilmiştir. Ama uzunca bir zamandan beri görüyor ve anlıyoruz ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti aklını yitirmiş durumdadır ve atılmış adımların neye mal olduğunu geçmişe yönelik olarak değerlendirmekten ise benzer stratejiler kurmakla yeni felaketlere kapı aralamaktadır. Biz buna müsaade etmeyeceğiz milletimiz de şahit olsun” dedi.
“BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ AYNI ZAMANDA KÜÇÜK TÜRKİYE DEMEKTİR”
Bu konunun federasyona gidebilme iddiasına ilişkin Dervişoğlu; “İşin içine devlet aklı bulaştırıldı ya daha da büyük kapsamlı bir şey olabilir yani konfederasyon olabilir. Irak'ın kuzeyinde ve Suriye’nin kuzeyinde olup bitenlere bakarak işte adı da zaten Büyük Ortadoğu Projesi. Büyük Ortadoğu Projesi aynı zamanda küçük Türkiye demektir bana göre. Büyüme hissiyatı yaratarak devletin küçülmesine de sebep olabilir çünkü üniter devletler büyüme istidadı sergilediklerinde zaten küçülmeye aday olurlar” şeklinde konuştu.
“HÜKÛMETİN BU BOYUTTA ADIMLAR ATACAĞINI, BUNA CÜRET EDECEĞİNİ ZANNETMİYORUM”
Anayasa değişikliğinden bağımsız bir çözüm sürecine nasıl baktığına ve Sayın Erdoğan’ın görev süresini bir kez daha uzatmaya mı yoksa Türkiye’yi Büyük Ortadoğu Projesi’nin bir parçası hâline getirecek daha köklü bir anaysa değişikliği beklentisi mi olduğuna görüşleri sorulan Dervişoğlu şu şekilde konuştu:
“Son söylediğinizi gerçekleştirmek için bir yerlerden destek alınması lazım. Benim tarafımdan bakıldığında ben bu hükümetin bu boyutta adımlar atacağını zannetmiyorum, buna cüret edeceğini zannetmiyorum. Ben Süleyman Demirel gibi cebimde taşıyorum anayasayı. Bu anayasanın 101. maddesi Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın bir daha aday olamayacağını söylüyor. Şimdi kendisi 2 kez seçilmiş bir de öncesi var 3 kez seçilmiş bir daha sayın Erdoğan’ın aday olmasını temin etmenin yegane yolu bu anayasayı değiştirmek. Bir de ikincisi var. Türkiye Büyük Millet Meclisi çoğunlukla erken seçim kararı alırsa bu gerçekleşiyor ve biz İYİ Parti olarak bunun ikisine de kapalıyız”
“SAYIN RECEP TAYYİP ERDOĞAN’IN “KENDİM VE KENDİM BULDUM” TÜRKÜSÜNÜ SÖYLEMEKTEN BAŞKA HERHANGİ BİR ÇARESİ YOK”
“10 yıl bu ülkeyi yönettti Recep Tayyip Erdoğan 2028’de bu seçim 15 yıl cumhurbaşkanlığı yapmış olacak. Ondan evvel de 11 12 başbakanlığı var. Cumhuriyet kurulalı 100 yıl olmuş bunun onlar dörtte birini kendisi yönetmiş oluyor. Şimdi bu ülke bir sıkıntıyla karşı karşıyaysa şayet Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın şikayet edeceği kimse yok. Yani kendim ve kendim buldum türküsünü söylemekten başka da herhangi bir çaresi yok. Ama bu hükümet kendi yarattığı olumsuzlukları bertaraf etme yolunda çaba sarf ederken bundan siyaseten rant devşirmeyi becerebiliyor”
