Değerli araştırmalarıyla yakın tarihimizin karanlıkta kalan gerçeklerini gün ışığına çıkaran Osman Selim Kocahanoğlu, "Yeni Türkiye'nin Doğuşu" adlı eseriyle yine ezberleri bozup, sadece hakikatleri gözler önüne seriyor. Kocahanoğlu, "Yeni Türkiye'nin Doğuşu adını verdiğimiz bu kitap, 600 yıllık imparatorluğun küllerinden doğan yeni Türk devletinin hikayesidir" diye takdim ettiği bu çok önemli çalışması hakkında şu değerlendirmeyi yapıyor:
Batı'nın 'hasta adam' dediği 600 yıllık Osmanlı imparatorluğu Trablusgarp, Balkan Harbi ve 1. Dünya Harbi gibi felaketler ardından ölüm döşeğine girmişti. Mondros Mütarekesiyle yaşanan işgaller ve bunun ardından gelen Milli Mücadele ile kutlu bir doğum yaşanacak; dünya siyasi literatürü Türkiye Cumhuriyeti isimli yeni bir devlet kazanacaktır. Kurucuları eski Osmanlı Paşası, nüfusu eski Osmanlı tebaası, çatısı eski olsa da bu "genç ve dinç" devlete artık "devlet-i Osmaniye, devlet-i âliyye" gibi isimler verilemezdi. Yeni devletin adı Türkiye Cumhuriyeti oldu.
Askeri başarı ardından Lozan'ın kurtlar sofrası gelecek, daha sonraki dinamikler Türkiye Cumhuriyeti'nin doğuşunu sağlayacaktır. Kitabımız aslında saltanat ve hilafetin kaldırılması ile Cumhuriyetin ilanı gibi üç temel dinamiğe dayanır. Giriş mahiyetindeki birinci bölüm, Osmanlıdan yeni devlete miras kalan tarihsel/toplumsal/kültürel ve zihinsel referansları kavrama noktasıdır. Osmanlıdan Cumhuriyete dönüşümün siyasal ve ideolojik arka planında görülen ve bizim sayılan geleneksel öğreti ile bizim olmayan Batı değerlerinin çatışma ve buluşma alanları ortaya konuldu.
Yeni Türkiye'nin doğuşu ve cumhuriyetin ilanını sağlayan en önemli kurucu dinamik Osmanlı saltanatının kaldırılmasıdır. TBMM'nin 30 Ekim ve 1 Kasım 1922 görüşmelerinde saltanat kaldırılmış, bu oturumda Vahdeddin lehinde söz söyleyen tek kişi çıkmamıştır. Saltanat kaldırıldığı halde hilafet yerinde bırakılmakla, cumhuriyetçiler ile hilafetçi takım berabere kaldılar. Vahdeddin, tahtından feragat etme yerine 17 Kasımda kaçmayı tercih edince hilafet boşluğu doğmuştur. Vahdeddin yurt dışına kaçmakla hem saltanatın kaldırılmasını hem Cumhuriyetin ilanını kendisi meşrulaştırmıştır. Bu iki olay zabıtlara dayalı olarak incelenirken geniş perspektifli bir arka plan değerlendirmesi de yapılmıştır.
Takip eden bölümde Yeni Türkiye'nin siyasal ve ideolojik omurgası olan Cumhuriyetin ilanı ve bunu zorunlu kılan sebepler incelendi. Saltanat kaldırılırken isimsiz bir cumhuriyet doğmuştu, 29 Ekim 1923'te yapılan ise doğan çocuğa isim vermekten ibaretti. Cumhuriyet üzerinde bir tartışma ve aleyhinde konuşma olmadan bir celsede ilan edildi. Cumhuriyeti tartışmaya açmak, başındaki kırmızı Fes'in püskülünü bile imanının parçası gören anlayışla demokrasi tartışmasına girmek olurdu. Bu yenilgiyi unutmayan medrese gericiliği yıllar sonra öfkesini "iki ayyaş"ın küfür hamlesi gösterecektir. Halbuki devrimler böyle aniden yapılır, bu cesareti ancak ihtilalci önderler gösterebilirdi. İleriyi geride arayan saltanat ve hilafet lobisinin sakız gibi çiğnediği tezler, anlı şanlı yoldaşların yalancı rolleri, çarpıtılmış bilgiler, sahte demokrasi havariliği ve öfkenin belirtisi olan "iki ayyaş" hikayesi bu bölümde sorgulanmıştır...
Yeni Türkiye'nin ve Cumhuriyet'in kuruluş hikayesinde yerini alan çok sayıdaki portreler arasında bir istisna bulacaksınız. Mücadelenin başından beri olayları ve zamanı tümüyle kuşatan... Arkası ve kayırması olmadan her makama kendi gücüyle yükselen... Herkesi ama herkesi sabırla dinleyen... Gecesi gündüzü olmayan bir ihtilalci... Bazen cephelerde, bazen Meclis kürsülerinde konuşan, herkesi ve her projeyi yöneten ve yönlendiren, kurtuluş ve kuruluşun odağında bir oyun kurucu... Sanki annesinin değil tarihin kucağına doğmuş, sanki annesinin değil doğanın memelerini emmiş bir devrimci... Bir siyaset dehası: Mustafa Kemal.
