İnsanlık fakülteleri lazım bize...

Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi Araştırma Görevlisi Ceren Damar'ın -detayları ortaya çıktıkça anlıyoruz ki "hunharca"olan- katli sonrasında rastladığım çok doğru iki yorumdan birinde, Barış adlı sosyal medya kullanıcısı "Siz Kemal Sunal'ın eşek lafını bipleyip, herkesin birbirini öldürdüğü mafya ve çete dizilerine dokunmamaya devam edin" diyordu.

Yaşanan trajedi ilk bakışta bir "akşam bilmem ne dizisini izledi sabahına film gibi cinayeti işledi" vakası gibi durmasa da, biraz da, hatta birazdan biraz daha fazla da öyle aslında.

***

Bu toplum, son 10-15 yıl boyunca, hemen her kanalın en çok izlenen gün/saatlerinde, "anti-kahramanlar"ın olumlandığı, "kahraman"laştırıldığı yapımlara maruz kalarak büyümüş olan çocukların "bir değişik" olduğu gerçeğiyle -artık- yüzleşmek, bu yüzleşmeyi daha fazla geciktirmemek zorunda.

Dışarıdan bakınca son derece sıradan, mazbut, kendi halinde duran "aile"lerin her birinden birer "Dallas", "Yalan Rüzgârı" çıkaran, bakkalı, manavı, kasabı, komşu kızı kim varsa bütün mahallenin "akraba(!)" olduğu, alt metni ucuz porno yüklü gündüz kuşaklarının ev kadınlarının çok büyük bölümünü -kimse kusura bakmasın ama- "manyaklaştırdığı"yla ve bu manyaklığın yetiştirdiği çocuklara da yansıyor olduğuyla yüzleşmek zorunda.

Bu yüzleşmeyi yapmazsa;

Ankara'nın göbeğinde özel üniversitede okuyan bir öğrencinin bıçağa-silaha niçin ihtiyaç duyduğunun, bunları nasıl taşıyabildiğinin, bunlarla nasıl okula girebildiğinin sorgulamasını da yapamaz.

Yapamıyor da.

Bu yüzleşmeyi yapmazsa;

O gencecik kızın bedeni soğumadan, üzerine örtülen toprak çökmeden "hafifletici sebep" aramaya başlar işlenen "suç"a. Arıyor da!

Çünkü "Polat Alemdar"larla, "Ezel"lerle, "Dayı"larla, "Hızır"larla, "Koçovalı"larla, "Vartolu"larla, "Karlos"larla "suç"un kimin işlediğine bağlı olarak "suç olmayabileceği" öğretildi onlara;

"Adalet"in "yasalarla" değil de "katil kahraman"lar, "hırsız kahraman"lar, "eşkıya kahramanlar", "kadın döven kahramanlar", "çok eşli kahramanlar", "işkenceci kahramanlar"la dağıtıldığı anlatıldı.

Herkes kendi adaletini uygulamaya kalkabilir ve bu da yanına kâr kalır, hatta bunun için alkışlanırdı...

Baksanıza, uzun süredir yaptığı çıkışlar, kurduğu ortaklıklarla Türkiye'nin istikametini belirleyen siyasi lider bile izlediği bir mafya dizisinden feyiz aldığını anlatıyor gazetecilere.

O belki kafa buluyor ama onu "rol model" alan sayısız genç, bu referansla, sahiden de o diziden aldıkları feyizle tavır geliştiriyorlar karşı karşıya kaldıkları durumlara.

Diyeceğim...

Ceren Damar'ı öldüren genç "hukukçu" olmayı belki hiçbir zaman başaramayacaktı ama "katil" olmamayı başarabilirdi.

Bu cinayetle kendi hocalarına gözdağı veren başka hukuk fakültesi öğrencileri de belki asla "hukukçu" olamayacaklar ama "insanlıklarını" bu derece kaybetmeyebilirlerdi.

Bir kere daha anlaşıldı ki;

Bu ülkenin en çok ihtiyaç duyduğu şey "hukuk" iken, en az ihtiyaç duyduğu şeyin "daha fazla hukuk fakültesi".

Bunların yerine çok acele "insanlık fakülteleri" açmalıyız bence.

"Vicdan fakülteleri" açmalıyız.

"Erdem fakülteleri"...

YÖK araştırsın bakalım

Çok doğru iki yorum demiştim ya, diğeri de -yorumdan ziyade ikaz- kendisi de bir akademisyen olan Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu'ndan geldi:

"Sınavlarda araştırma görevlileri dersin asıl sorumlusu olmadan görev yapamaz, yapmamalıdır. Bir bakın bakalım neler oluyor üniversitelerde..."

YÖK Araştırma Görevlileri arasında bir anket yapsın bakalım; aralarında öğrenci tarafından tehdit, taciz edilmeyen kaç kişi var acaba?

SORU-YORUM

Hürriyet yazarı Abdülkadir Selvi'nin dünkü köşesinde "Erdoğan bu kez damardan girecek. Tabii 'belki bacağından asılır, belki mahzende zehirlenerek ölür' kozunu verirsen, Erdoğan da üstüne üstüne gider..." yazdığını görüp de sormasam olmazdı:

Daha önce nereden giriyordu sanki? Neredeyse girdiği her seçimden önce "Biz bu yola çıkarken kefenimizi giydik, öyle çıktık" neydi; o zamanlarda da Metin Akpınar mı koz vermişti?

Allah ıslah etsin

Gülriz Sururi'nin ölüm ilanını "bir garip ilan" diye haberleştirip "rahmet dilenmemesini" sorgulayanlara, "din, vicdan ve kanaat hürriyeti"nin Anayasal bir hak olduğunu hatırlatmak istiyorum ama "anlamayacaklarını" bildiğimden "Allah ıslah etsin"le yetiniyorum.

Yazarın Diğer Yazıları