Cumhuriyet yazarı Mustafa Balbay, Kanal İstanbul tartışmaları üzerinden gündeme gelen Montrö Boğazlar Sözleşmesi'ne yönelik iktidar çevrelerinin iddialarını köşesinde değerlendirdi.
AKP çevrelerinin Kanal İstanbul için "Montrö kelepçesinin açılması" dediğini belirten Balbay, "Oysa Montrö dünyanın en güçlü anlaşmalarından biridir. Montrö kelepçe ise Karadeniz’e göz diken emperyalist ülkelere kelepçedir! Sevr’de Boğazlar işgal kuvvetlerinin işgaline bırakılmıştı, Lozan işgalden kurtardı. Montrö Türkiye’ye devrini sağladı." dedi.
Balbay'ın yazısı şu şekilde;
Kanal İstanbul ve Libya tartışmalarının bir kez daha gösterdiği bir gerçek var:
İktidarın kolay harcadığı, ciddiyetini kavramadığı ya da kavramak istemediği konuların başında Türkiye’nin kuruluş sürecinde elde ettiği diplomatik başarılara dayalı anlaşmalar geliyor.
Aslında diplomasi, savaşın masada devamıdır.
Cephede kazanır, masada kaybedebilirsiniz!
Tersi de mümkündür.
Tüm dünyanın, tarihçilerin kabul ettiği gerçek odur ki, Kurtuluş Savaşı hem cephede hem masada verilmiş, ikisi de kazanılmıştır. Bu çerçevede o anlaşmaların tümü 21. yüzyılda da hayatta kalmaya devam etmiştir.
Erdoğan, Libya ile anlaşmayı Sevr’in tersyüz edilmesi diye anlatıyor.
Oysa ölü doğan Sevr imzalandıktan üç yıl sonra Lozan’la tersyüz edildi.
AKP çevreleri Kanal İstanbul için Montrö kelepçesinin açılması diyor!
Oysa Montrö dünyanın en güçlü anlaşmalarından biridir. Montrö kelepçe ise Karadeniz’e göz diken emperyalist ülkelere kelepçedir!
Sevr’de Boğazlar işgal kuvvetlerinin işgaline bırakılmıştı, Lozan işgalden kurtardı. Montrö Türkiye’ye devrini sağladı.
Fatih Sultan Mehmet 1453’te İstanbul’u aldıktan sonra 1484’ten itibaren Boğazlar “tek taraflı tasarrufla” sadece Osmanlı kullanımına geçti. Zira tüm Karadeniz kıyıları Osmanlı toprağı idi. 18. yüzyılda Rusların Karadeniz’e inmesiyle durum değişti. 1774’te Ruslar “geçiş hakkı” elde etti. Bunu İngilizler izledi. Osmanlı-Rus, Osmanlı-İngiliz anlaşmalarının önemli bir ayağını Boğazlar oluşturur. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Almanya, İtalya, Fransa, Avusturya da aynı hakları elde ettiler.
30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi ile Boğazlar işgal edilir, fiilen İngiliz yönetimine girer.
Bu aşamadan sonrası günümüz için çok önemlidir. 9 Eylül 1922’de Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sonuçlanmasının ardından İngilizler şöyle düşünür:
“Tamam, Mustafa Kemal savaşı kazandı, İzmir’e geldi. Bu ona yeter. Ordusu zaten yorgun. Boğazların yönetimi bizde kalsın.”
Bu mesajı alan Atatürk, 9 Eylül’den birkaç gün sonra emir verir:
“Bir süvari bölüğü Boğazlara doğru yola çıksın...”
Sonunda İngilizler, Mustafa Kemal’e boyun eğer. 9 Eylül 1922’den 13 ay sonra 6 Ekim 1923’te İstanbul’u terk eder.
İstanbul’u Fatih Sultan Mehmet fethetti, Mustafa Kemal iki kez işgalden kurtardı.
Lozan’da Boğazlar’da tam egemenliğin alınamaması Mustafa Kemal’in bu durumu kabul ettiği anlamına gelmez. Anlaşma temelde Türkiye’nin hâkimiyetini kabul etmektedir. Atatürk 10 Nisan 1936’da taraflara bir nota gönderip sözleşmenin gözden geçirilmesini ister. Lozan’da Türkiye’nin karşısında olan Yunanistan, yeni kurulan Balkan Paktı’nın da sonucu olarak Türkiye’nin yanındadır. Salt bu bile diplomasinin ne olduğunu göstermeye yeter.
20 Temmuz 1936’da imzalanan Montrö Sözleşmesi, Türkiye’nin egemenliğini teslim eder.
Montrö, sıcak bir savaşın ardından değil, barış ortamında imzalanmış ilk suyolu anlaşmasıdır.
Dünyadaki yedi büyük suyolunda suyun iki tarafı ayrı ülkelere aittir, sadece İstanbul ve Çanakkale Boğazı’nın iki yakası aynı ülkeye aittir.
Diyor ya şair:
“Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı...”
AKP’ye anımsatmak isteriz:
Lozan’ı, Montrö’yü bir kâğıt parçası sanma, tanı...