Bunların başında subaylar ve bazı sivil kişiler vardı. Böylece Kuvayi Milliye doğmuş ve milli mücadele için ilk olarak Ayvalık’ta, Ödemiş’te, Aydın ovalarında düşmana ilk kurşunlar atılmıştı. İzmir’in Yunanlar tarafından işgalinden dört gün sonra 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Paşa da Samsun’a çıkmıştı. Onun kararı, "Milletin egemenliğine dayanan kayıtsız şartsız bir Türk Devleti kurmaktı. Bu kararın dayandığı fikir ise, haysiyet, şeref ve izzetinefsine düşkün olan Türk Milletinin milli varlığı ve bağımsızlığı uğruna gösteremeyeceği fedakarlık yoktu. Bu güven ile "Ya bağımsızlık ya ölüm" diyerek mücadeleye atılmak, problemin çözüm yolu gözüküyordu. Bu fikir ve davranış konunun gerçek psikolojik yönü idi.
c. Milli Mücadelenin kadersiz yanı:
Milli Mücadelenin bir kadersiz ve güç yanı vardı. Bu da Devletin başı olan Padişahın ve onun hükümetinin bu mücadele ile beraber olmayışıdır. Bununla da kalmayarak düşmanlarla beraber bu mücadelenin karşısında oluşu ve onu baltalamak, boğmak için uzun zaman büyük çabalar göstermesidir.
Padişah, hilâfet, yüzyıllar boyunca Türk halkının kafasında mukaddes bir varlık haline gelmişti. O, yer yüzünde Allah’ın gölgesiydi. Beşeri ve dünyevi düşüncelerin dışında ve üstünde bir güce dayanıyor, bir kaynaktan geliyordu. Padişahın arzu ve iradesi olmadan herhangi bir iş yapmak, savaşa, mücadeleye karar vermek akıl alacak bir mesele değildi. Bu sebeple milli mücadelenin başlamasında ve sürdürülmesinde Padişah ve hilafet ve bunlara bağlı olarak şeriat meselesi büyük rol oynamış, bir çok ayaklanmanın hazırlanmasında ve yürütülmesinde halkı bu yöne sürüklemek kolay olmuştur. Osmanlı Devletinde bir işin şeriata uygunluğu ya da uygun olmayışı bir siyaset prensibi idi. Bu yüzden çok kanlı olaylar olmuştur. Padişah, Devlet Başkanı olduğu gibi, aynı zamanda Başkomutandı. Hilâfetin gereği olarak da halkın en büyük imamı idi. Onun emri ve iradesi olmadıkça yapılacak mücadele meşru sayılamaz, şeriata uygun olamaz, Padişaha karşı isyan olurdu. Bu nedenlerle, milli mücadelede, irticanın ve tutuculuğun ortaya koyduğu dini sözler, propagandalar ve fetvalar çok etkili birer silah olmuşlardı. Gülünç olan taraf, bunlar çok kere düşmanlara karşı değil de halkın birbirine karşı kullanılması şeklinde meydana çıkmıştır.
Milli Mücadelenin davranışları, din cephesinden uzun tartışmalara yol açmıştı. Fakat aslında bu mücadelenin yaptıklarının dine aykırı hiç bir yanı yoktu.
Padişahın Milli Mücadeleye karşı olması, mevcut koşulların ağırlığı, yeni bir savaşın getireceği fedakarlıklar, bir takım sebepleri ortaya koymayı zorluyor, bunlar kolay tutuluyordu. Ayrıca Milli Mücadeleye her karşı koyma, her hıyanete kaçmak isteyen kişi ya da zümreler bu faktörleri istismar ediyorlardı. (Devam edecek)