MUKADDES ANKARA’DAN MEKTUPLAR -17-

MUKADDES ANKARA’DAN MEKTUPLAR -17-

Askerlerden her biri vazifesini tam ve mükemmel olarak yerine getirmiştir

esat-atalay-001.jpg
Murat nezaket sözlerinden sonra, vekiller çekildiler. Salonda yalnız Bekir Sami Beyle Mustafa Kemal Paşa ve paşanın misafiri olan H. Zade kalmıştı.

Devlet Reisi, “Yorgunluğunuza rağmen sizi yemeğe alıkoyuyorum” dedi. “Merak etmeyiniz, bugün yalnız ben konuşacağım. Ben sizi düşündüm ve İnönü muharebesinden evvel ordunun sevkulceyşî (stratejik) çekilişi karşısındaki hayretinizi tahmin ettim” dedi ve sonra gülerek ilâve etti: “Bunun için de müsterih olmanızı teminen size bir telgraf gönderdim.”

Bekir Sami Bey, “Biz, Eskişehir zaferini bildiren telgraftan başka bir şey almadık. Fakat, heyecanımız cidden büyüktü, çünkü, bu esrarengiz harekâttan bir şey anlamıyorduk. Ordumuza karşı olan itimadımız asla eksilmedi. Fakat, kahraman askerlerimizin kıymetini düşmanlarımızın bile açıkça takdir ettiği Londra Konferansı müzakerelerinden sonra gelen ilk çekilme haberleri bizleri endişeye sevk etmişti” dedi. Devlet Reisi acı acı gülerek, “Avrupa, bize sulh teklifinde bulunduğu bir sırada, Yunanlıların taarruza geçmesine müsaade etti. Bu aldatıcı vaatlere (sözlere) kanmış olsaydık halimiz ne olurdu? Bizim için unutulmaz bir tarih dersi olan şu mahut (bilinen) Londra Konferansı’ndaki bazı figüranların ihanetinden ne gibi neticeler çıkarmalı?” dedi. Devlet Reisi, bundan sonra, harekât ile ilgili teferruatı en ince noktalarına kadar izaha ve muharebenin safahatini şayan-ı hayret bir vuzuh ile (açıklıkla) anlatmaya başladı. Paşanın durumu, görünüşü birden değişmişti: O artık misafirperver ve neşeli bir ev sahibi değil, askerlerinin savaşlarını; düşmanın kendisince hazırlanmış plânda derpiş olunan aynı noktadan taarruza nasıl mecbur edildiğini;

Yunanlıların hedefsiz yürüyerek, sayıca üstünlüklerine güvenerek, sahip bulundukları harp techizatının korkunç miktarından gurur duyarak, nasıl körü körüne ilerlediklerini, vs. vs. vakıalarla ispat eden bir kumandan gibi konuşuyordu.

Mustafa Kemal Paşa şöyle ilâve etti: “Askerlerden her biri vazifesini tam ve mükemmel olarak ifa etmiştir (yerine getirmiştir). Verilen emirler, kendiliğinden icra olundu. Genç zabitlerin şecaati (kahramanlığı) göz kamaştırıcı idi; topçular harikalar yarattı. Sırası gelmişken söyleyeyim ki, düşmanın obüs toplarını muvaffakıyetle kullandığını fark eden bir batarya kumandanı ateşini bunların üzerine teksif etmişti (yoğunlaştırmıştı). Muharebeden sonra bu topların üçte ikisinin hemen kâmilen (tam olarak) tahrip edilmiş olduğu görüldü. Düşmanın bu husustaki itirafı, kendisine şeref verir. Süvarilere gelince, aralıksız takip ettikleri düşmanı o kadar şiddetle hırpalıyorlardı ki, Yunanlılar, ancak takibe nihayet verilmesi emrinden sonra katliama ve yakıp yıkma işlerine girişebilmişlerdir. İşte evler o andan itibaren gaz dökülerek yakılmıştır.”

Bu arada adı anılmayacak şenaatlerin (kötülüklerin) silsilesi tekrar tekrar mevzuubahis ediliyordu. Büyük Devlet Reisi, “Ama” dedi, “başka, yeni bir taarruz vuku bulacak olursa, Cenab-ı Hakka imanım ve askerlerime itimadım var. Onları yine, şimdiden hazırlanmış olan bir alan mucibince, tekrar yeneceğiz.” Saat birde, yemek salonunun bulunduğu zemin katına inildi. Burası tamamıyla Türk zevkine göre tanzim edilmişti. Sofra on iki kişilikti. Yemekler birbirinden güzeldi ve sofra hizmetini gayet iyi yetiştirilmiş bir nefer ifa ediyordu (yerine getiriyordu). Yemek esnasında muhavere umumileşti. Harp içinde inşa olunan demiryollarından, millî sanayideki terakkiden (ilerlemeden) bahsedildi. Yemekten sonra kahve içilmek üzere tekrar koyu sarı döşemeli salona çıkıldı. Bir müddet sonra Devlet Reisine veda edildi. O da, “Gidip istirahat ediniz. Sizleri yarın tekrar görmekle zevkiyap (mutlu) olacağım” dedi.