4- İtilâf devletleri andlaşma hükümlerini kabul ettirmek için Türkiye’ye baskı yapmak mecburiyetinde olduklarını artık anlamışlardır. Fakat, bu işin liderliğini yapan İngiltere yalnız kaldığı için, bu baskıyı ancak kendisi yapmak durumundadır. Ancak, İngiliz kamuoyu artık savaşın sona ermesini istemektedir. Bu sebeple, İngiltere’nin bölgeye tekrar asker sürmesi mümkün değildir. İşte bu çıkmaz karşısında İngiltere, Lloyd George’nin dahiyane buluşu neticesinde zinde bir orduya sahip olan Yunanistan’ın Megalo İdea’sı kullanılarak, bundan yararlanmaya çalışılmıştır. Ancak, Batı Anadolu bölgesinin Yunanlılara verilmesinde acele edilmiştir. Zira, Yunanistan’ın İzmir’i işgal etmesi Türk Milleti üzerinde büyük bir infial uyandırmış, Anadolu’daki teşkilatlanmayı hızlandırmıştır. Halbuki, Mütareke hükümleri tatbik edildikten sonra aynı şey yapılmış olsaydı, belki de Türk halkının infiali bu noktaya ulaşmazdı. Amiral Webb, İngiliz Dışişleri’ne 28.7.1919 tarihinde gönderdiği mektupta bu hususa değinerek, “Barış andlaşması imzalanıncaya kadar Türkler’i idare edecektik. Fakat İzmir’in işgali her şeyi alt üst etti. Yunanlılar ile Türkler birbirini öldürüyor. Mustafa Kemal, Samsun civarında faaliyette ve dize gelmeyi reddetmektedir. İzmir’in işgali ile taraflar arasına ayrılık tohumları atılmıştır. Bu itilâf korkunç, kanlı safhalar arzetmektedir” şeklinde, yapılan yanlışlık dile getirilmiştir. İtilâf devletlerinin bu hatasını her vesilede desteklemeleri, onların inandırıcılığını ortadan kaldırmış, Batı Anadolu’nun Yunanistan’a verilmesi düşüncesini destekleyen her görüş Türk insanı tarafından reddedilmiştir. İngilizler’in Güneydoğu Anadolu’da inandırıcı olmayışlarının sebeplerinden biri bu hadisedir.
5- İtilâf devletlerinin yaptığı anlaşmaların odak noktası, a) Batı Anadolu’yu Yunanistan’a vermek, b) Kuzey Karadeniz kıyılarında bir Rum-Pontus devleti, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da bir Ermeni ve Kürt devleti kurmak, c) İstanbul’a Vatikan’da olduğu gibi bir statü kazandırmak, Edirne’nin bir Türk vali tarafından idare edilmesine karşı, İzmir’in en azından bir Rum vali tarafından idare edilmesini sağlamak, d) İç Anadolu’da iki üç ili içine alacak, denizlere çıkışı olmayan üç milyonluk küçük bir devlet hâline getirmek, bunun dışındaki diğer bütün toprakları işgal etmek, şeklinde özetlenebilecek ağır hükümler taşımaktadır. Bunun kabulü elbette ki mümkün değildir. Bu şartlar karşısında tepki göstermek, tepki göstermemekten daha kolaydır.
6- Bu buhranlı günlerde Türk Milleti’nin aradığı liderini bulması ve bu liderle neler yapılabilineceğinin İtilâf Devletleri tarafından anlaşılmamış olmasıdır.
7- İtilâf devletleri Osmanlı Devleti’nin topraklarından daha fazla pay alabilmek için aralarında anlaşamamaları sebebiyle, Türkiye’nin ayakta kalmasına karar vererek, daha fazla imtiyaz almanın yollarını aramaları. Bu imtiyazların da anlaşmalar ile sağlanması söz konusu olacağından, Türkler ile masaya oturmak mecburiyetinde kalmışlardır. Bu durum, Türk Milleti’nin yegane temsilcisi olduğunu ispat eden TBMM’nin tanınmasına yol açmış, böylece Milletlerarası platformda esareti reddeden Türk yönetimiyle karşı karşıya kalınmıştır. İtilâf devletlerinin aleyhine gelişen bazı siyasî olayların bu kritik dönemde ortaya çıkması da, hadiselerin boyutunu değiştirmiştir denebilir. Mesela, Lloyd George’nin iktidardan düşmesi, Venizelos’un iktidarı kaybetmesi, ABD’nin barış müzâkerelerinden çekilmesi gibi. İtilâf devletlerinin bu yanlış stratejisi, gelişmelerin Türk Milleti’nin lehine sonuçlanmasına sebep olmuş, yok edilmek istenen bir millet yeniden yapılanıp hür ve çağdaş bir devlet olma yolunda uzun mesafeler katetmiştir. (BİTTİ)