Millî ülkümüzün alametifarikası

Millî ülkümüzün  alametifarikası

İTÜ Denizcilik Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Muhsin Kadıoğlu Türklerin milli ülküsü üzerine yıllardır sürdürdüğü araştırmasını "Kızılelma" adıyla kitaplaştırdı.

Kadıoğlu; Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları'ndan çıkan eserinin ilk bölümünde çeşitli milletlere ait mitolojik unsurları incelemiş ve Türk mitolojisi ile ilgisinin olup olmadığını araştırmış. Eserin ikinci bölümü "kızıl" ve "kırmızı" renginin çeşitli milletlerde ve dinlerdeki anlamını araştırmış, İslam öncesinde ve sonrasında Türklerle ilgisini irdelemiş. Bilinen en eski Türk ve İslam kaynaklarında "Kızılelma" kavramının ortaya çıkış mahiyetinin de incelendiği kitapta bazı şehirlere neden "Kızılelma" denildiğinin izahlarına da yer veriliyor.

Kadıoğlu'nun eserinde ortaya koyduğu şu görüşler, günümüz Türk/Türkiyeli aydınlarının fikri kısırlığının ana sebeplerinden biri olarak ortaya çıkmaktadır: "Günümüzde Türk kimliğini yok etmek isteyen küresel Batılı çevrelerin yanında, İslam'ı "araç" olarak kullanarak, Türk Millî Kültürü'nü örselemeye çalışanların hedefleri "Türk milletini asimile ederek yok etmek" hedefinde birleşmektedir. Bu iki tehditten Batı kaynaklı olana karşı direnmek daha kolaydır. Çünkü Batı kaynaklı fikir; değerlerimize, söylemlerimize, ülkülerimize yabancı olduğundan bir yere kadar etkili olsa bile, muhakkak hata yapmakta ve etkisini kaybetmektedir. Oysa İslam'ı maske olarak kullananların millî kimliğimiz üzerindeki yıpratıcı etkileri son derece derin ve onarılması güç yaralar açmaktadır. Çünkü İslam'a samimiyetle ve yürekten bağlı olan Türk milletinin bir kesimi, "hoca" kılığına bürünmüş hainlerin söylediklerini doğru sanmakta, böylece toplumda büyük bir fikri yarılma meydana gelmektedir. Kulaktan kulağa taşınan İslam kılıfına sarılmış yanlış fikirler millî bünyemizde ciddi tahribat yaratmaktadır."

Muhsin Kadıoğlu Kızılelma Ülküsü'nü ise şöyle tanımlıyor:

Kızılelma ülküsü, millî ülkülerimizi unutturarak veya içini boşaltarak yok etmeye çalışılan ülkülerimizden biridir. İslam söz konusu olduğunda kendilerini derhal "otorite" koltuğuna oturtanlar, fetihler çağındaki İslam Ülküsü'nden maalesef habersizdirler. Türklere ait ne varsa düşman olduklarından ve Kızılelma ülküsünü sadece Türk ülküsü sandıklarından Kızılelma'ya da düşman ve yabancıdırlar.

Sultan Murad-ı Hüdavendigar'ın Hz. Muhammed'i rüyasında görmesi ve Hz. Muhammed'in "Kızılelmayı sizin nesliniz fethedecek, Âlem size boyun eğecek" şeklindeki müjdesi ile Hıristiyanlara ait büyük şehirlerin ele geçirilmesi millî olduğu kadar dini bir hedef haline gelmiştir. Böylece Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi, İslam'ın Cihana Yayılması ülküsüyle iç içe girmiştir. Oysa Kızılelma ülküsü, İslam kaynaklı bir ülküdür. İstanbul'un fethedilmesi ve Ayasofya'nın İslam mabedi yapılması da Kızılelma Ülküsü'nün gerçekleştirilmesidir. Son yüzyılda Ziya Gökalp ve Ömer Seyfettin tarafından yeniden gündeme taşınan, daha sonraki yıllarda milliyetçiler tarafından sahiplenilen Kızılelma ülküsü, Türklerin "millî ülkü" haline getirdiği bir İslam ülküsüdür.

TDAV Yayınları Tel:(0212) 511 10 06

***

Kızılelma'nın Türk akıncıları

Hasan Erdem'in kaleme aldığı "Otranto 1480/ Mahşerin Son Atlısı" adlı roman "Kızılelma Ülküsü"nün Türklere nasıl fetih kapılarını açtığını gösteren bir eser olmasıyla da dikkat çekiyor. Fatih Sultan Mehmet Han'ın Kızılelma'ya giden yolda fethedilmesi emrini verdiği Otranto'nun, Gedik Ahmed Paşa komutasındaki Türkler tarafından ele geçirilmesi, Avrupa'nın en ücra köşelerinde bile büyük bir şaşkınlık ve heyecana sebep olur.

Kızıl Atın Süvarisi, Balkan Şahini, Argos Kalesi ve Şar Dağı'nın Kurtları romanlarıyla, Balkanlarda at koşturan ve Osmanlı askerî gücünün en önemli unsurlarından olan akıncı beylerinin mücadelelerini bize anlatan Hasan Erdem, bu romanında da, kanlarının son damlasına kadar "devlet-i ebed müddet" için çarpışan korkusuz Türk akıncılarının, Otranto'ya yardıma giden Macar birliğini, Macar ovalarından İtalya sahillerine kadar amansız bir şekilde takiplerini anlatıyor. Bu amansız takipte; Budin'den yola çıkan ve yola çıktıkları andan itibaren Osmanlı casusları ve Türk akıncıları tarafından adım adım takibe alınan iki bin Macar süvarisinden sadece iki yüzü Otranto'ya ulaşabilmiştir. Otranto 1480 Mahşerin Son Atlısı'nda Türk casusu Doğan Bey ile gözü kara Afsin Bey komutasındaki iki yüz Türk akıncısının kendilerinin on katı bir kuvvete karşı destansı mücadelesini bulacaksınız.