Anayasa 2 dönem kuralı koyulmasının sadece bir müddet sınırlaması olmadığını belirten Dervişoğlu; “Bir ihtiyaca binaen, bir mecburiyete binaen koyulmuş şeydir. Eğer siz bunu her seçimin öncesinde anayasanın arkasına dolanarak onu seçilebilme imkanı tanırsanız e bizim endişelerimiz gerçekleşmiş olur ve Türkiye hangi adına ne derseniz deyin tek adamlığa doğru da evrilmiş olur. İşte o zaman da bu ülkede ömrünün sonuna kadar Cumhurbaşkanı mı olacak tartışmasını yanında bir de ömrünün sonuna kadar Cumhurbaşkanı kalabilmek adına yaşama geçirilecek geçirilmesi muhtemel stratejiler konuşulur hale gelir. Ben onun için bu sözlerin içinde ana muhalefetin de muhalefet partilerine de zaman zaman atıfta bulunuyorum. Herhangi bir alınganlık sergilenmesin, yani siyaset bir arenadır ama hiçbirimiz gladyatör değiliz. Bağlı olduğumuz bir şey var Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin anayasası. Şimdi bunun arkasına dolanmayı mümkün kılabilecek siyasi adımları atmaktan uzak durulması lazım. Çünkü o adımlar atılınca hem yönetimin hem Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın hem de onun çevresinin ya da işte iktidarın bileşenlerinin iştahı kabarıyor” ifadelerini kullandı.
“İŞTAHI KABARTACAK ADIMLARI ATMAKTAN VE İKTİDARA MALZEME VERECEK DİLİ KULLANMAKTAN UZAK DURMAK LAZIM”
Muhalefetin iktidarın iştahını kabartacak hamlelerden ve söylemlerden uzak durmasının gerekliliğini vurgulayan Dervişoğlu, “İşte bugün belediyeler üzerinde bir takım hukuki müdahaleler, soruşturmalar vesaireler var ayrıca yine Cumhurbaşkanı adayı olması muhtemel insanların kafasının üstünde sallanan demoklesin kılıcı var. Bunlar hep o iştah kabartmaktan kaynaklı şeyler. Yani siz ona imkanı verirseniz o da rakiplerini nasıl tasfiye edeceğinin planına girer. Efendim onun sınırlarsanız anayasayı nasıl değiştireceğini planına girer. Türkiye'de bütün bunlar bana sorarsanız yani bu gerginlikler vesaire, uluslararası alandaki gelişmeleri kastederek söylemiyorum bunları, bir siyasi stratejiyi yaşama geçirmek için yapılıyor. Dolayısıyla ben hep söylüyorum iştahı kabartacak adımları atmaktan ve bunlara malzeme verecek dili kullanmaktan uzak durmak lazım” şeklinde konuştu.
“HANGİ SAİKLE OLURSA OLSUN BU ANAYASANIN ARKASINDA DOLANMAYI BEN KABUL ETMİYORUM”
“Türkiye’nin bir anayasa değişikliğine değil bir iktidar değişikliğine ihtiyacı var” diyerek konuşmasına devam eden Dervişoğlu; "Dolayısıyla Sayın Recep Tayyip Erdoğan yönetemediği bir ülkenin varlığından haberi olsun ve Türkiye’yi seçime götürsün buna karşı değiliz. Kendisi götürsün ama muhalefet bir araya gelelim de efendim Tayyip Erdoğan’ı yenerek gönderelim. Hangi saikle olursa olsun bu anayasanın arkasında dolanmayı ben kabul etmiyorum” ifadelerini kullandı.
