Muhalifleri bekleyen tehlike!
AKP şu veya bu şekilde yirmi üç milyonu aşkın seçmene on üç yıllık icraatını onaylatmıştır. Bundan sonra da Türkiye'nin en az yüzde ellisi AKP'nin her türlü icraatını onaylamaya hazır halde beklemektedir.
Artık herkes iktidar yandaşlarının imar rantlarını, sıfırlama işlemlerini, yüz milyon dolarlarla doldurulan havuzlarını, ayakkabı kutularını ve diğer yasa dışı yollarla elde ettiği sebepsiz mülk edinme işlemlerinin üzerine bir bardak soğuk su içmelidir.
Seçim sonuçları Türkiye'de yolsuzluk, rüşvet, yozlaşma, haksızlık ve çürüme gibi kavramları anlamsızlaştırmıştır. "Kim yapmıyor ki?", "kadı kızında da bu kadar kusur olur", "bal tutan parmağını yalar" vb. sözler yolsuzlukları savunma gerekçeleri olmuştur. Siyasi gücün zenginleşme ve mülk gasbında kullanmasını seçim sonuçları meşrulaştırmıştır.
Bütün bunlardan daha elimi ve vahimi ise Türkiye'nin ciddi bir rejim kırılmasına doğru evrilmesidir. 1 Kasım seçim sonuçlarının akabinden Yeni Anayasa ve Başkanlık teraneleri adı altında Yeni Türkiye'nin inşaatına başlanmış bulunmaktadır.
2023, Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'nin yüzüncü yılında tasfiye edilmesinin tarihidir. Mevcut haliyle Türkiye Cumhuriyeti'nin bir seçimlik ömrü kalmıştır. 2023'te AKP'nin Yeni Türkiye'sini ilan etmesinin önünde artık hiç bir engel kalmamıştır.
İktidarın mevcut uygulamaları bir baskı rejiminin bütün işaretlerini verir niteliktedir. Söz gelimi AKP kadroları yıllardır birlikte yürüdükleri grubu 17/25 Aralık'ta rüşvet ve yolsuzluk ayıplarını ortaya çıkardı diye bir anda terör örgütü olarak ilan etmiştir. Bu grubun bütün malını ve canını ganimetten saymaya başlamıştır. AKP kendisine muhalefet yapmayı bir çeşit "terör" faaliyeti olarak niteler olmuştur.
İktidar büyük bir pervasızlıkla, muhalif iş adamlarını ve şirketlerini terör örgütüne yardım yapıyor iftirası atarak mal varlıklarına el koymak ve şirketlerine kayyum atamak yoluna başvurmuştur.
AKP'nin anayasal hukuk devleti olan bir ülkede muhalif medyaya atadığı kayyumun sözleri şunlardır: "Senin adın ne? Sen çık dışarı... Çık dışarı, çık dışarı! İş akdin feshedildi! Terbiyesiz herif? Alın bunu!"
İleri demokrasinin ve Yeni Türkiye'nin jargonu budur. "At dışarı... Feshet."
Bu sözler ceberrutluğun, tepeden inmeciliğini ve zorbalığın şah eseridir!
Bir AKP milletvekili, ülkenin en büyük gazetesinin camını çerçevesini aşağı indiren bir saldırı sırasında gazetecileri yönelik olarak "Bunlar hiç dayak yememişler... hatamız bunlara zamanında dayak atmamak olmuş" der.
"Yüz milyon dolar sen ver" talimatıyla oluşturulmuş olan havuz medyasının bir yazarı, muhalif yayın yaptığını düşündüğü bir gazeteciye yönelik olarak şunları yazabilmektedir: "İstesek sinek gibi ezeriz, merhamet ettik de hayattasın... basın hayatı bitmelidir, bitmek zorundadır ve bitecektir."
Aynı yandaş yazar 1 Kasım seçimleri sonuçlarını görünce bu defa doğrudan medya patronunu hedef alır ve şunları söyler: "Aydın Doğan?.. Senin durumuna daha karar vermedik... Artık seni de biz yöneteceğiz. Seninle ilgili kararları da artık biz alacağız." Patrondan bazı gazetecileri kovmasını bu havuz medyasının gazetecisi söylüyor.
Muhalif bir gazeteciyi sinek gibi ezenler sıradan bir vatandaşı herhalde pestil ederler. Tamam da bu zatlar nereden aldıkları güçle gazeteye, gazeteciye ayar çekebilmektedir?
'Seni de biz yöneteceğiz' diyen bir gazetecidir. Bu gazeteci nereden aldığı güçle birilerinin basın hayatını bitirmeye, birilerini yönetmeye ya da ezmeye kalkabiliyor. Bütün bunları yapması değil söyleyebilmesi bile nasıl mümkün oluyor?
İktidara muhalif olanları ve Türkiye'yi nelerin beklediğini bu tehditler açıklıyor!
Bu bir zihniyetin Türkiye'yi nereye taşıyacağı bellidir. Bu daha az hukuk, daha az özgürlük daha az demokrasi daha çok baskı, daha çok tek parti keyfiliği ve nihayet bütünüyle tek adam rejimidir.