Perşembe'nin gelişi Çarşamba'dan belliydi. ABD'nin birkaç ay önce Suriye'de DEAŞ'la mücadele kapsamında Rakka'ya yapmak istediği operasyonla ilgili müttefik olarak Ankara yerine PYD'yi seçmesi, Fırat Kalkanı Harekatı'nın başlamasına eş zamanlı olarak ABD bu operasyonun kesinlikle NATO faaliyeti içerisinde yer almadığını dünyaya ilan etmesi, Türkiye'yle ABD ilişkilerinde zirveye tırmanan gerginliği daha da tırmandırmıştır.
ABD ile hiç bir yere varılamayacağını gören Ankara; ya güvenliğini tehdit eden kantonların oluşmasına seyirci kalınacağını, ya da tedbir almak için farklı önlemlerin hayata geçirilmesi gerektiğini anlamıştır. Türkiye'nin Suriye konusunda 2011'den beri izlemiş olduğu çelişkili politika hakkında çok şey yazıldı çizildi. Artık bu saatten sonra bunun yanlış olduğu yerine hali hazırda derinleşen krizin nasıl aşılacağını yazalım, konuşalım, görüşelim.
Beka sorunu
Kim ne derse desin Türkiye, gerçekten bir beka sorunuyla karşı karşıyadır. ABD'nin tutumu karşısında Ankara, Rusya'yla yakınlaşma politikasının da şart olduğunu gördü. Bazılarına göre Ankara, Halep'ten tahliye karşılığında Fırat Kalkanı'yla bölgenin siyasi denkleminde yer alarak sahada etkili bir konuma gelebilmiştir.
Rusya, Türkiye, İran'ın Moskova'da vardığı uzlaşma ve ortak bildiri farklı yorumlara yol açmıştır. Bilindiği gibi Suriye'de herkesin birbirinden farklı hesapları vardır. Dolayısıyla Ankara, ortak bildirinin tamamının kendi lehine oluşmayacağı düşüncesiyle ana hedefin 5 yıldan beri Esad rejimiyle Suriye muhalifleri arasında devam etmekte olan savaşın sona ermesi ve akmakta olan kanların durdurulması amacıyla kalıcı ateşkesin gerekli olduğunu ve Kazakistan'ın Astana şehrinde yapılacak toplantı ile siyasi çözümün de yolunu açmıştır. ABD ve bazı Avrupa ülkeleri de Astana'da yapılacak toplantıyı destekleyeceklerini açıklamışlardır.
Suriye konusunda Türkiye'nin önceliği PKK-YPG ve DEAŞ terör örgütleridir. Ankara, öteden beri özellikle PKK uzantısı PYD'nin sınırımızda egemen olmasını reddetmektedir.
Geçen günler içinde İncirlik hava üssünde Türk ve ABD'li generallerin katıldığı toplantıda çok ilginç bir konu gündeme getirilmiştir. ABD generallerinin masa üzerinde açtıkları haritada Suriye sınırının 20 km. güneyinden geçen bir hat çizilmişti ve generaller bu hattın daha altına inmemizin doğru olmayacağını ifade etmişlerdir. Buradan çıkarılacak sonuç, Irak'ta olduğu gibi Suriye'de DEAŞ'ın çıktığı ve çıkacağı yerlerde kimin oturacağına Amerika kendisi karar vermek istemektedir.
Ana oyuncu Rusya
Hali hazırda Rusya, Suriye konusunda ana oyuncudur. Hem Suriye rejimi hem de İran üzerinde etkilidir. Tabii ki Rusya'nın da bölgede hesapları vardır ve öteden beri silah yardımı yapmasa da Kürt gruplarının yanında yer almaktadır. Bu durum Moskova bildirisinde PYD'nin terör örgütleri arasında yer almaması ile de göstermiştir.
Asharq Al Awsat gazetesinin 29 Aralık 2016'daki sayısında; içinde PYD'nin de bulunduğu Suriye'deki Kürt gruplarının Rojava Federal Demokrasi Birliği yerine Suriye Demokratik Güçleri adı altında Astana'da yapılacak toplantı için bir dizi çalışmalar yaptığı yer almaktadır.
Toplantıda tamamen Kürtlerden oluşan gruplar, hedef şaşırtmak amacıyla içlerinde Arap, Türkmen ve Hıristiyanların da yer aldığı ve federasyon sistemine benzer taslaklar hazırlayarak Astana'daki toplantıya katılma düşüncesindedirler.
Türkiye, PYD-PKK'nın terör örgütü olduğunu ve bu örgütlerle mücadele etmeyi sürdüreceğini bir kez daha tekrarlarken Astana'da bu grupların masada yer almaması gerektiğini de ileri sürmektedir.
Türkiye, 50 yıldan fazladır üyesi olduğu NATO'dan yeterli desteği alamamış olsa da bu konunun fazla üstüne gitmemeli ve bu kurumun üyesi olmaktan kaynaklanan haklarını da ileri sürerek talep etmelidir.
Türkiye Astana'da bir Rus bloku üyesi olmadığını, NATO üyesi olduğunu yineleyerek ABD'nin yeni başkanı Trump'la izlenecek diplomasi mühendisliğini sağlıklı bir şekilde etüt etmelidir.