Sakarya Üniversitesi (SAÜ) tarafından yapılan araştırmaya göre, iktisat bilimi alanında 1990-2011 döneminde bin 906 doktora tezi hazırlandı.
SAÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aziz Kutlar tarafından yürütülen çalışmada, 1990-2011 yıllarında iktisat bilimi konusunda yapılan doktora tez çalışmaları ve uluslararası bilime katkısı incelendi.
Araştırmaya göre, yüzde 10′unu yardımcı doçent, yüzde 27′sini doçent, yüzde 63′ünü profesörlerin oluşturduğu 617 öğretim üyesi tarafından iktisat bilimi alanında bin 906 doktora tezi yönetildi. Tezlerin 80′i ise Türkçeden farklı dilde yazıldı.
Üç üniversite liste başı
İstanbul, Marmara ve Dokuz Eylül üniversiteleri, 947 teze ev sahipliği yaparak iktisat bilimi alanındaki doktora çalışmalarının yarıya yakınını kapsadı.
Üç üniversitede öğretim üyesi başına düşen tez sayısı İstanbul Üniversitesi için 3,7, Marmara Üniversitesi için 4,5 ve Dokuz Eylül Üniversitesi için 3,9, tez danışmanı başına düşen “WoSci” yayın sayısı ise İstanbul için 0,22, Marmara için 0,36 ve Dokuz Eylül Üniversitesi için 0,29 oldu.
“WoSci”de en yüksek yayını bulunan ilk üç üniversite arasında Bikent, Boğaziçi ve ODTÜ yer aldı. 76 tezin yapıldığı bu üniversitelerde tez danışmanı başına düşen sayı ikiden az, akademisyen başına düşen WoSci yayın sayısı Bilkent için 12,42, Boğaziçi için 8,5 ve ODTÜ için 5,04 olarak belirlendi.
Bu tezleri yöneten öğretim üyelerine Google Scholar’da 33 bin 736 kez vurgu yapıldı, bilimsel etkinliği belirten WoSci endeksinde 670 ve Scopus endeksinde ise 749 adet ilgili öğretim üyelerine ait yayın yer aldı. Tüm öğretim üyelerine ait “WoSci”de 3 bin 187 ve Scopus’ta ise 2 bin 893 atıf yer aldı.
“WoSci”de yer alan yayınların yaklaşık yüzde 49′u ve Scopus’taki yayınların yaklaşık yüzde 50′sinin Bilkent, ODTÜ ve Boğaziçi üniversitelerine ait olduğu tespit edildi.
Akademik yayınlar, kariyer yükseltmek için kullanılıyor!
Çalışmada Türk akademisyenlerin iktisat bilimine katkı açısından hem öğretim üyesi başına düşen yayın hem de bu yayınlara yapılan atıf bakımından modern akademik dünyanın çok gerisinde bulunduğu, bunun nedeninin Türk üniversitelerin çoğunluğunun yaygın öğretim kurumları olarak dizayn edilmeleri olduğuna işaret edildi.
Akademik yayınların sadece kariyerin ilk yıllarında yükselme için gerekli olduğu, sonrasında ise tamamen keyfi hal aldığı öne sürülen araştırmada, şu ifadelere yer verildi:
“Bir akademisyenin profesör olduktan sonra hiç yayın yapmaması durumunda, ona hiçbir maddi kayıp vermemektedir. Özellikle birkaç üniversite ülke ortalamasının üzerinde performans gösterirken, diğerleri çok geride yer almaktadır. Genelde kamu üniversitelerinde akademik yayın kaynaklı performansın ödül veya ceza şeklinde kaydadeğer bir karşılığı yoktur. Ayrıca, üniversite yönetiminin devletin kendilerine imkan olarak sunduğu araştırma ödeneklerini bilimsel yayınlara dağıtmak yerine, yıl sonu genel bütçeye iade etmeyi tercih etmektedir.
“Bilimsel faaliyetlerin bizzat engelleyicisi konumundalar”
Böyle bir tutum, merkezi yönetimin kusurundan ziyade üniversite yöneticilerinin bilimsel faaliyetleri özendirmemeleri veya önemsememelerinden kaynaklanmaktadır. Kamu üniversitelerinin büyük bir kısmı, TÜBİTAK’ın yayın-teşvik grubunda yer alan dergilerde yayın yapan elemanlarına bile hiçbir ödemede bulunmayarak, bilimsel faaliyetlerin bizzat engelleyicisi konumunda bulunmaktadır.
Bu çalışmada öne çıkan birkaç üniversitede ise akademik yükselme ve ücretlendirme, ağırlıklı olarak yayın performansıyla ilişkilendirilmiştir. Dolayısıyla birkaç üniversitede akademisyenler, kariyerinde yükselmeyi, ek ders yükünü artırmaya tercih ederek, uluslararası prestiji olan yayın yapmayı seçmek durumundadır. Sonuçta iki farklı üniversite tipi ve bu tiplere özgü akademisyen grubu gözlemlenmektedir.”