“İDARİ KARARLARLA VALİLERİN KAYMAKAMLARIN ATANMASINA BEN KARŞIYIM”
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, belediyelere atanan kayyumlarla ilgili ve özellikle Esenyurt’a atanan kayyuma dair kendisine yöneltilen soruya şu şekilde yanıt verdi:
“Kayyuma külliyen karşıyım fatih bey bunu hangi parti olursa olsun hem genel başkan olmadan meclisi Grup Başkan Vekili iken ifade ettim hem de genel başkan olduktan sonra işte Van’da Hakkâri’de benzer olaylar yaşama geçirmek istendiğinde. Ben buna karşıyım. Ama bir düzeltme yapacağım beni yanlış anlamayın. Kürt siyasi hareketinin temsilcisi ifadesinde bulundunuz DEM ile ilgili onu kabul etmiyorum. Türkiye'deki bütün sorunların öznesine koyuluyor gibi bir hissiyat yaratıyor Kürtleri. Oysa bu İstanbul'da da oluyor Ankara’da da oluyor. Belediyeler kamusal alanlardır ve bu belediye başkanları şayet bir suç işlerler bir hata yaparlar buna bağlı olarak da görevden alınırlar ise şayet buna gösterecek bir tepkim olmaz. Yargı kararını verir. İşte Müsavat Dervişoğlu suçlu bulur görevden geçici olarak da değil yani görevden uzaklaştırır ve belediye meclisinden de seçilir yani bu idari kararlarla valilerin kaymakamların atanmasına ben karşıyım”
“DOĞRUDAN DOĞRUYA O DA CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMLERİYLE ENDEKSLİ GİBİ GÖRÜLÜYOR”
Kayyumun Ankara’ya İstanbul’a İzmir’e taşınmış olması hâlinin başka bir hali ifade ettiğini söyleyen Dervişoğlu; “Doğrudan doğruya o da Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle endeksli gibi görülüyor. O alan da bir şey yakalayamazsanız başka alanlara müdahale etme ihtiyacı oluşuyor olsa gerek ki hükümet onu da yapıyor. Bu noktaya nasıl geldiğimize bakmak lazım. Bu yerel yönetimler yasasından kaynaklı bir durum. Eski yasayı hatırlayın. Eskiden belediye meclisinin kararları idari vesayet hükmünden ötürü kaymakamlıkların ve valilerin onayına tabiydi. Dolayısıyla burada belediyeye sen suçlusun sonucu çıkarabilmek mümkün değildi. Bu hükümet bunu değiştirdi, kaymakamların ve valilerin yetkisini kaldırdı. Dolayısıyla öyle bir ortam yaratılıyor ki al sana bir belediye yap istediğini ben de seni alayım yerine de valimi kaymakamımı kayyum atayayım imkanını kolaylaştırdı bütün bunlar” ifadelerini kullandı.
“ASIL KAYYUM RECEP TAYYİP ERDOĞAN’DIR”
Bu konuda aday belirleme sürecinin de önemli olduğunun altını çizen Dervişoğlu; “Şimdi adam diyor ki efendim madem hakkında soruşturma varmış o zaman onu oraya niye aday yapmışlar. Hakkında soruşturma olan birinin aday olmasını engellemek üzere hakkında soruşturma başlatmak zor bir şey değil. Fatih bey bir yere aday olur bir soruşturma onun aday olmasına mani olacak kararı çıkar ve istediğin gibi istediğin yere götürür bu meseleyi ve üzerinde de istediğin gibi tepin sonucu çıkar. Dolayısıyla bu kayyumu bir de o yönüyle kullanıyorlar. Ama asıl baktığınız işte bu anayasayı göstererek söylüyorum bu anayasaya aykırı cumhurbaşkanlığı makamında oturan birisi var. Bu anayasa 2 defa seçilebilir diyor. Üçüncü defa seçilmiş ve şimdi o zaman asıl kayyum Recep Tayyip Erdoğan’dır ve Türkiye’nin asıl kurtulması gereken kayyum da onun ta kendisidir” dedi.
