Muhalefet AKP'nin oyununa geldi!
Her şeyden önce seçimlerin yenilenmesi Türkiye'nin değil Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP'nin ihtiyacıydı. AKP'ye tek başına sorgulanamaz bir iktidar, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a ise Başkanlık sistemine gidecek yeni bir anayasayı yapacak çoğunluk lazımdı. Seçim sonuçları birinciyi garanti etti, ikincisi ise bıçak sırtı bir yerde duruyor.
AKP, 7 Haziran seçimleri sonucunda uyguladığı stratejiyle 'mevcut siyasi partilerle koalisyon kurulması mümkün olmuyor' duygusunu halk nezdinde güçlendirdi. Uzlaşmaz, bir araya gelmez, hiçbir konuda anlaşamaz olarak muhalefet partilerini halka sundu. Muhalefet partileri ülkeyi hükümetsiz bıraktı, hatta seçim hükümetine bile katılmadılar propagandasını yaptı. Muhalefet partileri de AKP'nin erken seçim senaryosuna çanak tuttular.
Aynı gerekçelerle AKP, Türkiye'nin koalisyonla yönetilemeyeceğini -AKP propaganda makinesine dönen başta TRT olmak üzere- onlarca televizyon marifetiyle halka sundu.
Seçim hükümeti sürecinde üç lirayı aşan dolar, duran yatırımlar, bozulan ekonomik dengeler ve gemiyi azıya alan terör AKP'nin propagandasının halk nezdinde ciddi bir karşılık bulmasını sağladı.
Diğer yandan ortada seçim yorgunu bir halk vardı. Seçmen birbiri peşi sıra gelen Cumhurbaşkanlığı, yerel yönetimler, genel seçim ve erken genel seçim sürecinden ve seçimin neden olduğu gerilimlerden ciddi biçimde rahatsız olmuştu. Seçimlerin yenilenmesi sonucu oluşacak bir koalisyonun da iki yıldan fazla gidemeyeceğinin ve tekrar bir genel seçimin ortaya çıkacağının, halk siyasilerden daha çok farkındaydı.
AKP, koalisyon kuramamanın ve seçime gitmenin sorumlusu olarak muhalefet partilerini ilan ettikten sonra bu partilere giden oyları geri çağırmak için harekete geçti. Hedefte MHP ve HDP vardı. AKP, bir yandan MHP'ye diğer yandan HDP'ye ciddi oy kaptırmıştı. Bu yüzden seçim stratejisini, İç Anadolu, Karadeniz ve Marmara'da MHP'ye Güneydoğu Anadolu'da ve İstanbul'da ise HDP'ye giden oyları geri almak için bu iki parti üzerine kurdu.
Bir yandan MHP'yi siyaset gereği her şeye hayır diyen uzlaşmaz bir parti olarak propaganda etti. Ardından da MHP'nin en hassas olduğu ülke bütünlüğü ve PKK ile yürütülen "çözüm süreci" konusunda AKP, keskin bir U dönüşü yaptı. Seçmene 'çözüm sürecinin buzdolabına konulduğunu... Silahların bırakılması değil üzerine beton dökülmesi ve son teröristin Türkiye'yi terk etmesine kadar PKK'ya yönelik operasyonların devam edeceğini' duyurdu. Böylece MHP seçmenine 'terörle mücadele ise işte mücadele' mesajı ile güven verilmiş oldu.
PKK'nın baskısı altında HDP'ye yönelmiş olan bölge halkına da 'devlet her yerde var, gerekirse hendek kazan, yol kesen teröristlerin bölgede kökü kazanır' mesajı verildi.
Seçmen bu durumda iradesini terörle müzakereye değil, terörün silinip süpürülmesi ve yenilmesi konusuna verdi. Dolmabahçe'de PKK'nın uzantılarıyla görüşünce AKP'yi %40'a çeken halk, Kandil ya da PKK kampları vurulunca AKP'nin oyunu %50'lere çekti. MHP'ye giden oyları böylece AKP geri almış oldu.
CHP'ye yönelik olarak da AKP, bu partinin taşeron işçi, asgari ücret ve diğer sosyal haklar hususunda dile getirdiği hususlar konusunda benzer ekonomik vaatlerde bulunarak CHP'ye kayacak oyları bünyesinde tutmasını becermiştir.
Halk gerçekte oyunu AKP'ye değil, ekonomik istikrara dahası eve götüreceği ekmeğe verdi. İşini kaybetmek istemeyen, ekonominin daha da kötüleşmesinden endişe duyan, doların yükselmesinden kaygılanan seçmen için "istikrar" hayati önem arz etti.
Saadet Partisi ile Büyük Birlik Partisi ittifakına yönelik olarak da AKP, dini aktörler ve faktörleri devreye soktu. Bu cenahın oyları da olduğu gibi AKP'ye aktı.
Sonuçta muhalefet, AKP'nin koyduğu kurallarla erken seçim oyununu oynamak zorunda kaldı ve oyuna geldi!