İlk mesele İngiltere’nin muvaffakiyetiyle neticelenmiş gibi görünmekte ise de, bölgeye hâkim olmakta zorlanmaktaydı. Bunun için, Rus sınırında dahili bir güç kurmak mecburiyetindeydi. “Türkiye’nin bu meseleyi halledemeyeceğini anlayan Londra, iki Ermenistan kurmayı tasavvur etti. Kurulacak olan bu yeni devlet Rusya’ya karşı tutunamazdı. Bunun için Anadolu’nun Şarkındaki mıntıka buna ait olacak” yani Rusya’ya karşı tampon görevi yapacak olan bağımsız bir Ermenistan, “diğer garp ve cenub kısmı da İngilizler’in himayesinde ve istilasında kalacaktı.”
Bir İngiliz diplomatı; “Eğer doğuda bir Hristiyan hükümeti tesis edersek, Türkiye’nin hayatı nihayet bulur. Rumeli Türkiye’den ayrılmıştır. Bugün, yarın resmî bir ayrılık önünde bulunacağız. Bundan sonra Türkiye’ye kalacak olan arazi ise bir hükümet için değil, belki “Bey” içindir. Bir zamanlar yüz milyona yakın bir hükümet, üç dört milyon içinde yaşayamaz. İngiliz diplomasisinin istifade edeceği nokta burasıdır. Öyle ikinci bir Mısır’ın önünde bulunuyoruz” değerlendirmesinde bulunmuştur.
İngilizler’in bu plânı, Ermeni devletinin kurulması mümkün olamadığından gerçekleşemedi. Çünkü Ermenistan diye hayal edilen bir yer yoktu. “Ermenistan teşkil edilecek yerlerde bugün Ermeni var mıdır? Nüfus ekseriyeti, kuvvetleri var mıdır? Bir kaç komitecinin isyanıyla anlaşıldı ki orada Ermeniler pek az miktarda bulunuyor. Böyle bir ekalliyetten hükümet teşkil edilebilir mi? İngilizler bir hükümet hayâli önünde bir katliama hizmet ediyor. Ermeniler İslâm anasırının bir taarruzuna mukabele edemezler ve tamamiyle mahvedilirler. Burada hükümet değil, belki ıslahat lâzımdır.”
Türkiye, İkinci Meşrutiyet sonrasında topraklarını gerek coğrafî ve gerekse etnoğrafik bakımdan Rumeli ve Anadolu olarak iki ayrı platformda düşünmeğe başladı. İngiltere Balkanlar’ın Türkiye’den ayrılmasını istemekte; “Balkanlar, Balkanlıların olmalıdır” tezini savunmaktaydı. Zira Almanlar, Selanik’e inmek üzereydi. Rusya’nın Balkanlar’daki arzuları da İngiltere’yi bu bölgeye çekti. Almanya’nın Balkanlar’dan vaz geçmesi, Almanya’nın Anadolu’da hak iddia etmesine sebep oldu. İngiltere, Almanya’nın bu arzusu karşısında yeni bir strateji ileri sürerek, Anadolu’dan bütün devletlerin istifade etmesini gündeme getirdi.
Almanya Anadolu’daki menfaatlerini Haydarpaşa’dan başlatırken, İngiltere Basra’dan karaya asker çıkararak işe başlayacaktır.
MevilleJohns’ın buraya kadar yapmış olduğu tespitler ile Osmanlı topraklarının paylaşılması nihayete kavuşmamış, İtilâf devletleri gizli, açık görüşmeler ile paylaşma senaryosunu bir müddet daha devam ettirmişlerdir.
İtilâf Devletlerinin I. Dünya Savaşı esnasında kendi aralarında yaptıkları andlaşmalar
İtilâf Devletlerinin Birinci Dünya Savaşı esnasında aralarında İstanbul (12 Mart-12 Nisan 1915), Londra (26 Mart 1915)23, Petersburg (26 Nisan 1916), Sykes-Picot (9-16 Mayıs 1916), Saint Jean de Mourienne (19-21 Nisan 1917) gizli andlaşmalarını imzalayarak, Osmanlı topraklarını aralarında pay etmekte, bu görüşmelerde Türkler hesaba bile katılmamaktaydı. Bu gizli andlaşmaların Rus İhtilâli sonrasında Ruslar tarafından açıklanması ve arkadan imzalanan Mondros Mütarekesi ve SevresAndlaşması Türkler üzerinde oynanan oyunun iç yüzünü bütün çıplaklığıyla ortaya koydu. Bu gizli andlaşmalar ile Osmanlı topraklarının bölünme şekli tamamlanmış ancak, Rus ihtilali ile yürürlüğe sokulamamıştı. Bu sebeple Osmanlı topraklarının paylaşılma meselesi bir dizi konferanslarla ele alındı. Fakat İngilizler 25 Haziran 1919-12 Şubat 1920 tarihli Konferanslara bu andlaşma hükümleriyle girdi.