“BENİM MEŞGUL OLDUĞUM ŞEY VATANDAŞIN HALİNİN NE OLACAĞI”
Ekrem İmamoğlu veya Mansur Yavaş’ın adaylaşma ihtimalinde yaklaşımı ve geçmiş Cumhurbaşkanlığı seçimindeki gibi bir dayanışmanın CHP ile söz konusu olup olamayacağına yönelik kendisine sorulan soruya Dervişoğlu, şu şekilde yanıt verdi:
“Bunu şimdiden söyleyebilmek mümkün değil. Ben anayasaya göre kimin aday olamayacağını söylüyorum. Onun dışında tabii anketler hem Tayyip bey'i hem Ekrem bey'i hem Mansur bey'i yarıştırıyor ki acaba başka adaylar çıkacak mı türünden de herhangi bir arayış yok dikkat ederseniz. Dolayısıyla ben Türkiye’nin çok ağır şartlar geçirdiğine inanıyorum. Buna bağlı olarak da kim aday olacak tartışmasından öte vatandaşın hali ne olacak sorusuna cevap arıyorum. Türkiye çok kötü günler geçiriyor. Bu ekonominin kötülüğünden kaynaklı olarak olumsuzluklarla karşı karşıyayız. 650 bine yakın 15 yaşın altında çocuk fişlenmiş durumda, büyük bir çoğunluğu uyuşturucudan ve adli suçtan. Türkiye'de antidepresan kullanımı 78 bin kutuya yükselmiş. Bu çok kısa zamanlarda olan şey. Bundan 10 sene önce reddi miras %30 toplum genelinde şu anda %85 yani ana baba borçlu öldükleri için murisler reddi miras yapıyor. Türkiye'de her gün intiharlar, her gün cinnetler, her gün kadın cinayetleri, her gün çocuk istismarları, çocuk katliamları işte bütün bunlar üzerine konuşulması icap ederken işte kim olacak? Kimse kestiremez kimin olacağını çünkü belki de Fatih Altaylı olacak. Ama işte orayı da bir savaş alanına dönüştürebilmek için Ekrem bey üzerinden Mansur bey üzerinden yine aday olamayacak Recep Tayyip Erdoğan üzerinden ölçümler yapılıyor. O da ileriye dönük bir takım hazırlıkların olduğunun emareleri bize göre ama benim meşgul olduğum şey vatandaşın halinin ne olacağı”
“Meclisten bir anayasa değişikliği çıkabilir mi?” şeklindeki kendisine yöneltilen soruya Dervişoğlu; “Bu siyasi aritmetikte bunun gerçekleşebileceğine inanmıyorum. Partilerin kurumsal kimlikleri üzerinden yapılamayabilir ama dedim ya iştahını kabartmaya dahil partilerin kurumsal kimliklerinin dışında yani birtakım adam devşirme tevessül etme hali söz konusu olabilir. Bu toplumsal bir ihtiyaç değil. Türkiye’nin şuanda ihtiyacı anayasa değişikliği değil. Referanduma gelse geçmez. Ama ne oluru şöyle söyleyeyim geçen sistem değişikliği de geçmezdi. Anayasa bir toplumsal mutabakata metnidir. Yani bugün bir anonim şirket kuruyorsunuz onun kuruluş mukavelesini değiştirebilmek için oy birliği gerekiyor bir Anonim Şirketi bir limited şirket kuruyorsunuz bunun için de %75 gerekiyor mukavelenin değişmesi ya Türkiye Cumhuriyeti devletinin anayasasının değiştirilmesi için Türkiye Büyük Millet meclisi 3’te 2 çoğunluk önce 400 referanduma çıkması için de 5’te 3’lük bir çoğunluk gerek. Şimdi referanduma beşte üçlük bir çoğunlukla çıkan mecliste üçte ikilik bir çoğunlukla değişmesi mümkün olan bir anayasayı halk oyunda %50,1 değiştiremezsiniz. Bunları konuşması lazım siyasetin ve siyasette söylediği söz uzağa giden insanların” şeklinde yanıt verdi.
