İki buçuk saat süren baş başa bir mülâkattan (görüşmeden) H. Zade, vazifesini ikmal etmiş (tamamlamış) olduğundan Avrupa’ya dönmek üzere Büyük Devlet Reisine veda etmek için ayağa kalktı. Mustafa Kemal Paşa şöyle dedi: “Pekâlâ, azimetinizden (yola çıkışınızdan) kendisini haberdar etmek üzere hükûmetimizin Roma’daki mümessiline bir telgraf çekeceğim. Ama, daha öne, ikametgâhıma geleceksiniz. Orada, küçük kır köşkümde birkaç saat daha konuşuruz. Buradaki resmî ziyaret; Çankaya’daki ise dostane ziyaret olacak. Otomobilim yarın saat 11’de sizi Bağ’a götürmek üzere hazır olacak.”
Çalışma odasının karşısında, uzun koridorun sağındaki bir odada müdür ve kâtipler, yaverler bekleşmekte ve aralarında konuşmakta idiler. Bu odanın yanındaki bir kapı, genç ve güzide (seçkin) muharrir Ruşen Eşref Bey tarafından açıldığında kendimizi, mebusların içtima ettiği (toplandığı) salonda, tek kelime ile Meclis’in karşısında bulduk. İşte millete hitap eden heyecanlı nutukların irat olunduğu (sergilendiği) meşhur kürsü ve ötesinde kademeli olarak dizilmiş, beş sıra camiası (toplantı yeri) ki bunların heyet-i mecmuası (toplamı), içtima salonunu teşkil ediyordu. Mebuslar müzakere (görüşme) halinde idiler. Kendilerini tam bir huşu içinde birkaç dakika dinledik. Aralarında her ırktan, her mezhepten, her yaştan olanlar vardı. Çeşitli elbiseler, düz ve sade üniformalar, din adamlarının yeşil veya beyaz sarıkları ile geniş cüppeleri, kalpaklar, külahlar. Bütün bunlar yaşamak isteyen Türkiye’yi temsil etmekte. Eşraf, maliyeciler, zabitler, mühendisler, gazeteciler, muharrirler burada toplanmış bulunuyor. Bir tesanüt (dayanışma) rabıtasıyla bağlanmış olan bu çehrelerde hakikî bir samimiyet görülmekte. Burada tam bir muhabbet (sevgi) havası hâkim olmakta. Ne yazık ki, vaktin geç olması hasebiyle pek çok zihinlerin tekâsüf ettiği (yoğunlaştığı) bu yerden ayrılmak icap etmekte. İcra ve teşri kuvvetine sahip bulunan bu Meclis’te, takriben üç yüz otuz beş mebus var. Meclis tarafından müntehap (seçilmiş) iki reis vekili var. Bunlardan biri içtimalarda daima hazır bulunmakta. Millî hareketin başlangıcında Mustafa Kemal Paşa İstanbul’daki Meclis azalarını iki ay içinde Ankara’da vazifelerine devama davet etmiş, bu müddetin hitamında (bitiminde) gelmedikleri takdirde müstafi (istifa etmiş sayılacaklarını) bildirmişti. Bunun üzerine Ankara’ya bunlardan otuzu gelebilmiş. Bunlar geldikten sonra yeniden intihabat (seçim) yapılarak Büyük Millet Meclisi kurulmuştu. Bütün Türkiye’deki mebuslardan teşekkül eden bu Millet Meclisi hükûmetin; teşekkülü için Meclis Reisince irae olunan (önerilen) üç ismi kabul veya reddetmek hususunda tam salahiyet sahibi bulunuyor. Vekiller de başvekil seçiyorlar.
Mustafa Kemal Paşa, mühim içtimalara riyaset (toplantılara başkanlık) etmekte. Valilerle yüksek seviyedeki memurlar Heyet-i Vekile’ce tayin edilmekte ve Büyük Devlet Reisi tarafından tasdik olunmakta. Ancak, bu alâka-bahş (ilgilendiren) teferruat hakkında ne kadar izahat verilse bitirmek mümkün değil. Hâlbuki bizi hâlâ bekleyen dostlarımıza telâkki etmek üzere eve dönmekliğimiz lâzım. Koridoru takiben vekillere, müzakerelere vesaireye tahsis edilen (ayrılan) odaların önünden geçildi ve bahçeye açılan küçük kapıyı açtıktan sonra da sokağa girildi.
Kahvelerde kimseler yok, lokantalar boş. Her gün hemen aynı saatte ince ve muttarit (sürekli) bir yağmurun yağdığı Ankara’da Ramazan’a çok sıkı riayet edilmekte. Meclis’e burkulmuş olarak giren bir kalp, aradan neşe ve ümitle dolu olarak
çıkıyor. Çünkü, orada, her nevmidiyi (mutsuzluğu) sarsan, mağlup edilmesi