MUKADDES ANKARA’DAN MEKTUPLAR -45-

MUKADDES ANKARA’DAN MEKTUPLAR -45-

“Bana, Ankara’mızın ruhundan biraz olsun getirdiğimiz için minnettarım”

esat-atalay-001.jpg
Antalya, 21 Mayıs

Arkadaşımla birlikte, sakin deniz boyunca uzayan iki tarafı asır-dîde çınar ağaçları ile çevrili yoldan geçerek şehir haricindeki büyük meyve bahçelerinde dolaşmaya çıktık. Antalya’yı görmeyenler, dünyanın cennet-âsa bu köşesini tasavvur edemez. Uzun ve güzel bir gezinti sonunda Osman Efendiye ait olan meşhur bir bahçenin büyük kapısı önünde durduk.

Pek güzel meyveler taşıyan azametli ağaçları seyrederek yürüyorduk. Yerde tek bir yabanî ot, itina ile tırmıklanmış yollarda tek bir düşmüş yaprak yoktu. Öğle sonrasının sükûneti içinde yürüdüğümüz sırada bir küçük çocuk bizi gördü.

Geniş şalvarı ve iri kırmızı kuşağı ile tam bir Anadolu kıyafetinde olan bu çocuk bize tebessüm ediyordu. Hemen önümüze düşerek bir tek kelime söylemeksizin bizi etrafı ağaçlarla çevrili güzel bir köşke götürdü ve yine sükût içinde çekilip gitti. Biraz sonra babası Osman Efendi göründü ve bize, “Hoş geldiniz” dedi. Bizim Ankara’dan gelen yolcular olduğumuzu öğrenince ellerini semaya kaldırarak, “Cenab-ı Hak İslâm’a nusret (yardım) ihsan buyursun” dedikten sonra bize vaziyet hakkında sualler sormaya başladı. Bütün söylediklerimizi can kulağı ile dinliyordu.

“Maalesef çok yaşlıyım ve kalabalık bir ailenin reisiyim. Çocuklarım henüz pek küçük olduklarından harbe iştirak edemiyorlar. Fakat ne de olsa elimden geldiği kadar memleketime hizmet ediyorum” dedi. Ayrılacağımız sırada bize bir sepet dolusu iri portakal takdim etti. Borcumuzun ne olduğunu sorduğumuz zaman dostane bir serzenişle, “Dostlarım henüz şarkta bulunuyorsunuz ve bunu pekâlâ biliyorsunuz. Asıl ben size müteşekkirim. Bugün bana, Ankara’mızın ruhundan biraz olsun getirdiğimiz için minnettarım” dedi.

Antalya, 22 Mayıs

Civardaki fevkalâde güzel ovalarda uzun bir gezintimiz oldu. Şehirden pek de uzak olmayan bir yerde, Mısır’ın en meşhur ve en münbit (verimli) topraklarının hepsine başlı başına bedel olan takriben iki yüz dönümlük bir arazi parçası var. Antalya’daki şelâlelerin muharrik kuvvetli takriben on beş bin beygir, olarak tahmin olunuyor. Müslüman hanımları, İstanbul’da olduğu gibi, zarif çarşaflar giyiyorlar. Rum kadınları ise eski modaya göre kısa bir cepken ve geniş bir kuşak taşıyorlar. Başlarında, etrafına yemeni sarılmış bir fes var. Saçları ise, uzun iki örgü halinde arkalarına bırakılmış.

Ahali, işgalden beri, görülmemiş bir dirayet ve nezaketle, hareket eden İtalyan makamlarına karşı müteşekkir. Askerî bir kuvvet vesaire bulunmasına rağmen vaziyette bir değişiklik görülmüyor. İtalyan zabitlerinin kibarlığı ile nezaketinin senasını (övgüsünü) herkesten duydum. Hiçbir İtalyan tazyiki (baskısı) hissedilmiyor. Türkler, bu silâhşor millete nasıl muamele edileceğini derhal kavrayan İtalyanlar ile, çok iyi geçiniyorlar. Bir müddet önce, İngiliz bandırası taşıyan bir gemi dolayısıyla bir hâdise çıkmıştı. Kurnaz Türk polisleri, bu gemide, imansız ve şerefsiz Konyalı asilerin bulunduklarını anlamaları üzerine vukua gelen müessif hâdise (üzücü olay), arzu edilen şekilde istismar olundu. Yeni mutasarrıf gayet ciddî olduğundan ihtilâf tamamıyla izale edildi (giderildi.) Esasen, Ankara Hükûmeti de, İtalyan dostluğuna ehemmiyet vermekte.