Ethem bir kahraman olmuş ve cesareti herkesi hayran bırakmıştı. Ayşe Çavuş muntazam birlikler teşkil olununcaya kadar çarpıştı. Şimdi ise, Ankara hastahanelerinin birinde hemşire olarak çalışmakta. İşin içinde olmayanların henüz bilmedikleri büyük sebepler vardır. Hilâfet meselesi, çok nazik ve pek derin bir mesele. Bu İstanbul’u işgal altında bulunduran ecnebi koruyucuları değil, dünya üzerinde bulunan üç yüz milyon Müslümanı alâkadar eder. İşgal ettiği makam itibarıyla, istiklâl için çarpışan birliklerin başkumandanı olan Sultan-Halife, Türkiye’nin ayrılmaz bir cüz’üdür (parçasıdır). Padişah ile milleti arasında bir anlaşmazlık, halife ile tebaası arasında bir ayrılık olduğu takdirde ihtilâfı halletmek, ancak şarka aittir.
Osman Gazi’nin ahfadından (soyundan) biri, memleketi, tarihinin en sıkıntılı anında, ruhu mesabesinde (derecesinde) olduğu milletin güzide sınıfı ile aynı perdede ihtizaz edemedi veya onu vaktinde iltizam etmek cesaretini göstermedi ise, Hilâfetin, her tehlikeyi ve muhatarayı (zararı) göze alarak Hazret-i Peygamber’in mübarek sancağını yediyüz yıl şan ve şerefle müdafaa eden Osmanlıların şeceresine bağlı bir dal olduğunu unutmak mı lâzım gelir?
Parmak ağaç ile kabuğu arasına konulmamalıdır. Çerkez isyanından sonra, yeni kargaşalıklar çıkarmak üzere Hintli bir memur gönderildi ise de şiddetli vasıtalara müracaat suretiyle harekete geçmemekten korktuğu veya bu kadar acı felâkete rağmen vücuda getirilen eserin şaşaası (parlaklığı) karşısında bu adam vicdan azabına mı maruz kaldı? Kim bilir?.. Her ne hâl ise, hiçbir fenalık yapamadan geldiği yere döndü. Bunun üzerine, İslâmiyet’in yüzkarası ve bir cani olan Mustafa Sagir, Türk milliyetçiliğine öldürücü darbeyi vurmak nihaî vazifesi ile vazifelendirildi. Mısır’da, İran’da, Afganistan’da, Türkiye’de çevirdiği entrikalar velveleli muhakemesi sırasında açıklamış olduğu korkunç itiraflar, bu dava için ruhunu satmış olan kimse tarafından açıklanan İngiliz emperyalizmi plânı... Bütün bunlar gazetelerde mevzuubahis olduğundan burada tekrarı abes görüldü. “Ruh, bu vekayi’i (olayı) hatırladıkça dehşetten titrer.” İçeride düşmanı, dışarıda düşmanı olmasına rağmen yine de mücadeleden fariğ (uzak) olmayan bu milletin muharrik (itici) kuvveti nedir? Büyük Devlet Reisi cepheden döndü.
Söylendiğine göre kendileri cephede İsmet ve Refet paşalara emr ü kumandanın tek elde birleşmesi zaruretinden bahsettiği sırada, her iki paşa da aynı zamanda, fevrî bir hareket ve içten gelen güzel bir hamle ile vazifelerinden çekilmek istemişler ve Vekiller Heyeti’nin kararını makûl ve mantıkî bulmuşlar. Bunun üzerine, Büyük Devlet Reisi güç vaziyette kalarak, ikisinden birinin kumandanlığı muhafaza etmesini, diğerinin de kendisi ile birlikte gelerek memleket işlerinde yardımcı olmasını -ki bu vazife başkumandan vekâletine muadildi (eşitti)- rica etmiş.
Bu vaziyet karşısında İsmet Paşanın cephede kalmasına ve Refet Paşanın yüksek vazifesini halefine devrettikten sonra Ankara’ya dönmesine karar verildi. Bu karara varıldıktan sonra Büyük Devlet Reisi, her iki arkadaşını, tasviri müşkil bir heyecanla, tebrik ve takbil etmiş (öpmüş) ve böylece, halli çetin gibi görülen bu mesele de yüksek ruhlu bu iki zat tarafından basit bir şekilde halledilmiş.
Sekizinci Mektup:
Ankara, 7 Mayıs
Bir hayli gün evvelinden davet edilmiş olduğumuz jimnastik müsameresi dün, öğleden sonra saat üçte icra olundu. Bu, bir jimnastik müsameresi mi, yoksa siyasî bir toplantı mıydı? Galiba her ikisi de.