Hukuk devleti işleyişinde aciz bir demokrasi kısa sürede yumuşak bir otokrasiye dönüştü. Ekonomiden eğitime, sağlıktan güvenliğe, ticaretten adalete tek kişinin sevk ve idaresi fikren ve fiilen iflas etti.
Uzun süren tek parti iktidarı sosyolojiyi de değiştirdi. Şekli dindarlığı egemen kılan bir siyasi iklimle eriştiği gücün, menfaatle birleşmesiyle içeriden bozuşma ve çürüme başladı. Dün neye karşı oldular ve eleştirdiler ise hepsini kat be kat yaptılar. Muhalif kesime 12-Eylül'cü ve 28-Şubat'çılardan daha baskıcı bir yönetimle rahmet okuttular.
Dünün ezildiği iddiasındaki muhafazakarı, ezilmişlik duygusu ve ezileceğim korkusu ile bugünün zalimi oldu. Dahası zulmü ve yolsuzluğu uyduruk sipariş fetvalarla meşrulaştırdı. Dicle kenarındaki kuzu şiiriyle geldikleri iktidarın 21.yılında tüm toplum kesimlerine, az ya da çok adaletsiz, haksız, hukuksuz devir yaşattılar.
Tüm bunlara rağmen sandıktan galip çıkan iktidarın başarısında, muhalefetin aday tercihi, kampanya dağınıklığı ve yetersizliği olsa da özünde bilgi toplumu olmayı başaramamışlık yatıyor. Bu yüzden sandıkta, gerçek sorunlar yerine kimlik siyaseti, çözümler yerine ''vatana sahip çıkma'' duygusu ağır basıyor.
Oysa seçim sonrasında alınan ekonomik kararların, vergi ve zamların ezdiği toplumun pişmanlık, mutsuzluk, umutsuzluk ile sığınmacı/kaçkınlar kadar bile değerli görülmeme yani sahipsizlik duygusu ülkeye bağlılığı zayıflatıyor. Örtülü istilaya dönüşen sığınmacılar, iç güvenlik tehdidi olmuşken, kayıtsız kalan zihniyetin yönetiminde vatan şimdi daha çok tehdit ve tehlike altında ama geçim derdine düşmüş ahali bilmiyor.
Demokrasinin üç temeli unsuru vardır. Hukuk devleti, güçlü sivil toplum ve özgür medya. Her üçünün de zayıfladığı yerde/devirde bilgi toplumu olmak da zorlaşır. Özünde sivil karakterli bir kavram olan bilgi, deneysellik ve denetlenebilirlik içerir. Değişkenlik potansiyeli sürekli yenilenmeyi de sağlar. Tersinde ise toplumu donmuş hurafe ve menkıbelere inanan, rüya ile amel eden durağan tembel halk yığınlarına dönüştürür. Hukuk devleti ve özgür medyanın olduğu yerde, sivil toplum hem bilgi toplumuna dönüşür ve gelişir, hem de sistemi denetleyecek güce erişir.
Karakteri icabı toplumcu olan Türk milliyetçiliğinin sığ slogan ve ham hamasetten kurtulup bilgi toplumu olma yolunda çaba sarf etmesi bugünlerde ülke hayrına yapılacak en iyi iştir. Unutmayalım ki; sivil alanın gelişmediği, toplumun iktidarı denetleme bilincine sahip olmadığı Türkiye'de, derinleşecek otokrasi, akışına ölünen ırmaklarımızı, ormanımızı, doğamızı talan etmeye, varlıklarımızı haraç mezat satıp bir avuç yandaşın zengin, halkın büyük çoğunluğun yoksullaştığı bu düzende toplumsal huzurumuzu, bütünlüğümüzü hatta bağımsızlığımızı korumak giderek güçleşiyor.
Mesela; depremin yıktığı Hatay'da, halkımız içmeye su bulamıyor, huzursuz, umutsuz, çaresiz topraklarını satıyor şehri terk ediyor. Sınırlar kevgire döndüğünden günlük kaç ve kim/ler geliyor bilinmiyor. Etki ajanı dahil silah ve uyuşturucu kaçakçılığı yapan had safhada.. Osmanlı'ya isyan eden Haşimiler örgütü 515'ler alenen faaliyet gösteriyor, şehirde terör estiriyor gündeme gelmiyor. Toplumun büyük kısmı ne yazık ki bunları bilmiyor. Vatanı kurtarmak için oy verenler, vatanımızın en nazlı ve değerli toprağı Hatay'ın elimizden kaydığını göremiyor. Bilmek, bildirmek için çaba serf etmek şimdi çok daha önemli hale geldi. Milliyetçiliğin ilimci ve toplumcu özelliklerini bilmeyenlere de öğreten dek çalışmak bilgi toplumu olmaya katkı sunmak yükselen değer güzellemesinden çok daha değerli bir milliyetçiliktir.