Ötüken Neşriyat Tel:(0212) 251 03 50

***

HAFTANIN KİTABI

Torununun kaleminden

Arun Gandhi, ailesiyle yaşadığı Güney Afrika'dan Hindistan'a, büyükbabası Gandhi'nin yanına geldiği zaman 12 yaşındaydı. Hindistan'ın bağımsızlığı için savaşan bir siyasi önder ve çağının önemli bir düşünürü olan Gandhi'nin suikaste uğrayıp katledilmesine kadar iki yıl boyunca büyükbabasıyla yaşadı. Onun felsefesiyle değişti, olgunlaştı, dünyaya yeni gözlerle bakmaya başladı. Arun Gandhi, "Gandhi'den Yaşam Dersleri"nde kendi kişisel yolculuğunu ve deneyimlerini, büyükbabasının yaşamından kesitlerle birlikte anlatıyor; Mahatma Gandhi'yi, onun dünyaya ilham veren yaşam felsefesi eşliğinde birinci elden aktarıyor. Bugün yerküremizde süren şiddetin ve ayrımcılığın Gandi'nin öğretilerini her zamankinden daha hayati kıldığına inanan Arun Gandhi, bu kitapta okuru "kendini keşfetme"nin heyecanlı yolculuğuna davet ediyor. Arun Gandhi 30 yıl boyunca The Times India gazetesinde çalıştı. Ardından ABD'ye yerleşti. Büyükbabası Gandhi'den öğrendiği yaşam derslerini dünyayla paylaşmayı kendine görev bildi. Çeşitli ülkelerde Gandhi'nin dünya görüşü üzerine konferanslar verdi, makaleler ve kitaplar yazdı.

Altın Kitaplar Tel:(0212) 446 38 88

***

Şiirlerden romana...

Sencer Başat, öykü ve şiir kitaplarından sonra okurlarını "Aynanın Gözü" adlı sımsıcak bir roman ile buluşturuyor.

Gülümser Heper, "Aynanın Gözü" romanını şu cümlelerle sunuyor:"Aşk romanları hüzünlü akşamlarda ay ışığı gibidir. İmkânsız aşkların hüznünü hissederken, ay ışığının hüznü eklenir âşıkların yüreğine.

Fakat bu roman başka; başka zira gerçeğin o ağır hüznünü de ekliyor insana. Bu gerçek 1980 ihtilalinin o ağır insani yıkımı.

Ancak yazar hüzünlü anında da, mutlu anında da aşktan kaçmıyor; hatta gerçeğin penceresinden meydan okuyor ona.

Hüznünü ve aşkını Ankara'nın sokaklarından İstanbul'un sokaklarına taşıyor sonra da aşkın ötesine götürüyor okuyanı. Aşkın ötesi ise yine bir aşk!...

 

Galeati Yayıncılık Tel:(0539) 669 60 69

***

KÜTÜPHANEMDEN

İnsanlığı yücelten çıkış noktası sanat

Bugün, "Sanatın Görsel Dili" adlı kitabından bahsetmek istediğim Sezer Tansuğ 1930 Erzurum doğumlu. İ. Ü. Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümünden mezun (1953). 1956'ya kadar aynı bölümde araştırma görevlisi olarak, 1958-60 arasında Profesyonel Sinemada çalıştı. 1960-75 yılları arasında Ayasofya Müzesinde uzman olarak görev aldı ve 1964-65'de bir yıl süreyle AID katılımcısı olarak Amerika Birleşik Devletlerinde bulundu. 1975-76'da reklam şirketlerinde copywriter olarak iki yıl çalıştı. 1977-81 yılları arasında beş yıl, Dokuz Eylül ve Mimar Sinan Üniversitelerine bağlı Güzel Sanatlar Fakültelerinde öğretim görevlisi olarak çalıştı ve 1982 başında Mimar Sinan Üniversitesi Sinema Televizyon Merkezi öğretim görevliliğinden emekli oldu. Son olarak gazete köşe yazarlığı yapmaktaydı. Tansuğ 1998 yılı içerisinde vefat etti.

Sözkonusu kitabı daha önce "Sanatın Dili" adıyla 1976 ve 1982 yıllarında Koza Yayınları tarafından iki kez basıldı.  Üçüncü baskısı 1988 yılında Remzi Kitabevi'nden çıkan kitap Sezer Tansuğ'un çeşitli Basın-Yayın, Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okullarında verdiği ders notlarından oluşuyor. Sezer Tansuğ "Sanatın Görsel Dili" adıyla 3. baskısı gerçekleştirdiği bu kitabında sanatın temel sorunları ve sanata bakış açılarını yalın bir dille irdeleyerek öğrenci ve okuyucuda sanatı öğrenme ihtiyaçlarını uyaran modern ve aktif bir işlev üstlenmektedir. Sanatın kitle beğenisine sunulan değer ölçüleri yanısıra bireysel duyuş yoğunluğuna da eğilen kitap, sinema sanatının başlangıcından günümüze geçirdiği gelişme serüvenlerinin bir özetini de kapsıyor. (A.Y.)