“AHMET TÜRK’ÜN ÜÇÜNCÜ KEZ NEDEN ADAY YAPILDIĞINA DA BAKMAK LAZIM”
Bahçeli ile Ahmet Türk’ün ilişkisi göz önünde bulundurulduğunda Türk’ün görevden alınmasına ilişkin görüşleri sorulan Dervişoğlu,
“2 kez başına gelmiş bu sayın Türk’ün üçüncü kez neden aday yapıldığına da bakmak lazım. Yani zannediyorum üçüncü kez kayyum atanıyor. Böyle bir şeyde istifadeye açık olduğu için mi? Bunların da üzerinde konuşulduğunu biliyorum. Bu konular üzerinde de rivayetler muhtelif ama ben yani şimdi yeniden de sayın bahçeli Ahmet bey’e sahip çıkt. Yani asil bir kürt ağası olduğundan bahiste dolayısıyla yani oradaki iş ve işlemleri de biraz karışık buluyorum” dedi.
“PARLAMENTER SİSTEMİN TEK SAVUNUCUSU KALSAM DA SONUNA KADAR SAVUNMAYA DEVAM EDECEĞİM”
Parlamenter sisteme dönüşe bir mutabakat ya da yeni bir mutabakat arayışı olup olmadığına dair kendisine yöneltilen soruya Dervişoğlu;
“Olmalı çünkü Türkiye'yi bu içinde bulunduğu şartlara sürükleyen şey bu olağanüstü hal koşullarında yapılmış referandum ve az önce handikapları ifade ettiğim işte referandum sürecine bağlı anayasa değişikliğidir. Dolayısıyla Türkiye’nin gerçek sancısı budur. Bütün partilerin güçlendirilmiş parlamenter sistem diye tarif ettiği sisteme dönüş için sağladıkları bir mutabakat var. Ben o iyileştirilmiş güçlendirilmiş bölümünü çıkarıyorum. Ben doğrudan doğruya parlamenter sistem parlamenter sistem diyorum. Dolayısıyla bunun tek savunucusu kazan da sonuna kadar devam edeceğim. Görüştüğüm bütün genel başkanlara da bu hususu ifade ediyorum. Hak veriyorlar, altlarında imzalarının olduğu ayrıca o kadar nezaketle hazırlanmış bir pakettir ki 88 maddeden oluşmuştur ve adı anayasa değişikliği falan değil anayasa değişikliği önerisidir. Bunu sıklıkla telaffız edeceğim. Türkiye’nin başka bir çaresi ve kurtuluşu da yoktur. Tek adamlığı tahkim edecek bir anayasa değişikliğini konuşmaya bile kapalıyız” dedi.
Irak’ın kuzeyinde gerçekleşecek olan nüfus sayımı ilişkin devletin yetkililerini uyararak konuşmasına devam eden Dervişoğlu; “Oradaki Türkmen varlığını yok saydıracak adımları atmaktan mevcut yönetimi uzak tutabilecek tedbirleri almalarını da tavsiye ediyorum” dedi.
"TÜRKİYE'NİN UYGULADIĞI EKONOMİ PROGRAMI, KEMER SIKMA DEĞİL BOĞAZ SIKMADIR"
Emekliler maaşları ve asgari ücrete yönelik tartışmalara yönelik soruya Dervişoğlu,
"Bu zorlanarak çözülecek bir şey değil. Bu bir iradeyle çözülebilecek bir şey. Bu bir maaş da değil, ücret. Çünkü emekliye devlet kasasından para verilmiyor. Emekliden prim kesiyorsunuz, vatandaşlar da emekli olduktan sonra ödemiş olduğu primi geri alıyor. Öncekikle herkes bu tanımda anlaşmalı. Asgari ücretin belirlenmesi konusuna gelirsek; bunun bileşenleri var. Kolay bir hesaplama değil. Çünkü asgari ücretin yüksekliği işçiyi memnun ediyor, işvereni de rahatsız ediyor. Bu sebeple komisyonun bir tarafında hükümet, diğer tarafında en büyük sendika TÜRK-İŞ, bir de işçi sendikası oturuyor. Bunların elinde oturuken eskiken bir rakam oluyordu. Bu rakamı TÜİK vasıtası ile TÜİK belirliyordu. 