Muhammed Ali ile unutulmayanlar!
Hakk'ın rahmetine kavuşan dünya çapında efsanevi boksör Muhammed Ali'nin Ramazan-ı Şerif'in 1. gününde ruhunu şad ve anıları yad etmek insana büyük heyecan veriyor.
Gerçekten de Muhammed Ali gibi şöhretli bir sporcu, gönülden inançlı bir insan, kısacası efsanevi bir şahsiyetle tanışmak, sohbet etmek, gazeteciliğin ötesinde değer taşıyor.
İstanbul'u ilk ziyaretinde, Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ın vasıtasıyla tanıştığımız Muhammed Ali ile Topkapı Sarayı'nda akşam yemeğini yemenin hazzı, özellikle bugünlerde kendini daha da hissettiriyor.
Bu arada, "Erbakan Hoca'nın hakkımızda, efsane sporcuya söyledikleri ve Muhammed Ali'nin tebessümlerini hatırlarken bambaşka bir dünya yaşanıyor."
Muhammed Ali ile, Genel Yayın Müdürlüğü'nü yaptığım TGRT'nin 22 Nisan 1993'teki açılış gününde ikinci defa görüşmenin gururu da unutulmuyor.
Muhammed Ali'nin boks aleminde kazandığı müstesna zaferlerinin yanı sıra Vietnam'a savaşmak için gitmeyişi ve bizzat Irak'a gidip Saddam Hüseyin'den serbest bıraktırdığı 15 askerin öyküsü hiç unutulmuyor.
Allah rahmet eylesin ruhu şad olsun.
Almanya hatasının bedelini ödeyecek mi!
Ermeni varlığı ve "çürük" temelindeki tarihi yalanın aslında Orta Doğu'yu yakından ilgilendirdiğini, çok uzun zamandan beri öne süren bir kalem olarak, 22 Eylül 2013'te "Ermeniler toprak talep edecek" başlığı altında uyarıda bulunduğumuzu yeri gelmişken hatırlatmak icap ediyor.
Ermeni diasporasının "kalleşliği"ni sık sık dile getirmenin elbette "zorunlu" nedenleri bulunuyor.
Ermenilerin özellikle diasporası, akıl almaz cüret ve küstahlıklarla, yalanlarını yeniden dünyaya yayıyor ve kabul ettirmeye çalışıyor.
Nitekim, "müttefik" hatta gereksiz yere "dost" bellediğimiz Almanya'nın, üzerinden 101 yıl geçen bir yalana sarılması, diasporanın tahriki ve Orta Doğu'nun cazibesi bunu gösteriyor.
Esasen Alman Parlamentosu'nun işlediği ayıba daha önce 28 ülkenin tevessül ettiği biliniyor.
Ancak, siyasi ve hukuki bakımdan bir şey değişmiyor.
Ne var ki Ermenilerin ve Batı'nın elbette kolladığı bir ortam ve zaman Türkiye'yi bekliyor.
Akla gelen ilk beklentilerin arasında tazminat ve toprak talebi kendini gösteriyor.
Toprak talebinin de, Orta Doğu'nun birkaç yıl içinde parçalanma biçimine göre olacağı sanılıyor.
Unutulmamalıdır ki komşumuz ve neredeyse "dostumuz yapacağımız" Ermenistan'ın Anayasası'nda, bu Anayasa'nın Doğu Anayasası olduğu, Batı için de ileride yürürlüğe gireceği yazılıyor.
Yani, Türkiye'nin önemli 6 Osmanlı vilayeti, Sivas'tan Çukurova dahil, Doğu Anadolu Ermenistan'a geçecekmiş gibi bir metin bulunuyor.
Ermenistan'ın niyeti hatta asıl hedefi, Türkiye'yi "soykırımcı" olarak dünyaya kabul ettirip sonra da parçalamasını beklemek bir gerçekken, bunu görmezlikten gelmek, "gaflet" ve "dalalet" sınırlarını aşıyor.
Oysa, bütün iç ve dış düşmanlarına rağmen Türkiye'nin vereceği ve vazgeçeceği tek karış toprağı bile bulunmuyor.
Ermenilerin, ellerinde soykırım yapıldığına dair "geçerli" bir mahkeme kararı bulunmadığını tekrar hatırlattıktan sonra bazı önemli ayrıntıları da belirtmemiz gerekiyor.
ABD'nin eski başkanlarından Ronald Reagan'ın yaptırdığı geniş bir araştırma sonunda Türklerin soykırım yapmadıkları tespit edildiğinden hiçbir ABD Başkanı Türkler soykırım yaptılar diyemiyor.
Öte yandan, Ermenilerin ısrarla arşivlerini açmadıklarını buna mukabil Türk arşivlerinde isteyen herkesin araştırma yapabileceğini, bütün dünya kamuoyuna duyurmamız öncelikli yer alıyor.
Her ne kadar gündemi, Alman Parlamentosu'nun nahak yere pervasızlığı dolduruyorsa da, tarih "Nazi kökenliler"den zaman içinde mutlaka bedelini almayı bekliyor.