MUKADDES ANKARA’DAN MEKTUPLAR -52-

MUKADDES ANKARA’DAN MEKTUPLAR -52-

Istırap çekenlerin imdadına koşmak için ulvî bir gayret gösterelim

esat-atalay-001.jpg
Zaferin kazanılması için yardımda bulunmak hepimiz için bir vazifedir. Şarkta sulh, ancak Türkiye’nin hakkı teslim edildikten sonra, tesis edilebilecek olduğu gibi İslâm âleminde sükûnun vücut bulması da bu teminata bağlıdır. Oradaki kardeşlerimizin kendilerine, ısrarla maruz kaldıkları ve muhakkak ki bizim de az veya çok mesuliyetimizin bulunduğu bu ölümlerin bir an evvel hitam (son) bulması için elimizden geleni sağladığımız takdirde biz de kendimizi vaktiyle millî vazifelerini ifa etmeyenler kadar töhmetli (suçlu) hissedeceğiz.

Istırap çekenlerin imdadına koşmak için ulvî bir gayret gösterelim ve hüsnüniyetimizin, kahraman kardeşlerimizi yakın bir muvaffakıyetle tetviç etmesi (taçlandırılması) ve kendilerini, hiç değilse hepimiz için kazanacakları zaferle mükâfatlandırmasına gayret gösterelim.

Sulh elde edildikten sonra başka türlü çalışacağız. Bu zavallı memleketi yeniden yaşatmak ve hayatını idame ettirmesi için kendisine lüzumlu canlılığı temin edecek geniş plânlar, kıymetli insanlar tarafından hazırlanmıştır. Memleketin tabiî kuvvetleri pek insafsızca tüketilmiştir. Hâl-i hazırda en kuvvetli memleketler, hudutsuz bir iktisadî istikbale (geleceğe) sahip olanlardır. Anadolu topraklarının feyzi (bolluğu) ve zenginliği ise burada tekrarlamaklığıma hacet (gerek) kalmayacak kadar malûmdur.

Her ırka mensup Müslümanlar, Hazret-i Peygamberimizin buyurduğu üzere, tek bir millet olduğumuzu hatırlayınız ve İslâmiyeti temsil eden bu remzî millete, her çareye başvurarak yardımda bulununuz. Sulh ve sükûn içinde ihya edici eserinize başladığınız zaman, hâl-i intizarda (can çekişen durumda) ve bugünden çok uzakta bulunan Avrupa, kesif bulutlarla kapalı olan ufkunun açıldığını görerek size hürmet edecek ve hayran kalacaktır.

Derin yaralarımızı, bir kin olarak değil, bir ders olarak içimizde saklayalım ve Napoleon gibi, “İnsan kendisine hakaret edenleri affetmekle yükselir” demeye çalışalım.

* * * 

İngiliz Başvekilinin, harbin devamı müddetince muhariplere (savaşanlara) müdahalede bulunmasının mümkün olmadığını, Türk-Yunan mutalebatı (istekleri) ile ve harbin mukadderatını silâhların tayin edeceğini söylediğini hatırlamaktayız. Hâlbuki, bütün görülmedik tertiplere rağmen Cenab-ı Hak şimdi bizim muzaffer olmaklığımızı istedi.

Mustafa Kemal Paşa da Avrupa’nın kararının ne olacağını sormakta.

Ümit ederiz ki, bu defa, bizim için elem verici olan hattı-ı hareketini ve taraflara ayrı muamelede bulunmak siyasetini artık terk edecektir.

Avrupa, hakkaniyet ve milletlerin selâmet ve hürriyeti için harp etmedi mi?

Fransa gibi bizim de “haklı bir sulh içinde yaşamak veya ölmek” demeye hakkımız yok mu?