Moskova-Ankara arasında güvensizlik bölgesi
Trump Suriye'den çekileceğim dedi. Ama sonrası Arapsaçına döndü. Çekilip çekilmeyeceği belli değil. Çünkü Trump hariç bu kararı destekleyen yok. Evet Rusya, Suriye, İran ABD'nin çekilmesini istiyor ama ABD'nin bu kararın yerine getireceğine inanmıyorlar.
Erdoğan yönetimi Trump'ın kararını destekliyor, çünkü ABD çekilirse kontrol ettiği bölgeleri güvenli bölge adı altında Türkiye'ye bırakacağına inanıyor, daha doğrusu hayal ediyor.
Gelin görün ki ABD cephesinde böyle bir hayale ilişkin bir emare yok. Yok çünkü güvenli bölgeden kimin ne anladığı, hedeflediği taban tabana zıt. Türk tarafı Fırat Kalkanı ve Afrin bölgelerinde yaptığı gibi terörden arındırma operasyonu sonrasında oluşturduğu gibi Türkiye kontrolünde bir bölgeyi tasavvur ediyor.
ABD ise Fırat doğusunda oluşturduğu yarı-devlet konumundaki PYD/YPG yapısının devam ettiği, sınır hattında TSK ile YPG arasında çatışmanın yaşanmadığı, genel kontrolün ABD'de olduğu bir bölgeyi tanımlıyor.
Her iki tarafın açıklamalarından da anlaşılıyor ki henüz bu konu kendi aralarında hiç konuşulmamış. Birbirlerinin düşündükleri ve hedefleri konusunda büyük şüpheleri var. Cumhurbaşkanının "ülkemize karşı yeni bataklık haline dönüşecek bir güvenli bölge uygulamasına asla izin veremeyiz" sözü bunun en büyük işareti.
Her ne kadar istifa edip ayrılmış olsa da Suriye'deki ABD'nin Suriye'deki pozisyonu en bilen kişilerden olan eski IŞİD'le Mücadele Koalisyonu Özel Temsilcisi McGurk, Vaşington yönetiminin Suriye'den çekilmeye ilişkin somut planları olmadığını söyledi. McGurk ayrıca, Türkiye'nin ABD'nin Suriye'deki yerini dolduramayacağını, cihatçı gruplarla ilişkisi nedeniyle ABD'nin Türkiye'ye güvenmediğini söyledi. Bu da hem ABD'nin çekilmeyeceğine hem de Türkiye'nin Fırat doğusuna adım atmasına izin verilemeyeceğine ilişkin bir veri.
Bu açıklama ABD'nin Suriye'deki IŞİD'le mücadeleyi Türkiye'ye bırakmayacağının da işareti. Velev ki bıraksa bile, ABD'nin lojistik, ekonomik, istihbarat ve hava desteği ile Türkiye'nin yapacağı operasyonlar aslında ABD'nin operasyonu olacaktır. ABD ne kadar verişe Türkiye o kadar yapacaktır, ABD nereye yönlendirirse Türkiye oraya yönelecektir. Bu ABD planının taşeronluğunu yapmaktan başka bir şey olmayacaktır.
Diğer taraftan 2014'ten buyan olmayan saldırlar beş gün arayla iki kez ABD askerlerini vurdu. Bu saldırıların öncelikli hedefi ABD'ye gitme mesajı vermek iken, diğeri de Türkiye'ye "girmeyi düşünme aynı saldırılarla sen de karşılaşırsın" mesajıdır.
Bu arada Erdoğan ile Trump arasında arabuluculuk yapan senatör Graham'ın ziyaret şekli ve görüşme sonrasındaki açıklamaları dikkat çekicidir. Graham geçtiğimiz Ağustos ayında vefat eden senatör McCain'in rolüne soyunmuş gibi gözükmektedir, çünkü onun ekibindendir.
McCain de Trump koltuğa oturduktan bir ay sonra Şubat 2017'de Ankara'da sarayda Cumhurbaşkanı ile görüşmüştü. McCain de YPG'ye destek verilmesini, korunasını istiyor, Suriye'ye Sünni Arap güçlerin müdahale etmesini destekliyordu. İslam ordusu veya Arap NATO'sunun fikir babasıdır. Şii-Sünni savaşının tetikçilerindendir.
Şimdi aynı şeyleri Graham söylemekte ve ifade etmektedir. Yani Obama dönemindeki Amerikan devlet politikaları Trump döneminde de devam etmekte ve destek bulmaktadır, hem ABD'de hem Türkiye'de…
Görünürde ABD ile Türkiye müzakere ediyor ve hatta zaman zaman çatışıyor gibi gözükseler de gerçekte Suriye'de aynı gemide yolculuk ediyorlar. Ama bu geminin kaptanı ABD ve onun hedefine doğru gidiyor.
İşte böyle bir ortamda, 2018'de 18 kez telefon görüşmesi 8 kez yüzyüze görüşen Putin ve Erdoğan 01 Aralık 2018'den buyana ilk kez bugün Moskova'da görüşecekler. Dolayısıyla gerilim birikti, tamam mı devam mı denebilecek, kopmaların yaşanabileceği gergin bir görüşme olacak.
Masanın bir ucunda Suriye'de Fırat doğusunu işgal etmiş ABD ile politikalarının tam örtüştüğünü, onun başkanına çok güvendiğini söyleyen, ağırlığını Fırat'ın doğusuna ve Menbic'e yönlendirmiş ama bu toprakların meşru sahibi Suriye ve onu korumak üzere orada bulunan Rusya'yı yok sayan, İdlib mutabakatındaki yükümlülüklerini yerine getirememiş Erdoğan var.
Diğer ucunda ABD'nin çekildiği yerler Şam yönetimine devredilmeli, Menbic'te Suriye kontrolü ele geçirdi deyip Rus askerilerinin görünürlüğünü artırıp devriyelere çıkaran, Türkiye yükümlülüklerini yerine getirmediği İdlib'te terör tehdidi arttı terör örgütleri İdlib'i kontrol altına aldı diyen, Suriye ile birlikte İdlib'e operasyona hazırlanan Rusya'nın lideri Putin var.
Yani masada buz gibi bir hava olacağı aşikar. Erdoğan'ın Trump'la aslında üzerinde mutabık olmadıkları güvenlik bölgesi Erdoğan ile Putin arasında da güvensizlik bölgesine dönüşmüştür. Putin İdlib'te kendisinin ve Rusya'nın yarı yolda terk edildiğini düşünmektedir.
Görünen o ki Putin Erdoğan'a "ya idlib'i halledersin ya Suriye'yi terk edersin, Menbic ve Fırat'ın doğusu Suriye ve Rusya'nın işi" mesajı vermeye hazırlanıyor. Çünkü onlar açısından İdlib'teki durum sürdürülebilir değil ve Fırat doğusunda Şam ile PYD arasında mutabakat yakın, orada Türkiye'ye rol yok.