İki tarafımdaki kompartıman da meşgul:
Birinde, İstanbul Meclis-i Mebusanı sabık reisi, sabık Adliye Nazırı, hâlen mebus ve Hariciye Encümeni Reisi Celâlettin Arif Beyi görüyorum. Kendisi Türkiye’de olduğu kadar Mısır’da tanınmış mümtaz bir avukat, meşhur bir hukukçu. Avrupa’ya kadar bana yol arkadaşlığı edecek.
Diğer kompartımanda Münir Bey ile kâtibi bulunuyor. Kendisi, Türk-Fransız Anlaşması ile alâkadar hususî bir vazife ile General Gourand nezdine gitmekte. Bu yüksek dereceli memur, Ankara Hükûmeti’nin hukuk müşaviridir. Hukuk-u düvel sahasında pek kuvvetli olduğundan bu güç ve nazik vazifeyi ifa etmek için hakikaten yerinde seçilmiş bir kimsedir. Dürüstlüğü ve terbiyesi mükemmel olan bu zat çok sevimli ve çok dindardır. Kendisi ile birçok meseleler hakkında görüştüm. Kendisini çok alâka çekici buldum.
Fransızcanın Anadolu’da çok münteşir (yaygın) ve Fransa’nın Ankara’da pek muteber olması dikkatimi çekti. Bu güzel lisana hakkıyla vâkıf olmayanlar mümkün olduğu kadar malûmatlarını tekemmül etmeye (bilgilerini geliştirmeye) çalışıyorlar. Zannedersem -her şeye rağmen- Türkiye’nin cengâver hasletlerini ancak Fransa’nın takdir ettiği, istiklâl zihniyetini takdir ve kahramanca gösterdiği müdafaanın hakkını teslim edenin de bu memleket olduğu Anadolu’da anlaşılmakta. Çünkü, buradakiler, Fransa’nın hürriyet fikri için ne kadar mücadele ettiği ve bu asil hissi başka memleketler için de nasıl müdafaa ve tasvip ettiği hatırlanmaktadır.
Ben bu iki memleket için sadece bir anlaşma değil, daha fazlasını, taaruzi- tedafü bir ittifak temenni etmekteyim. Nokta-i nazarıma -aksini temenni edenlerin hoşuna gitmese bile- bu, asır-dîde bir dostluğun birleştirdiği her iki devletin de menfaati icabıdır. Türkiye İtilâf devletlerine karşı harbe girdi ise, bunu, açıkça, herkesçe malûm bulunan sebepler dolayısı ile gerçekleştirdi. Şimdi kendisine karşı ika edilmekte (yapılmakta) olduğu üzere hasmına asla haince taarruz etmedi.
Artık, İslâm âlemi bütün olanları ve Yunanistan’a gizli bir elin nasıl muavenette (yardımda) bulunarak iltizam olunduğunu bilmekte... Ancak, “hüküm” ün debdebeli saatinin çalacağı gün uzak değil.
Fransa’nın dostluğunu ben temenni ettiğim gibi hepimiz de arzu etmekteyiz. Daha fazla vakit kaybetmeksizin muallakta (ortada) bulunan bütün meseleleri halletmek ve istikbale yeni bir ziya altında bakmaya hazırlanmak icap eder. Gerek şarkta, gerek garpta pek müphem ve pek karanlık bir hâl iktisap eden şu yarın için mütekabilen (karşılıklı olarak) yardımlaşmamız lâzımdır.
Üç yüz milyon insan birleşmiş bulunuyor: Burada Fransa için oynanılacak ne büyük bir rol var!
Tren koşuyor, ben de kendimi düşüncelere terk ediyorum... Büyük tasavvurlarımızın tahakkuku (gerçekleşmesi) için Cenab-ı Hak bize muin (yardımcı) olsun.
Eskişehir, 15 Mayıs
Buraya, sabahın saat altısında vâsıl olduk. Anadolu’nun bu büyük şehri ne kadar güzel! Tarihî kıymeti ve kıymetli hatıraları dolayısıyla emsalsiz! Burası aynı zamanda mühim bir ticaret merkezi ve Ankara-Bağdat demiryolu üzerinde bir iltisak mahalli (kavuşma yeri).
Şehri iyice gezmek istiyordum, fakat vaktimiz az, görülecek şeyler ise pek çoktu. Eskişehir, şu sıralarda millî müdafaanın bir kalesi bulunmakta. Her yerde askerler dolaşmakta. Pek çok da zabit görülmekte. Bunların hallerinden meşgul oldukları anlaşılmakta ise de tavırları sakin.