Milliyetçilik.. AKP.. MHP ve seçimler...
Star gazetesinden Ardan Zentürk, kendisini gerçekten Başbakan zanneden Ahmet Davutoğlu'nun New York ziyâretinde gazetecilerle paylaştığı bir lise anısını yazdı... Davutoğlu'nun lise anısına göre, sol grubun seminerinde Çanakkale şiiri okuduğu için fenâ halde sopa yemişti Davutoğlu solculardan...
Ardan Zentürk'e göre, aynen şöyle naklediyor anısını Davutoğlu:
"İstanbul Erkek yatılısı, o yıllarda sağ-sol diye bölünmüştü ama, bizim gibi, Batı düşünce sistemi ile doğunun geleneklerini birleştirmeye çalışan çocuklar yüzde 10 bile değildi. Ağabeyler o günlerin sol sloganları ile her şeye hâkimdiler. O zaman 14-15 yaşındayım, yine böyle beyin yıkama toplantılarından biri, sürekli onlar konuşuyor, bizler dinlemek zorundayız. Sonra işte laf olsun diye biz küçüklere de söz verdiler. Ben de kalktım, Mehmet Akif Ersoy'un Çanakkale şiirini başından sonuna ezbere, bağırarak okudum. Sonuna kadar dinlediler, devamında fena dövdüler."
Evet.. Anı böyle...
Ardından Gazeteci Koray Çalışkan twitter hesabından açıklama yaptı:
"Benim bildiğim sağcılıktan değil başkasının Pinpon raketini 'izinsiz aldığından' bir tokat yemişliği var. Şimdi ise solcuları o dövdürüyor..." şeklinde...
Bendeniz Davutoğlu'nun lise anısının sahihliği hakkında ya da Koray Çalışkan'ın yalanlaması hakkında yazacak değilim... Hangisinin doğruyu söylediğiyle de ilgilenmiyorum... Birisi yanlış hatırlıyor ya da birisi yalan söylüyor... Ne önemi var ki! AKP iktidarının yalanlarından her gün bir bölümü yayınlanmak üzere yüz yıllık 'yalan rüzgârı' isimli dizi filmi çıkar, bunu cümle âlem biliyor nasılsa...
Şüpheli anının ilgimi çeken kısmı, seçimler öncesi Davutoğlu'nun da meşkûk bir anı ile de olsa milliyetçiliğe atıf yapma ihtiyâcı hissetmesi ve havuzlarının gazetecilerinden birinin bunu yazması...
Ne milliyetçilikmiş ama!
Seçimsiz zamanlarda bizzat zamanın AKP Genel Başkanı ve Başbakanının 'ayakları altında'...
Seçimsiz zamanlarda milliyetçiler, ırkçı, kafatasçı, kandan beslenen, doğru dürüst Fatiha okumayı bilmeyenler...
Seçimsiz zamanlarda Türk milliyetçiliğinin lideri Alparslan Türkeş için "Türkeş ve MHP neredeydi?" sorusu gündemlerinde...
Seçimlerin kapıya dayandığı zamanlarda ise, idam edilen ülkücülerin son mektupları TBMM kürsüsünden okunur tiyatral bir ses tonuyla ve timsah gözyaşlarıyla...
Seçimlerin kapıya dayandığı zamanlarda ise, miting meydanlarında "Benim ülkücü kardeşlerim" hitâbı alır, kandan besleneler, ırkçılar, kafatasçılar ve doğru dürüst Fatiha okumayı bilmeyenlerin yerini...
Seçimlerin kapıya dayandığı zamanlarda ise, Alparslan Türkeş'in kabri ziyaret edilir, devşirilmiş oğluyla birlikte...
Seçimlerin kapıya dayandığı zamanlarda ise, aday listeleri için milliyetçi/ülkücü isimler arasında ava çıkarlar, avlayabileceklerinin peşine düşerler, doğru dürüst Fatiha okuyup okumadığına bakmaksızın, kandan beslenip beslenmediğine, kafatası ölçüp ölçmediğine bakmaksızın...
Seçimlerin kapıya dayandığı zamanlarda ise anılarını paylaşırlar, Çanakkale şiiri okuduğu için solculardan dayak yediklerine dair... O anıları bile ertesi gün tekzib edilir, yalancılıkla itham edilirler, yani milliyetçilikle alâkalı anıları bile şâibelidir...
Ne mücâdele vermişler ama... Lisede solculardan dayak yemişler, şiir okudukları için cezâevinde yatıp Yusufiye çilesi çekmişler!..
Ve şimdi de seçim zamanlarında semeresini görmek istiyorlar...
Ne milliyetçilikmiş ama!..
Peki, bu arada tabelâsında Milliyetçi Hareket Partisi yazan bir partimiz var... 46 yıllık bir milliyetçilik mücâdelesinin, toprağa verilen binlerce canın, işkencelerde kaybedilen canların, cezâevlerinde tüketilen onlarca yılın, idam sehpâlarında verilen canların faturasını ödeyen bir parti bu... Milliyetçi Hareket Partisi...
Sahtelerinin seçimlerde prim yapmak için yalan söylediği, anı uydurduğu, aday listeleri için milliyetçi avına çıktıkları milliyetçiliğin gerçek, kazanılmış, bedeli en ağır şekilde ödenmiş adresine sâhip bir parti bu Milliyetçi Hareket Partisi...
Bu parti ne yapar?
Değirmen gibi milliyetçi öğütür... Aday listeleri bir ağzın iki dudağı arasındadır... Bir diğeri de tevilcibaşı gibi açıklama yapar... "Meral Akşener fark yaratmadı..." der, Akşener'in liste dışı kalmasına ilişkin...
Bu parti ne yapar?
Aldığı oy oranıyla tatmin olur, TBMM'de olmakla iktifâ eder, tek başına iktidar için yıllardır imkân sunan ülke şartlarını okuyamaz, listelerini buna göre tanzim edemez, etmez, kampanyaları vasattır, televizyon programlarına çıkan temsilcileri kifâyetsizlik örnekleridir... Milletvekilleri âdeta doğuştan kazanılmış hak gibidir, altı dönem üst üste milletvekilliği yapıp bir tek muhalefet şerhi koymadan her şeye "kabültü heptü" diyerek ülkücülüğün en temel değerini şahsiyetçiliği unuturlar...
İşte bu bizim milliyetçiliğimizin siyâsî hikâyesidir bu, acıklı hikâyemiz...