MİLLİ MÜCADELEDE ZARARLI DERNEKLER VE İSYANLAR -13-

MİLLİ MÜCADELEDE ZARARLI DERNEKLER VE İSYANLAR -13-

Düşmana karşı dövüşmek ve vatanı savunmak için milis kuvvetleri kuruldu

B- Milli mücadelede hıyanet yarışı
a. İç ayaklanmalar ve hıyanetler
Milli mücadelenin çok yanlı olan olaylarından bir parçasını "İç Ayaklanmalar ve Hıyanetler" kısmı oluşturur. Milli mücadeleye karşı olanları, bunların nedenlerini, nasıl hazırlandıklarını, hıyanet yarışlarının nasıl sürdürüldüklerini ve bastırıldıklarını, hangi yönlerden bugünkü gidişe benzediklerini, bunlardan nasıl ibret dersi alınmasının gerekli olduğu ortaya çıkarılmalıdır. Hıyanetlerin kaynaklarını, kimler tarafından beslendiklerini, zayıf düşen bir ülke içinde ne gibi hain emellerin doğabileceğini ve ne gibi düşüncelerin hortlatılmak isteneceğini ortaya koymak gerekmektedir. Her yanı ile ibret dolu olan bu iç ayaklanmalar, bu hıyanet yarışları, milli mücadele tarihimizin en acı, en üzücü yanıdır. Bu olayları günümüzde ölçerek, yabancı, emperyalist devletlerin kimler ile nasıl işbirliği yaptıklarını ve taassub, irtica ve yobazlığın, siyasi ihtirasların, satılmışlığın ve içimizde yaşadığı halde yabancı emeller taşıyan kişi ve zümrelerin en karanlık ve en bunalımlı günlerde örnekleri görülecektir.
b. Milli mücadelenin
fiilen başlaması:
Yunan ordusu bir yolcu kafilesi, bir turist grubu gibi İzmir’e çıkmıştı. İngilizler ne hakla Türk vatanını, Türk topraklarını başka bir devlete peşkeş çekiyorlardı? Mondros Mütarekesinin 7’nci maddesi kendilerine asla böyle bir hak vermemiş, tanımamıştı. Yunanlar, İzmir bölgesine çıktıktan sonra taşkınlıklara, azgınlıklara, yerli Rumlarla beraber halka aşağılık davranışlarda bulunmaya başlamışlardı. Olaylar bu ağırlıkla devam ediyor, İtilaf Devletleri temsilcileri gözleriyle gördükleri çirkin ve facia haline gelen hareketlere karşı ilgisiz kalmakta idiler. Türk ordusu savaş sonrası kadro haline gelmişti.  Yedek subaylar, erlerin çoğu terhis olmuşlardı. Büyük bir moral çöküntüsü içinde idiler. Bunun yanında İstanbul Hükümetinin gaflet ve dalaleti büsbütün olumsuz etkiler yapıyordu. Oysa Yunan ordusu Anadolu’ya çıkmıştı. Türk-Yunan savaşı kendiliğinden başlamış demekti. Fakat askeri birlikler çok zayıftı. Savunma yapma, yer yer direnmelere ve dövüşmelere başlama, bir çok subaylar, komutanlar ve yerli halk liderleri tarafından istenilmesine karşılık çok güç görülüyordu. Yer yer Kuvayı Milliye müfrezeleri kurulmaya başlanmıştı. Bu işi ilk kavrayanlardan Ödemiş Kaymakamı Bekir Sami de İtilaf Devletleri temsilcilerine çektiği protesto telgrafında, Paris Barış Konferansı’nın İzmir hakkında aldığı kararın bir cinayet olduğunu, artık kalemlerin değil, silahların konuşacağını bildirmişti. Bölgedeki kaynaşmaları belirttikten sonra, Yunan işgal kuvvetleri İzmir’den çekilmediği takdirde dökülecek kanların sorumluluğunun İtilaf Devletlerine yükleneceğini beyan ediyordu. Bu olaylar zinciri içinde Ödemiş’te, Ayvalık’ta, daha sonra Salihli bölgesinde ordu birlikleriyle beraber düşmana karşı dövüşmek ve vatanı savunmak üzere milis kuvvetleri kurulmuştu.