MUKADDES ANKARA’DAN MEKTUPLAR -30-

MUKADDES ANKARA’DAN MEKTUPLAR -30-

Kadınlar ağlıyor, sokakta dolaşanlar yüksek sesle dua ediyorlardı

esat-atalay-001.jpg
Tehlikede bulunan vatanın müdafileri için dua ediniz. Oruçtan muaf olanlarınız, başkalarının orucuna riayet etmesi lüzumunu unutmayınız. Cenab-ı Hak, sevgili vatanımızın halâsı (kurtuluşu) ve nihaî zaferi kazanmaları için kahramanlarımıza gerekli kuvveti ihsan buyursun. Allah büyüktür. Onun sonsuz merhametine sığınalım. İslâmiyet’in kurtuluşu için çarpıştığımız şu tehlikeli anlarda o bizim imdadımıza yetişecektir.”
Kadınlar ağlıyor, sokakta dolaşanlar ellerini kaldırarak yüksek sesle dua ediyorlardı. Anadolu’da yaşayan insanların zihniyetini anlamak için bu ateşin niyaz (yakarış) sahnesini yaşamak lâzım. Sabahın saat ikisinde orucun artık başladığını bildiren yine aynı top sesi. Davulcu yine yola düşmüştü: “İstirahat ediniz halis müminler. Kendinizi Cenab-ı Hakk’a teslim ediniz. Sizi her fenalıktan koruyacak odur.”
Birkaç dakika sonra ışıklar birer birer söndü, minarelerin şerefelerini çevreleyen ziyadar (ışıklı) çemberler kayboldu, sükûnet tekrar avdet etti ve mukaddes Ankara derin bir sükûta (sessizliğe) daldı. Bugün öğleden sonra H. Zade Ramazan dolayısıyla Büyük Devlet Reisine arz-ı tebrikâtta bulunmak üzere Millet Meclisi’ne gitti.
Ankara’daki Meclis binası tesis edildiğinden (kurulduğundan) beri hakkında pek çok yazı yazılan bu yer, çok sade görünüşlü bir bina olmakla beraber tesisinin dasitanî (destansı) hikâyesini bilenler için heybet ve ihtişamlı görüldüğünden oraya girerken hürmet ve tazim (saygı) duymamak imkânsız. Milletin sabır ve mütehammil (dayanıklı) ruhu işte, bu, henüz tanzim edilmekte olan mütevazı bahçenin ortasında ve büyük cadde ile Belediye Parkı’na nazır binada muvakkat olarak tespit ve tanzim olunmuştu.
Garbın (Batının) bütün büyük devletlerinin mükellef parlamento binalarının, haricî manzarası silik dahilen de pek az rahatlık arz eden bu bina ile mukayese edilmesine elbet imkân yoktur. Fakat en ciddî kararların, küçük bir aileyi ancak barındırabilecek olan bu binada alındığı ve üç yüz milyon Müslümanın ümitlerini bu sade Türk binasının muhafazasına emanet ettikleri düşünülecek olursa, hüviyetinizi tespit ettikten sonra polis memurlarının sizi kapıdan içeri alarak iki geçeli odaların açıldığı yegâne koridora sevk ettikleri zaman mebhut (şaşıp) kalmamak mümkün değildir. Soldaki ilk oda Büyük Devlet Reisi’ne tahsis edilmiş (ayrılmış) ve gayet sade bir şekilde döşenmiştir: Üzeri evrak yığılı geniş bir yazı masası, siyah deri kaplı sandalye ve koltuklar, yerde bir şark halısı. Tam Müslümanlığa yakışır bir sadelik.
H. Zade’nin geldiği haber verildiği zaman kendileri ayakta bulunuyorlar ve vekillerle konuşuyorlardı. Hemen başka bir odaya geçmelerini kendilerinden rica ederek Ramazan’ı tebrike gelen H. Zade’yi mutat (alışılmış) nezaketi ile kabul etti. Elinde kehribar bir tespih tutmakta ve yüzünde o gün cengâverlik ifadesi bulunmamaktaydı. Daha ziyade dinî bir şevkle meşbu (dolu) hissini veriyordu. O, şöyle söze başladı:
“Ümit edelim ki, gelecek yıl; bu aynı tarihte kurtulmuş olalım, bütün İslâm âlemi de bu ıstıraplı saatleri unutmuş ve bir sulh ve refah devresi yaşamaya başlamış bulunsun.”
Milletin kalbinin yeniden çarpmaya başlamasından beri bunca sıkıntının birikmiş olduğu bu odada Büyük Devlet Reisi şimdi ümitten bahsediyor, istikbale (geleceğe) yeni bir nazarla (gözle) bakıyordu.