MADDİ mücadele, nüfus ve para ile olduğu belirtilerek; Türkler’in bölgede nüfusça üstün olduğu, ancak para bakımından esir bulundukları ve “Hayat nüfusun adediyle değil, paranın kuvvetiyle istihsâl ediliyor. Ticaret merkezi olan İzmir, Rumlar’ın elindedir. Türkler’in bütün malını Rumlar alıp, Avrupalı tüccarlara devrederler. Eğer Türk de biraz ticarete vâkıf olsaydı, kendi mahsulünü kendisi satardı” diyerek, Türklerin maddî yönden çepeçevre kuşatıldığı belirtilmektedir.
Türkler askere gittiği için, ziraat ile geçimlerini sağlamak mecburiyetinde bulunan halk, insan gücünden mahrum olmakta, devamlılık arzeden sanatla uğraşamamakta, ticaret yapamamaktadır. Bu hâl Türk insanını fakir duruma sokmaktadır. “Halbuki diğer anâsırlar (ögeler), bilhassa Ermeniler bu teşebbüslere cüret etmeğe başlamışlardır. Bunların çocukları mükemmel İngilizce biliyorlar ve oldukça usûl-ü ticarete vâkıftırlar. Henüz Türkiye’de bilinmeyen ’Komisyonculuk’Ermeniler arasında yaygındır. Ticaretin Türkler’in dışında icra edilmesi, diğer unsurları zengin, Türkleri fakir bırakmaktadır.”
Doğu Anadolu’nun durumu hakkında da bilgi veren Johns, “Garp mıntıkası ki, buna Kürdistan diyorlar. Bu tesmiye(adlandırma) katiyen doğru olamaz. Ermenistan ise; bir mugalatadan(yanıltacak söz söyleme), bir eğlenceden ibarettir. Avrupa bu bölgeye ’Ermenistan’ismini vermiştir. Bilhassa İngiliz diplomasisi, bu Ermenistan’a o kadar ehemmiyet vermiştir ki bir Ermenistan teşkili için çalışan Ermeniler’in yegane himâyekârı İngiltere olmuştur. Fakat böyle bir Ermenistan’ın mevcut olmadığını daha sonra İngiltere de öğrendi. Katolik ve Protestan rahiplerin neşriyatıyla sabit oldu ki; İngilizler’in Ermenistan addettikleri mıntıkada pek az Ermeni vardır. Ermeniler’in temsilcisi sayılan Seyyah Veşter’in seyahatnamesinde de bu durum doğrulanmaktadır. Türk olmayan bu seyyah, seyahatinden sonra bu gerçeği görerek anladı ki pek hatalı bir siyaset takip ediyormuş.”
Söz konusu seyyah “Burada Ermeni nüfusunun ne kadar az olduğunu öğrendikten sonra, bu nüfusun da Kürt, Türkmen Hristiyanlarından dönme olduklarını inkar edemeyiz” demektedir.
“Ermeniler genelde şehir ve kasabalarda ikâmet ederler. Sanat ve ticaretle iştigal ettiklerinden zengindirler. Türkler ise, bütün ihtiyaçlarını kendisi üretir. Üretemediği ihtiyaçlarını satın alır. Kazançları az olduğu için sefahat hayatına girmemişlerdir. Bilhassa komitacılık tesiriyle şehir Ermenileri’nde tahsil yapmaya büyük bir meyil vardır. Ermeni’nin bulunduğu her köyde, şehirde bir Ermeni mektebi vardır. Ayrıca Ermeniler adına çıkarılan gazete ve az sayıda matbaaları da bulunmaktadır. Ermeniler’in aile hayatları Avrupaî tarzdadır. Amerika, Rusya, İngiltere gibi yerlerde tahsil eden Ermeni gençleri bu mektepleri idare etmektedirler. Bu mektepler millî bir mahiyette eğitim yapmaktadır.”
“Şehirli Ermeniler, siyasî meselelerle pek ziyade iştigal ettikleri için, hükümet meselelerine daha fazla nüfuz ediyorlar. Bu sebeple; memleketin dâhil ve haricî meselelerine vakıftırlar. Halk arasında da bu düşünce hâkimdir. Memleketle ilgili meseleler; Ermeniler daha iyi bilir diye, onlara sorulmaktadır. Yabancılar da bunu görmüş ve seyahatlerinde hep Ermeniler’den bilgi almışlardır.”