MİT, devlet demek değildir
İktidar ve iktidar yanlıları son zamanlarda yeni bir savunma mekanizması geliştirdiler. Muhalefetin çözüm politikaları konusundaki eleştirilerine "onlar devlet politikası idi" mealinde cevaplar veriyorlar.
Bilindiği üzere gerek Oslo görüşmelerinde gerek İmralı ve Kandil görüşmelerinde Millî İstihbarat Teşkilatı'nın, kısa adıyla MİT'in yüksek dereceli elemanları görev yapmışlardı. Görüşmelerde MİT görevlilerinin yer alması dolayısıyla çözüm süreci için devlet politikası savunması yapılıyor.
Aslında kamuoyunda da böyle bir algı var. Devlet deyince pek çok kimsenin aklına hemen istihbarat örgütleri geliyor. İstihbaratın yanına silahlı kuvvetleri ve yüksek bürokrasiyi katanlar da var.
Bunların hiçbiri tek başına devlet değildir. Devlet, milletin örgütlenmiş kurumudur. Belirli bir ülke olacak; belirli bir millet olacak ve bu millet istiklal ve egemenlik sahibi olacak. İşte böyle bir ülkede böyle bir milletin örgütlenmesiyle devlet denilen kurum (tüzel varlık) ortaya çıkar. Bu demektir ki devlet, milletin bütününü içine alan bir kavramdır.
Modern devlette yasama, yürütme ve yargı organları ana kurumlardır. Yasama, kanunları yapan kurum, yani meclistir. Yürütme, ülke ve milletin işlerini kanunlara göre yürüten organdır, yani devlet başkanı/cumhurbaşkanı ve hükümettir. Yargı ise kişiler ve kurumlar arası anlaşmazlıklarda haklıyı haksızı ayıran, hakları gasp edenlere ve suç işleyenlere yasalara uygun cezaları veren organlar, yani mahkemelerdir.
Üç ana kurum olan yasama, yürütme ve yargı organlarının yukarıdan aşağıya doğru birçok alt kurumları ve bu kurumların çalışanları vardır. Bunların tamamı devletin organları ve görevlileridir. Buna göre herhangi bir mahkemedeki mübaşir de devlet görevlisidir, hükümete bağlı kurumların herhangi bir memuru da devlet görevlisidir.
Devlet, bütün milletin örgütlenmiş hâli olduğu için üç ana kurumun dışında kalan çeşitli kuruluş ve kişiler de devletin organları ve görevliler arasına girer. İktidarda olan ve olmayan siyasi partiler, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları, çeşitli meslek kuruluş ve odaları… Bunların tamamı ve hatta ülkenin bütün vatandaşları devlet kavramı içindedir.
Resmî törenleri hatırlayınız. Bu törenlerde iktidarı temsil eden bakanlar yanında muhalefet partileri de yer almaktadır. Demek ki muhalefet partileri de devletin organlarıdır. Esasen onlar da en önemli devlet işlerinden biri olan seçimlere katılırlar ve gerekli oyu alınca da yasama organına girerler.
MİT konusuna dönersek. MİT, yukarıda belirtmeye çalıştığım yüzlerce hatta binlerce kurum içindeki kurumlardan sadece biridir. Elbette kurumlar arasında önem farkı vardır ve MİT elbette önemli kurumlarımızdan biridir. Ancak MİT'in karar ve uygulamaları, devlet karar ve uygulamaları anlamına gelmez, gelemez. Sonuç olarak MİT de yürütmenin bir organıdır ve yürütmeye bağlıdır; yürütme organının aldığı kararları ve verdiği emirleri uygular. Şüphesiz MİT, devletin güvenliği için çareler düşünür, projeler hazırlar, yürütme organına tekliflerde bulunur. Ancak nihai karar en yüksek yürütme organına aittir.
Bu kadar açıklamadan sonra zannederim ki konu anlaşılmıştır. MİT çalışanlarının içinde bulunduğu birtakım karar ve uygulamaları hiç kimse devlet politikası olarak ileri süremez ve böyle diyerek sorumluluktan kurtulamaz. Çözüm sürecindeki bütün sorumluluk yürütme organına aittir. Yanlış yapılmışsa yanlışı yapan yürütme organıdır. Yapılan işlerde sorumluluk varsa sorumlu olan yürütme organıdır. Yürütülen işlerde cezayı gerektiren bir durum varsa cezalandırılması gereken yürütme organının sorumlu kişileridir.
Aslında yürütme organı ve bu organın başı birçok önemli konuda yanlış yaptığını bizzat beyan etmiş, milletten ve Allah'tan af dilemiştir. Bu beyanlar ve af dilekleri, sorumluluğun kendilerinde olduğunun da itirafı demektir. Bütün bunlardan sonra sorumluluğu üzerinden atmaya çalışmak, "devlet" diyerek sorumluluğu bazı kurumların üzerinde bırakmak doğru değildir.
Bir de %50 civarında oyla kendini, kendi partisini devlet kabul edenler çıktı. Bu ayrı bir bahistir ama isterse daha fazla oya sahip olsunlar, hiçbir kişi, parti veya ittifak kendisini devlet yerine koyamaz. Bu tür söylemler aslında totaliter eğilimlerin dışa vurumudur. Benim için daha da vahimi, devletin (elbette doğru ifadeyle kendilerini devlet yerine koyanların) bu kadar kötü ve kaba bir dile sahip olmasıdır.