Muharebeyi Kemalyeri'nden idare ediyorum

Muharebeyi Kemalyeri'nden idare ediyorum

O gün maiyetinde bulunan erkâna karşı söylediği sözlerden bazı kısımlarını bize vermesini kumandandan rica ettim ve şunları aldım:

Zira taarruz emri vermeden evvel Mustafa Kemal Bey ruhlara hitap etmekten pek kuvvetli neticeler bekliyor. Onun için diyor ki:

"Düşmanın altı gündenberi iki defa taarruz ederek sarstığımız ve arazinin menaatinden(sarplığından) dolayı neticeye kadar şiddetli takip edememek yüzünden barınabilen aksamı himayesinde çıkarmakta olduğu ve fakat şimdiye kadar mahvettiğimiz kuvvetlerinin iki fırkadan fazla olduğu anlaşılmıştır. Seddülbahir'de Kumkale cihetinde de hal hemen aynı olmuştur.

Karşımızda bulunan düşmanı bire kadar hepimiz ölerek behemal denize dökmek lâzım olduğu kanaati vicdaniyesindeyim. Vaziyetimiz düşmana nazaran zayıf değildir. Düşmanın kuvvei maneviyesi(maneviyatı) tamamen mahvolunmuştur. Mütemadiyen siper yapmakla kendisine bir melce(sığınılacak yer) aramaktadır. Siperleri civarına birkaç mermi düşmekle derhal kaçtığını kendi gözlerinizle gördünüz.

Düşmanı büsbütün kaçırmamak için daha çok teemmüle(düşünmek) lüzum yoktur.

İçimizde ve kumanda ettiğimiz askerlerde Balkan hacaletinin(utancının) ikinci bir safhasını görmektense burada ölmeyi tercih etmeyenlerin bulunacağını kat'iyyen kabul etmem. Şayet böyleleri olduğunu hissederseniz derhal onları kendi ellerimizle kurşuna dizelim.

Şimdiye kadar ihraz(kazanmak) ettiğimiz muvaffakiyeti tamamlamak için emrime verilen taze kuvvetleri hattı harbe vasıl olmaktadır."

Ve ruhları bu hitapla dolan kumandanlara, edecekleri taarruz hakkında lâzım gelen emirleri veriyor, tertibatını da kolordu kumandanlığına arzediyor. Kararı oraca da tasvip görüyor.

Bunun üzerine 18 nisan tarruzu vukubuluyor ki onun neticesinde husule gelen vaziyet, Paşaya nazaran o günden sonraki hareketlerin hiçbirisiyle "kabili tebeddül(kıyaslanmayacak) olmayan vaziyet"tir.

Şöyle ki: "Saat beş evvelden itibaren bir taraftan topçularımızın ateş açması ile diğer taraftan müteakıben yeni gelmiş olan 14'üncü alayın Boyun ve Merkeztepe'ye doğru ilerlemeye koyulmasıyla bütün cephe üzerinde topçu ve piyade muharebesine başlamış oluyoruz". Düşmanın karada yalnız bataryası varmış. Kıt'alarımızla düşman hatları arasında mesafe pek az olduğu için düşman bataryaları piyademiz üzerine hiçbir tesir yapamıyorlarmış.

Yalnız düşmanın harp gemileri, bilhassa Kabatepe cihetinden muharebe hatlarımızın gerilerini şiddetli ve devamlı ateşler altında bulundurmaktan bir an hali kalmıyormuş.

Paşadan kendisinin bu muharebeyi nereden idare ettiğini sordum:

- Ben bu muharebeyi Kemalyeri'nden idare ediyorum, dedi.

Çünkü o yerden bütün düşman mevzilerini, sağ cenahtaki bazı kısımlar müstesna olmak üzere, bütün düşman mevzilerini, sonra da hemen bütün kıt'alarımızın hareketlerini göz altında bulundurabilmesi mümkünmüş.

Paşa dedi ki: "Düşmanın şiddetli piyade ve mitralyöz ateşleri karşısında 14'üncü alayın taarruzu bataetle(yavaş) ilerlemekte idi. Yalnız cebelden ibaret olan topçumuz düşman siperleri üzerine endaht(ateş etmek) ederek piyademizin ilerlemesini himaye hususunda pek ziyade, amma fevkalâde ziyade çalışmakta idi. Sol cenah kuvvetlerimizin taarruzları da görülmeye başladı. Saat 6.45 evvelde 14'üncü alayın gerisinde bulundurulan 125'inci alayın kısmı küllîsi Merkeztepe istikametinde 14'üncü alaya takrib(yaklaştırma) edilmişti. Sol cenah kuvvetlerimizin daha ciddî taarrruz etmesini, sağ cenah kuvvetlerimizin de taarruzla 14'üncü alaya muavenette bulunmasını emrettim. Fakat saat 10.30 evvele kadar devam eden safhada düşmana pek müessir(etkili) olmamakta bulunduğumuzu görüyordum."

Bunun üzerine tertibatta birçok teferruata müdahaleye lüzum görmüş. Bu baptaki(mevzudaki) emirlerinin kumandalara vusulüne(ulaşana) kadar, geriden sevk olunan takviye kıt'alarının muharebe cephesine muvasalatına kadar geçen zaman zarfında taarruzlarımızda bir durgunluk peyda olmuş, kumandanlardan bazıları taarruzun tevkifini, yahut hiç olmazsa geceye talikini(sarkmasını) rica etmekte imişler. Halbuki Mustafa Kemal Bey düşmanın hakikaten büyük bir tazyik(sıkışma) karşısında bulunduğunu bildiği için mutlaka taarruza karar veriyor.(Devam edecek)