MİLLİ MÜCADELEDE ZARARLI DERNEKLER VE İSYANLAR -28-

MİLLİ MÜCADELEDE ZARARLI DERNEKLER VE İSYANLAR -28-

İngilizler, Anadolu ihtilalini iç ayaklanmalarla yok etmek istiyordu

Ethem kuvvetleri Albay Refet kuvvetleri gelmeden Düzce’ye yürüdüler. Her tarafı korku sarmıştı. İlçe bu kez direnmeksizin teslim oldu. İsyancıların elebaşlarından Berzak Sefer, Koçi Bey ve Abdülvahap, Ethem tarafından şehrin ortasında idam edildiler. İsyancıların hareketlerini idare için İstanbul’dan gönderilen 9 subayla birlikte Düzce’ye gelmiş olan Yarbay Hayri, Akçakoca üzerinden kaçmak istemiş ise de Düzce’ye getirilmiş orada derhal idam olunmuştu.  Böylece ayaklanma bölgesinin esas merkezi olan Düzce’de durum normale döndü.  
9- Kuvayi İnzibatiye’nin
kuruluşu ve milli kuvvetlere
karşı kullanılması:
18 Nisan 1920’de İstanbul hükümeti şimdi de yeni bir hıyanetin ve düşmanların işine yarar yeni bir davranışın örneğini veriyordu. Çıkardığı bir kararname ile: "Devlet kanunlarını uygulayan, Hükümet memurlarını zor kullanarak ve memuriyetlerini yürütmeye engel olan ve Kuvayi Milliye namı taşıyan erbabı şekaveti (eşkıyaları) tenkil için Kuvayi İnzibatiye kurulmuştur. Bu kuvvet, inzibat güçleri devletin zabıta kuvvetlerinin yardımcısı olacaktır. Aynı zamanda devletin silahlı kuvvetleridir. Bu teşekkül Harbiye ve Dahiliye Nezaretine (Milli Savunma ve İçişleri Bakanlıklarına) bağlı olacaktır. Buraya intisap edecekler, (girecekler) and içeceklerdir. Kuruluş, subayları ile birlikte 250 mevcutlu bölüklerden olacak ve 4 bölük 1 tabur 4 tabur 1 alayı teşkil edecektir. Subaylar muvazzaf ve emeklilerden ve gönüllülerden atanacaklardır. Hizmet sırasında malül kalacak erlere ve subaylara rütbe ve derecelerine göre ve şehit olanlar ile ölenlere aynı biçimde tazminat verilecektir. Erlere 30 lira maaş verilecek teğmenlere 60 liradan başlamak üzere alay komutanlarına 150 lira verilir."  
Aynı gün ikinci bir kararname ile milli güçlere karşı kullanılmak üzere kurulan Kuvayi İnzibatiye için bir milyon ikiyüzelli bin lira ödenek ayrılmıştı. Bu hıyanet ordusunun başına da ordu komutanlığı yetkisi ile ayrıca da 500 lira ek ödenekle Süleyman Şefik Paşa verilmişti. Bu birliklerin kadrosunun teşkil eden subay ve erleri kötü maceraya sürükleyen çeşitli etkenler vardı. Savaş sonrasının yarattığı işsizlik sefalet ve bunların yanında kişilik ve karakter zaafı ya da yaptıkları hıyanetin derecesini kavrayamayan yalnız verilecek bol paraya koşmak. Bu bakımdan çoğu sivildi. Askerlik komutanlık ile tahsil ve niteliği olmayan kişiler subayların yerini almışlar çapulcu hırsız ve yankesiciler ya da bir iş tutturamayanlar er kadrolarını doldurmuşlardı. Oysa o sırada savaş cephelerinden ve esaretten yorgun ve perişan olarak dönmüş İstanbul’da aynı ortam ve koşullar ve yoksulluklar içinde yaşayan bir çok subay astsubay ve erler bütün açlık ve zorluklara karşılık Kuvayı İnzibatiye’ye girmeye yanaşmamışlar, yazılmamışlardı. Bunların bir çoğu fırsat ve imkan buldukça Anadolu’ya gerçek milli güçlere katılmışlar, kurtuluş için dövüşmüşlerdi.