Masa başından o günlere inmeyen, zamanın ruhu ve bilgisinden uzaklaşan günümüz okuru bunlara şaşırabilir; bu adamın davranışlarını "çılgınlık" bile sayabilir... Ama burada yazılanlar tarihin yaşanmış gerçekliğidir. Bunlar bilinmeden Yeni Türkiye'yi de Cumhuriyetin hikayesini de anlayamayız. Milli Mücadele ve erken Cumhuriyete anadan doğma lanet okuyan piyasa tarihçilerine seslenmek beyhudedir. Tarihi doğru bilgilerle okuma, anlama ve algılamanın, eğer kalmışsa vicdanlı olmanın dine imana bir zararı yoktur... Hemen belirtelim; kurtuluş ve kuruluşun odağında olan Mustafa Kemal de eksiği ve fazlasıyla herkes gibi bir insandı... Herkes gibi o da güneşe ve ölüme göz kırpmadan bakamazdı... Her şey toplumun ortaçağ kafasından kurtulması için düşünülmüş, en hakiki yol gösterici bilim sayılmıştır. Türkiye Cumhuriyetinin doğuş ve kuruluş dinamiklerini vermeye çalışan bu kitapta, bu vatanın kolay kurtulmadığı, Cumhuriyetin kolay kurulmadığı, devrimlerin boşuna yapılmadığı, kısaca insanı insan yapan değerler ortaya konulmaktadır.
Temel Yayınları Tel:(0212) 516 23 52
****
HAFTANIN KİTABI:
Tarihe ışık tutan mektuplar
Büyük bir bölümü Yapı ve Kredi Bankası Arşivi'nde bulunan Atatürk'le ilgili belgelerden Yücel Demirel tarafından derlenen "Atatürk Belgeler, El Yazısıyla Notlar, Yazışmalar" kitabı yakın ve Cumhuriyet tarihimize ışık tutuyor.
Kitapta;Mustafa Kemal Paşa'nın yaveri tarafından tutulmuş küçük bir defterdeki Birinci Dünya Savaşı sırasındaki yazışmaları, Birinci Meclis'e milletvekili yollamak istemeyen Yozgat eşrafının mektubu, Mustafa Kemal Paşa'nın Meclis Başkanı seçilmesinden sonra yaptığı konuşmanın metni ve Arif Oruç'la mektuplaşması, Şehzade Ömer Faruk Efendi'nin Anadolu'ya geçmesiyle ilgili yazışmalar, Londra Konferansı hakkında Mustafa Kemal Paşa'nın yazısı, Anadolu'daki savaşın olumsuz sonuçlanma ihtimali karşısında Meclis'in Kayseri'ye taşınmasıyla ilgili yazışmalar, Cemal Paşa'nın Paris'teki temaslarıyla ilgili Mustafa Kemal Paşa'ya mektupları, Başkumandanlık tartışmalarıyla ilgili muhaliflerin eleştirilerine cevaplar, 30 Ağustos Zaferi'nden sonra Mustafa Kemal Paşa'nın bildirisi, Saltanatın Kaldırılması hakkında Meclis'te yaptığı konuşmanın kendi el yazısıyla notları ve İsmet İnönü'nün başbakanlıktan ayrıldıktan sonra CHP grubunda yaptığı konuşma metni orijinalleriyle birlikte yer almakta.
YKY Yayınları Tel:(0212) 252 47 00
****
KÜTÜPHANEMDEN:
Atatürk'lü 19 altın yılın öyküsü
Hayatı her dönem herkes için büyük merak konusu olan Atatürk'ü anlatan sayısız kitap yayınlandı bugüne kadar. Elimdeki kitap da bunlardan biri, ancak muhtevası bakımından diğerlerinden farklı. Kitabı farklı kılan özelliği, Atatürk'ün tüm hayatını değil, hayatının 19 yıllık bir bölümünü mercek altına alması. Milliyet Yayınları Yakın Tarih Dizisi'nin 2. kitabı olarak 1975 yılında yayımlanmış olan "Atatürk Dönemi / 19 Altın Yılın Öyküsü" adlı kitap Türk milletinin kaderinde de dönüm noktası olan 1919-1938 yılları arasındaki zaman diliminde Atatürk'ü değerlendiriyor. Kitabın yazarı, uzun yıllar Atatürk'ün İçişleri Bakanı Şükrü Kaya'nın Özel Kalem Müdürlüğü görevinde bulunmuş olan Nejat Saner. Atatürk'ün ölümüne kadar bu görevini sürdürmüş olan Nejat Saner'in bu önemli eserini Milliyet Yayınları şu sözlerle okura takdim ediyor:
"Tarihi, olayların içinde yaşayanların anıları oluşturur. Yakın tarihimizin tarihi de giderek kişilerin anılarından, çeşitli anıların birbirini tamamlamasından veya düzeltilmesinden ortaya çıkacaktır. Özellikle Atatürk dönemi konusunda her anının bir ayrı kıymeti ve fonksiyonu vardır. Bu dönemde başrollerde bulunanların anılarından başka perde arkasında fakat kilit noktalarında bulunanların görüp işittikleri dönemin gerçek tarihini tamamlayacaktır. İşte Kurtuluş Savaşı'nın başından beri önemli ve duyarlı görevlerde bulunup, birçok olayı görmek durumunda olan Nejat Saner'in 'Atatürk Dönemi' adı altında topladığı anıları, birçok olayın içyüzünü ortaya koyduğu ve yeni bir bakış açısı getirdiği için çok önemli bir yapıttır."
(Ahmet Yabuloğlu)