Muharrem ayı ve Aşure günü

Muharrem ayı ve Aşure günü vesilesiyle hiçbir şey yazmamış olmamızın bir eksiklik olduğunu biliyoruz ve Türkiye bir ateş çemberinden geçmekte olduğu için bu konudan özellikle uzak durduğumuzun da bilinmesini istiyoruz.
Fakat sorular ve beklentiler bir haylî yekûna ulaştı. Bugün, “Hiç olmazsa!” cümlesinden birkaç kelâm edeceğiz ve sizler o satırların arasından muhtemelen her sorunuzun cevabını bulmuş olacaksınız.
Başlıyoruz..
İslâm’ın en saf ve en doğru yaşandığı devir hangisidir?
Elbette ki, Hz. Muhammed’in (s.a.v) sağlığındaki devirdir.
İslâm, Hz. Muhammed (s.a.v) ne dedi ve ne yaptıysa o değil midir? Öyledir. Peki, “Alevî-Bektaşî” geleneği nedir? Elbette ki Hünkâr Hacı Bektaş-ı Velî’nin dediği, yaptığı ve önerdiğidir. Peki bunu nereden öğreneceğiz? Tabii ki Hacı Bektaş-ı Velî’nin eserlerinden yani meselâ Hünkâr Hacı Bektâş-ı Velî’nin Besmele Tefsiri, Fatiha Tefsiri ve Makalat’ından öğreneceğiz. Eğer Biri, “Bektaşilik Hacı Bektaş-ı Velî’nin dediği gibi değil, benim dediğim gibidir, çünkü ben dedeyim, ben şuyum, buyum” diyorsa o kişinin söylediği ile, bir başka kişinin, “İslâm’ı Hz. Muhammed (s.a.v.) (hâşâ) bilmez, ben bilirim, çünkü ben prof.um, ben İlahiyat dekanıyım” demesi arasında hiçbir fark yoktur.
Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Merkezi önderliğinde Alevi Bektaşi kültürüne ait el yazması eserler Diyanet Vakfı tarafından basılmaya başlanmıştır. Projeye destek veren Hacı Bektaş evlâdı merhum (Çelebi) Ali Nâki Ulusoy’a, (Çelebi) Veliyyettin Ulusoy, (Çelebi) Doğan Ulusoy, Hacı Bektaş Velî Anadolu Kültür Vakfı Çorum Şubesi Başkanı (Baba) Durmuş Aslan, Çorum Dodurga Mehmet Dede Tekkeköy’de ikâmet eden (Dede) Eyüp Öztürk ve (Dede) Hasan Uysal’a, Amasya Gümüşhacıköylü merhum (baba) Durmuş Topal’ın oğlu Hasan Topal ve Hasan Akdeniz’e ve ilmî neşirleri gerçekleştiren üniversite camiasına teşekkür ederiz.
Gelelim “Namaz” bahsine.
Alevi-Bektaşî geleneğinin neşet ettiği iki olay var. Biri Hz. Ali (r.a) ile Hz. Muaviye arasında geçen “Sıffîn Savaşı”, diğeri de Hz. Hüseyin (r.a) ile Yezid arasında cereyan eden Kerbelâ hadisesi. Sıffîn’de karşı karşıya gelen iki İslâm ordusu arasında kan dökülmesini önlemek için hakem tayin edildi. Hz. Ali’nin ordusundan bir kısım Müslümanlar, “Kur’an varken insanların hakem tayin edilmesi küfürdür” diyerek Hz. Ali Efendimize karşı çıktılar, “Bunu yapan Hz. Ali, Muaviye ve Amr bin Âs kâfir oldu!” dediler. Bu kesime “Hariciler” dendi ve Hariciler, (Haşa) “Kâfir olan Ali, Muâviye ve Amr bin As’ı kim öldürürse cennete girer!” deyip üç fedai seçtiler. Bunlardan İbn-i Mülcem isimli fedai Kûfe’ye gitti. Ve Hz. Ali’yi namaz kılarken şehit etti.
Yani Hz. Ali bir namaz ehlidir ve son nefesini namaz kılarken vermiştir.
Hacı Bektaş Velî de namaz ehlidir.
Kerbelâ’da 57 yaşında şehit olan Hz. Hüseyin (r.a) efendimiz kıldığı namazlardan sadece iki rekâtını bize hediye etse, biz ömrümüz boyunca kıldığımız namazları kendisine hediye ederiz.
Dememiz şu.
Sıffîn ve Kerbelâ’da savaşan taraflar İslâm’ın şartları ve namaz konusunda birbirleri ile zerre fark göstermeyen insanlardı. Hz. Osman (r.a)’ın katillerinin cezalandırılması ile başlayan ikilik daha sonra saltanat kavgasına dönüşmüş, yani mesele siyasi bir boyut kazanmıştır. Biz Sıffîn’de Muaviye’nin yaptığını doğru bulmamamıza ve gönlümüzün Hz. Ali (r.a) ile birlikte olmasına ve H. Basri Çantay, “Katlini gerektirecek deliller vardır” demesine rağmen bu siyasi meselede taraf olmayız. Çünkü Muaviye de Ashab-ı Suffa’dandır. Habibe annemizin kardeşi, Peygamberimizin kayınbiraderidir. Ayrıca Peygamberimizin abdest suyunu döken ve O’nu tıraş eden kimsedir.
Bugünün insanına tarihte olmuş bir olaydan ibret almak mı aklî ve İslâmi’dir yoksa kavga üretmek mi? Ve Hacı Bektaş bugün sağ olsalar bize hangi yolu tavsiye ederler ve bize “Namaz kılmayın” derler mi? “Bâzı Aleviler namaz kılmıyor” diyenlere, biz de, “Bâzı Hanefi ve Şafiler de namaz kılmıyor” deriz.

Yazarın Diğer Yazıları