Düzce ayaklanmasının bir anda Bolu ve çevresine kadar yayılması genişlemesi Ankara’da büyük endişe ile izleniyordu.
Düzce ayaklanmasının ertesi gün Beypazarı, Gerede halkı "Padişah nerede ise biz oradayız" diye bağırarak askeri depoları bastılar ve silahları ele geçirdiler. Bir merkezden emir almış gibi hareket olunuyordu. Bolu boğazını tutmuş olan jandarmalara saldırarak onları dağıttılar ve isyancılar Bolu’ya girdiler.  
Artık vatanı kurtarmak isteyenlerle hainlerin ve satılmışların savaşı ciddi olarak başlamıştı. Bu savaşlar kanlı olaylar halinde Kuvayı inzibatiye harekatıyla birlikte 90 gün sürecektir. Genel olarak halkın büyük kısmı günahsızdı. Onun cahillik ve taassubundan yararlanmak isteyenler kolay başarı sağlıyorlardı. Yüzyıllar boyunca o Padişahı yer yüzünde Allah’ın gölgesi olarak bellemişlerdi. Onlar Padişahın bir hain olduğunu kabul edemiyorlardı. Çıkarcı asiler bunları gerici ve tutucu duygulara doğru kolayca çekiyorlardı. Yurtlarını sevmediklerinden değil, durumu kavrayamadıklarından milli kuvvetlere, yeni kurulan Anadolu Hükümetine karşı çıkıyorlardı.  
Durumu tehlikeli gören Mustafa Kemal Paşa 18 Nisan 1920’de Geyve’de bulunan 24’üncü Tümen Komutanı Yarbay Mahmut’a "Düzce ayaklanmasını bastırmak üzere emrindeki kuvvetlerle vakit kaybetmeden Düzce’ye hareket etmesini" emrediyordu.  
Anadolu ölüm kalım mücadelesine başlamışken bir kısım çıkarcı ve hain kişiler halkı birbiriyle boğuşturucu tahriklere devam ediyorlardı. Bu yüzden memleketin bir bölgesinde kabuslu acı olaylar kanlı çarpışmalar oluyor ve gittikçe endişe verici bir halde gelişiyordu. Bu sırada Anzavur ayaklanmasından moralleri bozulan halka görünmek için Bursa bölgesine gitmiş olan Ali Fuat Paşa hemen Geyve’ye döndü ve acele tedbirler almak ihtiyacını duydu. Önce topladığı ve biriktirebildiği kuvvetlerle Geyve Boğazı’nı kapatmaya çalıştı. Haber alındığına göre bu sırada Kuvayi inzibatiye birlikleri de İzmit bölgesine geleceklerdi. Ayaklanma bölgesi Ankara yakınlarına doğru genişliyordu. Taraklı- Mudurnu çarpışmaları iyi sonuçlar vermişti. Çünkü irticanın elebaşları ve ayaklanmayı idare edenler zora gelince önce anlaşmaya giriyorlar bir süre sonra fırsat bulunca tekrar hıyanetlerine başlıyorlardı. Fakat bu iş böyle devam edemezdi. Yurdu kurtarmak ve dış düşmanlara karşı koymak zorunda olan Anadolu Hükümeti ve Milli Mücadelenin sorumlu kişileri iç huzuru sağlayıcı tedbirleri bir an önce almak zorunda idiler. Şimdiye kadar alınan tedbirlerin gönderilen kuvvetlerin yetersizliği görülüyordu. Sarayın ve İngilizlerin çok önceden planladıkları ve Anadolu ihtilalini iç ayaklanmalarla yok etme düşünceleri, her yerde bu hareketlerle baş vermeye ve başarıya doğru gidiyordu. Düzce isyancıları uzun süreden beri çok insafsız ve hain hareketlere girişmişler milli mücadeleyi gerçekten boğmak için her şeye baş vurmuşlar, komutanları şehit etmişler ve yakaladıkları subaylara ağır işkenceler, türlü hakaretler yapmışlardı.
Bunları tertip edenler halkı kandıranlar ve vatanın kurtarılmasını kösteklemek isteyenler cezalarını görmeliydiler.