Antalya, 20 Mayıs
Bütün gün, nazik yol arkadaşım Celâlettin Arif Beyin refakatinde şehri gezdim.
Antalya şehri, eski cengâver manzarasından hemen hiçbir şey kaybetmemiş olan surlar içinde bina edilmiştir. İner-kalkar köprü, hendek, şurasında burasında bir tarih veya Kur’an ayetleri taşıyan kitabeler bulunan, tasavvur edilemeyecek kadar kalın duvarlar, hepsi yerli yerinde.
Bu kitabelerdeki yazaların sadece hangi cins hat ile yazılmış olduğunu görmek, cereyan eden muharebenin veya vukua gelen hadisenin hangi devre ait olduğunu anlatmaya kâfi gelmekte.
Girift, dar sokaklar, birbirine girmiş küçücük evler garip bir manzara arz ediyor.
Kurun-i vustaî (Ortaçağ’a özgü) bir görünüşü olan asıl şehir, eski şehirden bir cadde ile ayrılmış. Anadolu’da bulunan her cins malın satıldığı pazar da burada. Hükümet Konağı ile işgal zamanında İtalyan makamlarının meskenleri ve telsiz telefon istasyonu, sur haricinde. Bütün bunlar iyi görünüşlü. Sahil boyunca süslü küçük köşkler, zarif bir zevkle dizilmiş sıralar var. Yine deniz kenarında herkesin buluşma yeri olan çok güzel bir kahve-gazino bulunuyor. Millî hareketin başlangıcından beri Ankara’da ehemmiyetli bir rol oynayan kadın muharrir Halide Edip Hanımın babası ile bir tesadüf eseri olarak burada buluştum. Antalya, mükemmel bir kışlık yeri ise de yazın hararet tahammül edilir gibi değil. Şehir fevkalâde bakımlı ve temiz.
Civardaki dağlardan gelen ve şehrin her tarafından geçerek sığ olan denize müteaddit şelâleler halinde dökülen ve her yönden mütemadiyen su sesi işitilmesini temin eden pek çok dere ve kanalı olmak gibi yegâne bir hususiyete sahip.
Bu akşam, iftar için, Ahmet Beyin evine davet edildik. Ordunun eski zabitlerinden olan bu zat halen Antalya’nın en gözde tüccarlardan biri. İstanbul’un büyük ailelerine mensup. Son derece vatanperver ve son derece kibar olan bu zat, memleketin bütün güzellik ve zenginliklerini küçük ve güzel evinin hariminde toplamış, ince bir zevk ile tanzim etmiş. Evinin balkon şeklindeki sevimli salonu bir şark şaheseri!
Burada yeni ve eski mutasarrıfları beklerken hayale daldım ve kendimi İstanbul’un ortasında zannettim. Ahmet Bey ile kardeşinin bana karşı göstermiş oldukları tarife sığmaz nezaketi asla unutamayacak, muhabbet dolu arkadaşlıklarını hafızamda daima muhafaza edeceğim.
Çok zengin ve müstesna ince bir zevkle hazırlanmış olan yemeğin sonlarına doğru, Ahmet Beyin biri erkek, diğeri kız olan iki sevimli çocuğu, İsviçreli mürebbiyelerinin refakatinde gelerek bize arz-ı hürmet ettiler. Her ikisi de Fransızca ve Almanca konuşuyordu. Yemekten sonra daha uzun müddet konuşuldu. Mutasarrıf Bey çok malûmatlı (bilgili) bir zat, zeki bir diplomat ve ateşin (ateşli) bir vatanperver. Ne lâtif (güzel) bir gece! Fevkalâde hâdiselerden basit işlenmiş gibi bahsettiklerini dinlerken insan bu zevata karşı iki kat hayranlık duymakta. Cenab-ı Hak, hakikî birer kahraman olan bu insanların cümlesini sıyanet buyursun (korusun).