Mülkiyet hakkına siyasi tasallut
1789 Fransız devrimi İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’nin 17 maddesi ‘’Mülkiyet dokunulmaz ve kutsal bir hak olduğu için, yasaların belirlediği kamusal gereklilik açıkça doğmadıkça ve meşru bir tazminat ödenmedikçe kimse bu haktan yoksun bırakılamaz. ‘’der.
Özel Mülkiyeti kaldıran Sovyetler Birliğinin ömrü yalnızca 70 yıl oldu. Ama yine de arkasından Rusya ve Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinde otokrasi yaratarak gitti.
Sovyetlerin dağılmasından sonra, Çin 1992’den sonra mülkiyet haklarında reform yapmaya başladı. Çin hükümeti özel sektörü, 1988 de devlet sektörünün bir "tamamlayıcısı olarak; 1999 da sosyalist piyasa ekonomisinin ‘’bir bileşeni" olarak tarif etti ve büyüttü. Nihayet 2007 yılında özel mülkiyet esası kabul edildi.
KÜBA’da 2019 Anayasa’sında yabancı yatırımlara izin verildi ve özel mülkiyet anayasal güvence altına alındı.
Özetle Mülkiyet hakkı insanın kutsalı ve ülke kalkınmasının kaldıracıdır.
Maalesef; Türkiye’de geçmiş hükümetler ve bugünkü iktidar, dolaylı yollardan mülkiyet hakkını zedeledi. Uygulamada öteden beri çok sayıda örnek vardır.
1.1990 yılında çıkarılan kıyı kanununa göre, yüz elli yıllık ve tapulu binaların tapusu iptal edildi. Devlet, vatandaşın hem mülkiyet haklarını hem de kazanılmış haklarını bir kanunla alabiliyor. Kıyıda yüz elli yıllık bina varsa ve bu kamu yararına aykırı ise, devlet nasıl tapusunu vermişse bu defa da parasını verip o binayı yıkabilir. Ancak para vermeden, bir gecede çıkarılan bir kanunla mülkiyet hakkının elinden alınması, kazanılmış hakkın ihlali, doğrudan doğruya zorbalıktır.
2.En yanlış uygulama, siyasi iktidarın kamu bankalarını ve Merkez Bankasını siyasi popülizmde kullanmasıdır. Bu yolla ortaya çıkan zararlar sosyal fayda yaratan hizmetlerden doğmamıştır. Buna rağmen her zaman vergi gelirleri ile finanse edilmiştir. Bu uygulama siyasi hedefli zararların topluma sosyalize edilmesi demektir.
3.İmar kanununda meşhur bir 18. madde var. Bu madde belediyelere o kadar yetki veriyor ki, belediye başkanı isterse muarızlarını veya sevmediklerini bir gecede iflas ettirebilir. Bir belediye sizin deniz kenarındaki arsanızı alıp, yerine dağ başında çorak ve değeri on kat daha düşük bir arsayla değiştirebilir.
4.Şimdi Kentsel dönüşümde devlet kentsel dönüşüme giren binalarda her tapuya beşte bir oranında destek verecek ama bunun karşılığında tapuya da aynı oranda ortak olacaktır. Gerçekte ise devletin bu tür sorunlarda mülkiyet hakkına ortak olmak yerine maddi destek sağlaması gerekir. Sonradan bu destek uzun dönemde taksitle geri alınabilir.
5.İktidar yasa ile konutlarda kira artış oranını yüzde 25 olarak belirledi. Ancak bu yasa TÜFE daha yüksek olursa geçerlidir. Olmaz ise, 12 aylık ortalama TÜFE oranı, yüzde 25 altında kalırsa, Konut kira artışında 12 aylık ortalama TÜFE uygulanır.
Yüzde 70 enflasyon olmasına rağmen, konut kira artışlarını yüzde 25’te tutan yasa, konut sahibinin mal varlığında azalmaya neden olacaktır. Bu nedenle hem Anayasaya, hem de AİHM ‘kararlarına aykırıdır.
Bu durumda ev sahibinin Mülkiyet hakkı zedeleniyor. Hükümet eğer sosyal yarar yoksa, bir kişinin yani kiracının yararı varsa bu durumda ev sahibinin cebinden kanunla para alıp, kiracıya veremez.
Anayasamızın 35 maddesi; ‘’ Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. ‘’ diyor.
Ama Türkiye’de Mülkiyet hakkı üstünde ancak bir kabile devletinde görülen siyasi tasallut hüküm sürüyor.