Müsavat Dervişoğlu'ndan teğmenler çıkışı: Ben de genç teğmenler gibi kılıcımı kaldırıyorum

Müsavat Dervişoğlu'ndan teğmenler çıkışı: Ben de genç teğmenler gibi kılıcımı kaldırıyorum

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu İYİ Parti grup toplantısında konuşuyor.

Yeni yasama yılının ilk grup toplantısında konuşan Genel başkan Müsavat Dervişoğlu konuşmasına Ortadoğu’da süregelen savaş hakkında açıklamalar yaparak başladı.

“ORTA DOĞU ATEŞ ÇEMBERİNE SÜRÜKLENMEKTE”

-Yeni yasama yılının ilk grup konuşmasına güzel bir konuda umut dolu mesajlar vererek başlamak isterdim. Ancak coğrafyamız yangın yeri. Bildiğiniz üzere İsrail'in Filistin'de on yıllardır süren kanlı işgali ve sistematik zulmü artık bölgenin sınırlarını aşmış ve bu barbarca saldırılar Lübnan'a kadar yayılmıştır.

-Bu işgalci terörist devletin saldırıları uluslararası hukukun zerrece umursanmadığı, pervasız bir tutumla yürütülmekte; sivil yerleşim alanları bilerek hedef alınmakta, çocuklar, kadınlar, masum siviller acımasızca katledilmektedir.

-İsrail, Filistin'de gerçekleştirdiği insanlık dışı politikalara ilaveten Lübnan'da da şehirleri yerle bir etmekte, masum insanları yerlerinden yurtlarından koparıp göçe zorlamaktadır.

-Bu vahşi saldırılar sadece bölgenin istikrarını değil; tüm Orta Doğu'yu bir ateş çemberine sürüklemekte ve büyük bir yayılmacı stratejinin tezahürü olarak karşımıza çıkmaktadır.

-Vahşi saldırılar sadece bölgenin istikrarını değil tüm Orta Doğu'yu bir ateş çemberine sürüklemekte ve büyük bir yayılmacı stratejisinin tezahürü olarak karşımıza çıkmaktadır.

-Ne var ki Birleşmiş Milletler ve uluslararası toplum insanlık dışı olaylar karşısında sessizliği tercih etmektedir. Bu sessizlik savaş suçuna ortak olan bir tavırdır.

-Birleşmiş Milletler'in acizliği ve etkisizliği adaletin köküne kibrit suyu dökmekte, insanlık vicdanında derin yaralar açmaktadır.

-Eğer Birleşmiş Milletler ve dünya toplumu gerçekten barıştan yana bir duruş sergiliyor olsaydı; İsrail'in bu pervasız saldırıları karşısında cesur ve kararlı adımlar atarlardı.

“TÜRKİYE BARIŞI SAVUNAN GÜÇLÜ BİR AKTÖR OLMALIDIR”

-Dünyada durum böyle, peki bizde durum nasıl? Cumhurbaşkanı Erdoğan dün bu konuyla ilgili devlet ciddiyetine yakışmayan bir açıklamada bulundu. Türkiye basit ajitasyonlarla, hamasetle yönlendirilebilecek bir ülke değildir.

-Bölgemizde böylesine önemli meseleler söz konusu olduğunda popülist korku siyasetiyle halkı kandırmaya çalışmak ülkemizin uluslararası itibarını yerle bir etmekte ve bizi diplomatik alanda ciddiyetsiz bir aktör olarak göstermektedir.

-İsrail'in insanlık dışı politikalarına karşı durmak mecburiyettir ancak Türkiye gibi kadim bir devletin bu meselede akılcı ve stratejik bir diplomasi yürütmesi gerekirken, hamasi söylemlerle dış politika oluşturmaya çalışması asla kabul edilemez.

-Türkiye Orta Doğu'da krizleri abartan bir ülke değil; çözüm üreten, tarihsel misyonuna uygun bir biçimde barışı savunan güçlü bir aktör olmalıdır.

-Türkiye bu coğrafyanın kadim bekçisi olarak tarihsel sorumluluklarını asla unutmamalıdır. Türkiye hem coğrafi konumu hem ekonomik gücü hem de tarihsel bağlarıyla bölgesinin en önemli ekonomik güçlerinden biridir.

-Türkiye'nin bölgesel gücü elleri kolları bağlanmış şekilde hareketsiz bırakılmıştır. İktidarın akıllanmaz yönetim hataları Türkiye'yi hem mazlum halkların yanında durma şansı yitirmiş hem de küresel siyasette ağırlığını kaybetmiş bir ülke konumuna sürüklemiştir.

-Böyle bir ortamda ve özellikle Hakan Fidan, kamuoyuna yaptığı açıklamalarda bir üçüncü dünya savaşı riskinden söz ederken, Dışişleri Komisyonu'na ve TBMM Genel Kurulu'na bilgi verilmiyor. Bu fevkalade kaygı verici bir durumdur.

-Buna bir de Sayın Cumhurbaşkanı'nın İsrail'in müteakip hedefinin Türkiye olduğu yolundaki beyanları eklenince iktidar milli güvenliğimiz için ne yapıyor sorusunu sormak durumundayız. Bana sorarsanız hiçbir şey yapılmıyor.

