Hazırlayan: Timuçin MERT
15 Temmuz 2016 darbe girişiminden tam 1 yıl 15 gün sonra çok ilginç bir bilgiyi öğrendik.
Bu bilgi Hürriyet yazarı Abdulkadir Selvi'nin yazısında vardı.
***
- Buna göre, MİT Müsteşarı Hakan Fidan darbenin akşamüzeri Cumhurbaşkanı'nın koruma müdürü ile yaptığı telefon konuşmasını, Genelkurmay Başkanı'nın yanındaki darbeci yaverin telefonundan yapmış.
***
Sizce böyle bir ayrıntının, 15 Temmuz darbe gecesinden tam 1 yıl 15 gün sonra sızdırılması ne anlama geliyor?
***
Ne anlama geldiğini MİT değil, Abdulkadir Selvi söylüyor:
"O gece MİT'in mücadelesi darbenin başarısız olmasında etkili oluyor" diyor...
Yani "MİT darbeyi öne aldırmak için mücadele etmiş..."
***
İyi de insana sormazlar mı...
Siz darbeyi öne aldırmak için mücadele ederken ülkenin seçilmiş en üst düzey iki kişisinin niye haberi olmuyor?
Niye onlara bilgi verilmiyor ve çok ciddi ölüm tehlikesi ile karşı karşıya bırakılıyor?
***
Benim anladığım şu.
MİT Müsteşarlığı bu sorulardan bunalmış ve kendine bir çıkış yolu arıyor.
Ama onlara tavsiyem şu.
Daha ikna edici bir tez üzerinde çalışın.
Çünkü bu tez sizin o gün ve geceki aymazlığınızı kurtarmaz...
Ertuğrul Özkök Hürriyet
***
Fıkra gibi ama gülemiyoruz
--------
Murat Sabuncu, Kadri Gürsel, Ahmet Şık, Akın Atalay ve Kemal Aydoğdu'nun "tutukluluk hallerinin devamına" karar verilmesi sanırım kimse için sürpriz olmadı.
Çünkü biliyorsunuz bağımsız olmayan bir yargı düzenimiz var ne yazık ki.
Elbette usulüne uysun diye mahkeme salonları, yargıçlar, avukatlar, savcılar, dinleyici sıraları filan da var tabii ama buralarda yapılan "zahiri" bir yargılama.
"Zahiri yargılamada" iddianameyi öğrendik, iddiaların ne kadar kof olduğunu da savunmalardan öğrendik.
Pideciler, parkeciler, turistik acentelerden oluşan bir suç örgütü bağlantısının varlığından haberdar olduk.
Gülümsememize de neden oldular ama aslına bakarsanız ağlamalıydık, yargının düşürüldüğü duruma çıplak bir şekilde tanık olduğumuz için!
Ama dedim ya bu "zahiri" (görünürdeki) bir yargılamaydı.
Ve bir tuhaflığa daha tanık olduk, Ahmet Şık, savunmasını öyle yaptığı için de bir kez daha yargılanacak.
(...)
Fıkra gibi, ama gülemiyoruz.
(...)
AİHM kararları ile ilgili azıcık bir fikri olan birisi bile bu yargılama neticesindeki hak ihlallerinin cezalandırıldığını, Türkiye'nin mahkûm edileceğini anlar...
Mehmet Y. Yılmaz Hürriyet
***
İktidar için 50+1 gerekmiyor
--------
(...)
Referandumdan sonra dillere pelesenk olan bir söz var.. Diyorlar ki; artık iktidar olmak için yüzde 50+1 oy gerekiyor..
İş daha çetin, iş daha zor..
Siyasetçiler söylüyor..
Siyaset yorumcuları söylüyor..
Televizyona çıkan tartışmacılar söylüyor.. Sokaktaki vatandaş söylüyor.. Taksici söylüyor..
Herkesin dilinde aynı sözcük, ülkeyi yönetmek için yüzde 50+1 oy gerekiyor..
Ben diyorum ki; Gerekmiyor..
***
Gerekmiyorsa Cumhurbaşkanı neden artık eskisi gibi değil, yüzde 50+1 lazım diyerek teşkilatlarına çok çalışacaksınız talimatı verdi diyeceksiniz..
Söyleyeyim..
Teşkilatını diri tutmak için..
Seçimi birinci turda kazanmak için..
Ekrana çıkanlar da yüzde 50+1 üzerinden siyasi hesaplar yapıyorlar..
Yüzde 50+1'i çok fazla önemsiyorlar..
Şöyle bi hesap yapalım..
Diyelim ki; Cumhurbaşkanı (başkan) seçimi için dört aday yarıştı..
