Millî haykırış
2020 yılı Ömer Seyfettin'in vefatının 100. yıldönümü. Burada yazdım. Birçok faaliyet yapılacak. Bu faaliyetler, Ömer Seyfettin'in ne demek istediğini, bugünü anlatıp anlatmadığını, kısaca ehemmiyetini ortaya koyacak mı?
O Türkçü, o İslâmcı, o Osmanlıcı meselesini bir tarafa bırakalım. Bugünde en doğru teşhisi koyabilmek için dünü anlamak gerek.
Osmanlı'yı yıktılar, dağıttılar. Azamî 14 milyon km2 idi. Birinci Dünya Savaşı'na girerken 2,5 milyon km2 kadar geriye çekildik. Millî Mücadele'yi ancak 783.562 km2'yi elde tutabilmek için yaptık.
Osmanlı sahasından kaç devlet çıkmıştır? Tahmin edemezsiniz! Tam 64 devlet. 28'i Avrupa'da, 14'ü Asya'da, 22'si Afrika'da. Şimdi dünyada kaç devlet var? BM'ye üye 193; üye olmayanlarla beraber 206. Üçte birinden fazlası Osmanlı sahasında idi.
Osmanlılar, dünyada nelerin geliştiğine, bu gelişmelere bağlı nelerin olabileceğine akıl yürütmediklerinden, daha ötesi içeride birbirini yediklerinden giderek gerilediler; mukadder sona gelindi.
Padişahlık deyip burun kıvırmayalım, yüzümüzü çevirmeyelim. Padişahlar da kendi dönemlerini anlamışlardı. 18. yüzyılın sonlarında, 19. yüzyılda ve 20.yüzyılın başlarında hangi padişahı ilme, medeniyete kapalı gösterebilirsiniz? İç direnç, yavaşlık, nemelâzımcılık ve en önemlisi tartışmaya açık olmayan, dolayısıyla fikir üretmeye fırsat vermeyen zemin, bizim bir kulağımızı tıkadı, bir gözümüzü perdeledi; duyabildiklerimiz, görebildiklerimiz ise bize yetmedi.
Ömer Seyfettin'in ilk "Yeni Lisan" makalesinin sonunda haykırışına kulak verelim:
"Uyanınız. Galebe için düşmanlarımızı tanımak lâzımdır. Ve biliniz ki bu asırda muharebeyi ordular yaparsa da muzafferiyeti asla kazanamaz. Muzafferiyet intizam ve terakkînindir... İşkodra'dan Bağdat'a kadar bu kıt'ayı, bu Osmanlı memleketini işgal eden Turanî ailesi, Türkler ancak kuvvetli ve ciddî bir terakkî ile hâkimiyetlerinin mevcudiyetlerini muhafaza edebilirler. Terakkî ise ilmin, fennin, edebiyatın hepimizin arasında intişarına [yayılmasına] vâbestedir. Ve bunları neşir [yaymak] için evvelâ lâzım olan millî ve umumî bir lisandır. Millî ve tabiî bir lisan olmazsa ilim, fen, edebiyat yine bugünkü gibi bir muamma hâlinde kalacaktır. Asrımız terakkî asrı, mücadele ve rekabet asrıdır.(...) Eskiler ve dünküler idraklerinde mahdut ve masum idiler. Sathî ve behîmî düşünürlerdi, onların gayesi 'hâl ve mazi' idi. sizin gayeniz istikbâl, istikbâl, istikbâldir. Sizden sonra gelecek olan nesil, idrakinize rağmen, muhafazakâr ve maziye muhib [seven] kaldığınızı görürse size ebedî lânetler edecektir."(Genç Kalemler, C. 2., S. 1, 29 Mart 1327 [11 Nisan 1911]).
Ömer Seyfettin, bu satırları dilimize sahip çıkmak için yazıyor ama, ilmin ve fennin bütün dallarına teşmil edebiliriz.
Türkiye bir dönemeçte. Osmanlıcılığı denedik... Türk millî hareketini denedik... Öyle bir an geldi, "İslâmcı" kesim ortaya çıktı... İşte görüyorsunuz, deneme safhasını geçtik, işin nereye varacağını, nasıl uçurumun dibine yuvarlandığımızı görüyoruz... Yeniden millî uyanış şart. Bunun adını önceden koymuştum: "Türk'e dönüş".
Geçmişi inceleyeyim, yol bizi bu menzile getiriyor.
Çalışmalarını hususiyetle Ömer Seyfettin'e hasretmiş, Yeni Türk Edebiyatı sahasının otoritelerinden Prof. Dr. Hülya Argunşah'la bir röportaj yaptım. Ömer Seyfettin'in düşünce yapısını, seslenişlerinin bugün taşıdığı kıymeti anlattı. İnternet sayfamızda ayrıca okuyabilirsiniz.