MUKADDES ANKARA’DAN MEKTUPLAR -28-

MUKADDES ANKARA’DAN MEKTUPLAR -28-

Ölüme karşı koyan bizler için, katlandığımız fedakârlıklarla felâketlerin ne ehemmiyeti var?

esat-atalay-001.jpg
Henüz saat iki buçukta bütün yerler dolmuştu. “Sahne” ise polis tarafından muhafaza altına alınmıştı. Büyük Devlet Reisinin teşrifi bekleniyordu.

Fakat, saat üçten biraz evvel, kendileri tarafından gönderilen bir yaver gelerek herkese kendilerinin selâm ve mazeretlerini tebliğ etti. Hafif bir rahatsızlık kendilerinin oyun ve idmanları seyretmelerine mâni olmakta imiş. Bunun üzerine, bandonun askerî bir marş çalmasıyla bütün kız mekteplerinin resmi geçidi başladı. İptidaiye (ilk okul), rüşdî (orta okul), idadî (lise) bütün mekteplerin talebeleri, dörtlü sıralar teşkil etmiş olarak, muntazam yürüyüşle birbirini takip ediyordu. Beyazlar giyinmiş olan en küçükler birer kırmızı hamail (bağ) taşıyorlardı. Âdet gereğince, başları beyaz bir muslin ile örtülü olan daha büyükler de aynı renkte beyaz elbiseler giymişlerdi. Daha sonra, mekâtibi âliye (yüksek okul) talebeleri ile müstakbel muallimler geçti. Yürüyüşlerindeki kıvraklık ve hafiflik, metin ve aynı zamanda lâtif yüzlerini örten ince peçe ile siyah millî elbiselerinin çok güzide zarafeti bütün seyircilerin dikkatini çekiyordu. Bunlar da geçerek yolun kenarındaki ikiye ayrılmış olan diğer kız talebelerin ortasında yer aldılar. Onlarla beraber, güzide hanım seyircilerin karşısında mühim hedef teşkil ettiler. Sonra iptidaî mekteplerinin erkek talebeleri de, yine beyaz giyinmiş olarak, ellerinde mekteplerinin iri harflerle işlenmiş sancaklarını taşıyarak geçtiler. Bunlardan sonra, hâkî elbiseler giymiş, başlarında aynı renkte kalpak bulunan yüksek mekteplerin talebeleri geçti.

Bu resm-i geçitten sonra jimnastik elbiseleri giymiş olarak Mekteb-i Harbiye talebeleri vatanî bir neşide (şiir) okuyarak geçtiler: “Muazzez vatana şan ve şeref. Yaşasın evlâtları olduğumuz millet. Şan ve şeref içinde yaşamaya yemin etmiş olan millet. Ölüme karşı koyan bizler için, katlandığımız fedakârlıklarla felâketlerin ne ehemmiyeti var? İlâh.”

Bu neşide (şiir) pek çok alkışlandı. Başlarında Sultan Ahmet Han olan Afganlı murahhaslar (delegeler) bundan pek çok heyecanlandılar. H. Zade’nin yanında yer almış olan murahhaslar, hükümet çadırının altında, muhtelif İslâm memleketlerinden gelen pek güzide davetli heyetini teşkil ediyordu.

Bu genç müdafilerin, vatanın şan ve şerefini terennüm ettikleri (dile getirdikleri) sırada hissedilmekte olan heyecan dolayısıyla bunların hepsini birbirine birleştiren bağ bir daha kendini gösteriyordu!

Bu arada, Madam Gaulis geldi. Hariciye Vekili Bekir Sami Bey, ilerleyerek kendisini karşıladı. Vekiler, mebuslar, Afgan Heyet-i Murahhasası, H. Zade, dudaklarında tebessüm, kalbinde muhabbetle Türk milletine biraz ümit ve sürur (sevinç) getirmek üzere gelen bu güzide Fransız kadınını selâmlamak üzere ayağa kalktılar.

Zarif bir surette siyahlar giyinmiş olan bu meşhur edibe (yazar), kendi huzuru ile birlikte Paris’in cevherini teşkil eden tarif edemeyeceğim esirî (etkili)bir letafet (güzellik) getirmişti.

Sultan Ahmet Han ile birkaç cümle teatisinden (konuştuktan) sonra, H. Zade, onunla tanıştı ve kendisini Ankara’da görmekten mütevellit (dolayı) sevincini beyan etti.

İnce zekâsını teşhir ettiği herkes etrafını almıştı; şarkta pek sevilen bu güzel dil ile fikirlerini beyan etmek suretiyle kendisine, Fransa’ya olan dostluklarını Anadolu’nun merkezinde ifade eden bu zevattan tam ve mükemmel bir ahenk doğuyordu.