Birinci sırada gelen yüzde 42 aldı..
İkincisi yüzde 33..
Üçüncüsü yüzde 15..
Dördüncüsü yüzde 10..
***
İkinci turda iki aday yarışacak, sandığa gitme oranı yüzde kaç olura olsun içlerinden biri mutlaka yüzde 50+1 alacak..
Somut örnek.. Mısır'da Mursi yüzde 25.5'le Cumhurbaşkanı oldu.. Yüzde 25.5'le ikinci tura kaldı, mecburen yüzde 50'nin üzerine çıktı..
***
Son üç dört seçime bakalım..
2007 seçiminde AKP yüzde 46.4 aldı.. 2011'de yüzde 49.9..
2015 Kasım seçiminde yüzde 49.3'le..
7 Haziran seçiminde yüzde 40.9 oy almasına rağmen hükümet olamadı..
***
Şimdi deniliyor ki yeni sistem en azından seçmenin yarısından fazlasının oyunu almak zorunda..
Değil..
Yeni sistem yüzde 30'larla mutlak iktidarın kapısını açtı.
Mehmet Tezkan Milliyet
***
Konuşulamayan yere parlamento denmez
---------
Yaz ortasında İstanbul'da 10 gün içinde 2 büyük sel felaketinin yaşanmasından sonra çevreci oluşum "İstanbul Kuzey Ormanları Savunması" grubu, 3 milyondan fazla ağacın kesildiği Kuzey Ormanları'nı örnek göstererek "Afetlere karşı emniyetli kentleşme yerine, inşaat şirketlerinin taleplerine göre şekillenmiş rant odaklı bir kentleşmeyle karşı karşıyayız" dedi ve İBB Başkanı Kadir Topbaş ile diğer sorumluların istifa etmesi gerektiğini belirtti.
Bu konuların hepsi Meclis'te tüm partilerin saatlerce düşünerek, konuşarak karar vermesi gereken önemdedir, Batı demokrasilerinde önemli konularda yapılan budur.
Bizde ise; yeni kabul edilen iç tüzüğe göre, en az 6 saat toplantı yapacak olan Meclis'te milletvekillerine verilen konuşma süresi 3 dakika..
Önerge verme sayısı iyice azaltılıyor, konuşma süreleri yeterli değilken onu 3-5 dakikaya indiriyor, hangi konuyu nasıl tartışabilecekler?
İç tüzük konusunu hukukçulara ve siyasetçilere sordum, hepsi bu görüşü destekliyor.
Anayasa Hukukçusu ve CHP eski Milletvekili Süheyl Batum ise en can alıcı noktayı vurguladı:
"Parlamento sözcüğü Fransızca 'parle' yani 'konuşmak' fiilinden türemiştir ve 'konuşulan yer' demektir. Konuşulamayan bir yere artık 'parlamento' denemez". Konuşulamayan bir meclis bize ne sağlayacak, düşünmek gerekmez mi?
Güngör Mengi Vatan
***
Kime hizmet edecek?
---------
Amerika'nın çıkarlarını savunmak için yemin ederek Amerikan vatandaşı olan Merve Kavakçı, 3 Temmuz günü Türkiye vatandaşlığına kabul edildi ve bir ay bile geçmeden Kuala Lumpur (Malezya) Büyükelçisi yapıldı.
Yanlış işler devam ediyor.
Türkiye, Şeyh Nazım Kıbrısi'nin önünde diz çöküp avuç açan dinci bir kadına temsil ettiriliyor. Dünya ileriye, biz ise geriye geriye gidiyoruz. Şeyhlere biat eden, tüm dünya görüşü ve hayat tecrübesi bundan ibaret olan Merve Kavakçı'nın devlet deneyimi nedir? Hangi bilgisiyle Türkiye'yi yabancı bir ülkede en üst düzeyde temsil edecek? Büyükelçilik kolay bir iş mi? Diplomatlık çocuk oyuncağı mı? Diplomasi birkaç günde öğrenilecek bir şey mi?
Aklı başında herkes "Neden Afrika ülkelerinden bile daha geriye doğru gitmeye başladık?" diye acı acı soruyor. Bunun sebebi belli değil mi? Yapılan yanlışlara ısrarla devam ediliyor, buna da devlet idaresi (!) deniliyor.
Amerikan pasaportlu Merve Kavakçı büyükelçi yapıldı. Şimdi önemli olan soru şudur:
"Merve Hanım, hangi ülkenin çıkarlarını savunacak? Amerika'nın mı, Türkiye'nin mi?"
Rahmi Turan Sözcü