Milletler birbirinden farklıdır
Türk milletinin üstün yönlerinden bahsedildiği zaman kimileri hemen, bunun ırkçılık olduğunu, ırkçılığın da kötü bir şey olduğunu ileri sürüyor. Genellikle de bu tutum dini bütün bazı kimselerde görülüyor.
Eğer bir gerçeklik olarak millet denilen bir olgu varsa elbette farklılıklar da var demektir. Bütün sosyal gruplar tıpatıp birbirinin aynı olsa “sosyal grup” kavramından bahsedilebilir mi? Aşiret, kabile, kavim, millet, avam, havas... bunların hepsi ayrı ayrı sosyal gruplardır ve aralarında farklılıklar olduğu için ayrı ayrı isimler almışlardır. Bakınız, Kur’an’da bu gerçeklik nasıl anlatılıyor:
Furkan suresi, 54. ayet: “O, sudan bir insan yaratıp ondan soy sop (neseben) ve hısımlık (sıhren) meydana getirendir. Rabbin her şeye hakkıyla gücü yetendir.”
Rum suresi, 22. ayet: “Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da O’nun delillerindendir. Şüphesiz bunda bilenler için elbette ibretler vardır.”
Hucurat suresi, 13. ayet: “Ey insanlar! Şüphe yok ki, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara (şu’ûb) ve kabilelere (kabâil) ayırdık. Allah katında en değerli olanınız O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır (etkaaküm). Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdâr olandır.”
Birbirinden farklı nesepler, diller, renkler, kabileler, milletler varsa tabii ki bunların birbirlerinden farkları, üstün ve aşağı yönleri de olacaktır. Mesela bakınız Kur’an’da Araplar için ne deniyor (Tevbe suresi, 97): “Bedevîler (Kur’an’daki kelime a’râb, yani Araplar) inkâr ve nifak bakımından daha ileri (eşedd = daha şedid, şiddetli) ve Allah’ın peygamberine indirdiği hükümlerin sınırlarını tanımamaya daha yatkındırlar. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” Demek ki Araplarda “inkâr ve nifak” özellikleri varmış ve bu konuda çok şiddetli (eşedd) imişler. Bir de Arapların yerine getirilecek kavim için ne deniliyor, onu görelim:
(Mâide, 54): “Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, (bilin ki) Allah onların yerine öyle bir topluluk (kavm) getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Onlar mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı güçlü ve onurludurlar. Allah yolunda cihad ederler. (Bu yolda) hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. İşte bu, Allah’ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.” Demek Allah öyle bir kavim getirecekmiş ki bu kavim kınanmaktan korkmayacakmış, korkak olmayacakmış. Üstelik bu nitelik Allah’ın dilediğine verdiği bir lütuf imiş. Yani Allah öyle dileyecek ve bu kavmi korkusuz bir kavim olarak yaratacak. Bu kavim acaba hangi kavim? Tevbe suresinin 39. ayetine bakalım: “Eğer Allah yolunda sefere çıkmazsanız, sizi elem dolu bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir toplum (kavm) getirir. Siz ise ona hiçbir zarar veremezsiniz. Allah her şeye hakkıyla gücü yetendir.” Araplar Tebük seferine çıkmakta isteksizlik gösterince bu ayet inmiş. Dördüncü Mehmed’in saray hocalarından, müfessir Vânî Mehmed Efendi’ye göre bu “başka kavim” Türk kavmidir. Vânî Mehmed Efendi, tarihte Türklerin, Arapların yerine geçtiğini ve Müslümanlığı savunup yaydığını söyleyerek fikrini delillendirir.
Yukarıda ancak bir kısmını alabildiğim ayetlere göre milletlerin farklılığını, üstün ve aşağı özellikleri olduğunu kabul etmek gerekiyor. Tabii sözüm Kur’an’a inananlar içindir.