'Açlık sınırı şu, yoksulluk sınırı bu' diye masaya geliyordu. TÜİK son 3 yıldır açlık ve yoksulluk sınırı belirlemiyor. Bağımsız bir enflasyon platformu ENAG, TÜRK-İŞ ve İstanbul'a ait olanını da İstanbul Ticaret Odası yapıyor, bildiğim kadarıyla. Masadadaki veriler bunlar. Asgari ücret şayet, hedeflenen enflasyona göre belirlenseydi, 1800 lira civarında kalırdı. Dolayısıyla asgari ücretin gerçek enflasyona göre belirlenmesi gerekir. Bu noktada barınma ihtiyacının nasıl karşılandığına da bakmak gerekir. Çünkü Avrupa Birliği ülkelerinde bu gelirin yüzde 15'inden fazla değil. Ama Türkiye'deki asgari ücretin yüzde 70'inden fazlası. Ortalamayı esas alarak söylüyorum. Asgari ücretin yüzde 15'i gibi bir rakam olduğunda, kişinin oturabileceği yer ancak İzmir'de 5 yavrumuzu kaybettiğimiz barınaklar olur. Bunun sorumluluğu da hepimizi yakar. Dolayısıyla asgari ücretin belirlenmesinde bir çok kriter olmasına ve bunun işveren nazarında maliyetleri arttırdığını bilmemize rağmen bir önermede bulunduk. Bu da şudur; yeniden değerlendirme oranını esas aldık. Harçlarda, kira arttırımında neyi yapıyorsa bunu esas alarak, asgari ücretin net 28 bin lira olması gerektiğine inandık. Bu önermemizi hükümete iletilecek şekilde TBMM kürsülerinde dile getiriyoruz. Bu olur mu olmaz mı bilmiyoruz ama Türkiye bir ekonomik program uyguluyor. Bunun adı bana göre kemer sıkma değil boğaz sıkmadır. Türkiye'nin bunu aşması gerekiyor. Ekonomi genel geçer kuralları olan bir yönetimdir. İsrafı kısacaksınız, verimi arttıracaksınız, büyümeyi sağlayacaksınız, büyümeden kaynaklanan refah payını da adil bir şekilde bölüştüreceksiniz. Ekonomi budur. (Bakan Şimşek'i nasıl buluyorsunuz?) Ben kendisine 'vergimatik' diyorum. Faiz lobilerinin günümüzdeki temsilcisi ve Türkiye'ye gönderdiği biri gözü olarak bakıyorum. Çünkü uyguladığı programın, adı konmamış bir IMF programı olduğu kanaatini taşıyorum. Meclis'te bütçe konuşuyoruz. Ödeyeceğimiz faiz 2 trilyon. Bütçe açığı da zaten 2 trilyon. Dolayısıyla vatandaşlar önümüzdeki döneme alabildiğine borçlu giriyor. Bütçeden ve uygulanan orta vadeli programdan vatandaşı tatmin edecek bir sonuç çıkabileceği kanaatini taşımıyorum." dedi.
KAÇAK GÖÇMEN PROBLEMİ
Kaçak göçmenlere ilişkin "Hepsini geri göndereceğiz" diyen Dervişoğlu, "Ümit Özdağ ile aynı fikirde misiniz?" sorusuna "Bu sorunu istifade edilebilir bir sorun değil, çözülmesi icap eden büyük bir problem olarak görüyorum. Kendisinin de ondan sonraki dönemdeki arkadaşlarımızın da katkısı vardır. Bizim Milli Güvenlik ve Göç Politikaları Başkanlığımız var. Bu başka partilerde olmayan bir birim. Ayrıca bizim Milli Göç Doktrini diye kamuoyu ile paylaştığımız bir doktirinimiz var. Konu popüler olabilir ama davranış popülist değil. Daha gerçekçi bakıyoruz. Bu konunun başka sahibi yoktur gibi bir hissiyatın oluşmasına katkı sağlayacak politikalar geliştirmeyiz. Bu sorunun çözülebilmesi noktası milletin elbirliği ile hareket etmesi lazım." şeklinde konuştu.