“BENİM ÇAĞRIM BÜYÜK TÜRK MİLLETİNE YAPILMIŞ ÇAĞRIDIR”

Geçtiğimiz günlerde katıldığı bir TV yayınında merkezde buluşma çağrısının yanlış anlaşıldığını kaydeden Dervişoğlu, merkezde buluşma çağrısının muhatabının Türk milletine yapılmış bir çağrı olduğunu şu sözler ile belirtti:

-Geçtiğimiz günlerde bir televizyon yayınında bir çağrıda bulundum. Bu çağrı merkezde buluşma çağrısıydı. Bu çağrı ülkemizin geleceği ve kurtuluşu için oldukça önemli bir adımı beraber atma çağrısıydı ve hatta yolu beraber yürümeye açık bir davetti.

-Ancak bu çağrının yanlış anlaşıldığına şahit oldum. Bazı çevreler bu çağrıyı yalnızca siyasi partilere yapılan bir davet olarak algıladı.

-Buradan açıkça belirtmek istiyorum ki ‘benim merkez çağrım siyasi partilere değil, büyük Türk milletine yapılmış bir çağrıdır.

-Merkez demek, bu büyük milletin milli ve manevi değerlerinin buluştuğu yer ve noktadır.

“MERKEZDE BULUŞMAK ÜLKEMİZ İÇİN ZORUNLULUKTUR”

-Öncelikle Merkez dediğimiz kavramın ne anlama geldiğini tanımlamak gerek. Merkez demek bu büyük milletin milli ve manevi değerlerinin ve kıymet hükümlerinin buluştuğu yer ve noktadır.

-Merkez demek Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurucu felsefesi olan Türk milliyetçiliğinin merkezde de bulunduğu bir siyasi anlayışın ve yaklaşımın adıdır.

-Merkez demek makul demektir. Merkez demek makul'ü 'makbul' hale getirme çabası demektir. AK Parti ile birlikte merkez siyasetin dışına itildi. AK Parti, Merkez'deki ortak aklı ve toplumsal dengeyi bozarak siyaseti uç noktalara doğru kaydırdı.

-Merkez siyaseti devre dışı bırakarak, kendi iktidarlarını kutuplaşma üzerine kurmak hep ana stratejileri oldu. Türkiye'yi bir arada tutan o güçlü yapıyı da yok etti. O yüzden merkez, ortak akıl ve sağduyunun temsil edildiği yerdir.

-Bizim çağrımız AK Parti'nin yok ettiği sağ duyuya, aklı selime ve toplumsal barışa geri dönme çağrısıdır. O yüzden merkezde buluşmak ülkemiz için bir zorunluluktur.

“TÜRKİYE’NİN BAŞINA ÖRÜLEN TUZAKLARI BOZACAĞIZ”

-Bu büyük milletin damarına basanlar, halkımızı birbirine düşman edenler bir ateşin üzerine benzin döker gibi bu ülkeyi karıştıranları bizi dikkatle dinlemeye davet ediyorum. Yeter artık!

-İnsanları ayrıştırarak, kin ve nefret tohumları ekerek bu ülkenin geleceğini karartmaya çalışıyorsunuz. Bu ülkenin geleceğini size teslim etmeyeceğiz! Bu dost düşman tarafından iyi bilinmelidir. Toplumumuzun içinde birliği bozanlara, huzurumuzu kaçıranlara karşı sabrımız kalmadı.

-Çatışmalarla kavgalara yol açarak iktidarını korumaya çalışanlar bilsin ki Türkiye'nin sarsılmaz birliği karşısında duramayacaklar. Bugün burada Türk milletine yapılan bu çağrı kardeşliğimizi parçalayanlara karşı yükselmiş bir ses ve isyandır.

-Biz bu ülkeyi parçalara ayırmak isteyenlerin değil, birleştirmek isteyenlerin safında olacağız. Biz taraftar değiliz, Türk milletinden tarafız. Türkiye'nin başına örülen bu kutuplaştırıcı tuzakları bozacağız.

“BEN DE TEĞMENLER GİBİ KILICIMI KALDIRIYORUM”

-Bu milletin hürriyetin ve bağımsızlığına karşı çıkanlara ben de genç teğmenler gibi kılıcımı kaldırıyorum! Bir kendilerine gelsinler inşallah.

-Adaletin terazisi eğildi, vicdanı karardı. Adalet hepimizin hayatında karşılık bulması gereken doğuştan sahip olduğumuz bir haktır.

-Ancak bugün adalet parası olanın cebine, gücü olanın da arkasına saklanıyor. Adaletin terazisi bozuldu terazisi! Artık insanlar hakkını aramaya korkuyor.

-Bu ülkenin adaleti kimlere hizmet ediyor? Adalet yalnızca zenginlerin ve güçlülerin mi hakkı? İçinde adalet olmayan Adalet Sarayları'nda teselli arıyoruz.

-Bir cumhurbaşkanlığı sarayımız var, içinde demokrasi yok. Adalet Saraylarımız var içinde adalet yok. Bugün gücü eline alanlar adaleti bir silah gibi kullanıyor. Adaletin yerini bulması gereken yerde baskılar var. İftiralar, tehditler, karalamalar sıradan hale geldi.

Detaylar geliyor!