Milletin adı ne?
Başbakan “millet, milletimiz” kelimelerini çok sık kullanıyor. Fakat milletin adını hiç söylemiyor. “Türk, Kürt, Laz, Çerkez...” gibi sıralamaları da kullanıyor. Bu sıralamalarda “Türk” kavramı, etnik gruplarla birlikte ve aynı seviyede ifade edilmiş oluyor. Başbakanın bunların üstünde, hepimizi birleştiren bağ olarak ifade ettiği de “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı” dır. Yani bu ülkede Türk, Kürt, Laz, Çerkez... gibi etnik gruplar var ve bunlar “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı” üst kimliğinde birleşiyorlar. Peki bu durumda başbakanın çok sık kullandığı “millet” in adı ne oluyor?
Benim mantığıma göre şöyle bir sonuç çıkıyor: “Türkiye Cumhuriyeti (vatandaşı) milleti”. Yani milletimizin adı “Türkiye Cumhuriyeti”. Oysa anayasada milletimizin adı açık olarak defalarca geçmektedir. Anayasanın başlangıç kısmında şu ifadeler var:
“Türk vatanı ve milletinin ebedî varlığını ve yüce Türk devletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu anayasa... Türk milleti tarafından, demokrasiye âşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur.” Anayasanın 5, 6, 7. ve daha birçok maddesinde “Türk milleti” terimi geçmektedir. Nihayet 66. maddede “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür” denmektedir. Türk milleti tarihî, sosyolojik ve hukuki bir vakıa olduğuna göre başbakan niçin milletin adını söylemiyor?
Niçin “Türk”ü etnik bir grupmuş gibi gösteriyor? Yoksa anayasayı tanımıyor mu? Anayasadaki bu anlayışı değiştirmek mi istiyor? Türk vatandaşları olarak başbakandan bu soruların cevabını beklemek hakkımızdır.
Ülkede bölücü yok mu?
Vaktiyle bir Amerikan filmi görmüştüm. Bir salon komedisi. Adam, karısını yabancı bir adamla yatakta iken basıyor. Söylenmeye başlıyor. Basılanlar rahat tavırlarla giyiniyorlar. Adam karısına “utanmıyor musun” diyor. Kadın “niye utanacakmışım” diye cevap veriyor. “Yatakta bir yabancıyla yatıyordun ya” diyor adam “nerede” diyor kadın. Adam “işte şurada; pantolonunu giyiyor; görmüyor musun” diye soruyor. Kadın, odada üçüncü bir kişi yokmuş gibi “Nerede” diyor. Sahne ve konuşmalar bu şekilde sürüp gidiyor. Kadın, odada bir yabancı yokmuş gibi davranmaya devam ediyor.
Pazar günü, Ankara’nın ortasındaki DTP kongresini televizyonlardan izlerken yıllar önce seyrettiğim bu film aklıma düşüverdi. Hani birileri, hem de Türkiye’yi yöneten birileri “bölücüler nerede? Türkiye bölünmez” filan diyorlar ya... Kadın yabancı bir adamla yatağa girmiş. Yataktan çıkıp giyiniyorlar. Hepsi aynı odada. Kadın, “hani nerede; yabancı adam nerede” diyor. Adamlar “biz bölücüyüz” demek için daha ne yapsınlar? “Anayasanın ilk üç maddesi değişsin” diyorlar; biz “hayır, onlar bölücü değil” diyoruz. Adamlar “kendi meclisi olan özerk bölge isteriz” diyorlar; biz “hayır, bunun bölücülükle ilgisi yok” diyoruz. Adamlar “çözümün anahtarı İmralı’da” diyorlar; biz “hayır, bu bölücülük değil” diyoruz. Adamlar “Sayın Öcalan” deyip bölücü terör örgütünün bayraklarını ve başkan dedikleri müebbet mahkûmun posterlerini gösteriyorlar; biz “olsun, bunlar bölücü değil; onlarla da görüşürüz, müzakere ederiz” diyoruz. Adamlar “hepimiz Apo’nun fedaisiyiz” diye pankart açıyorlar; biz “olsun, onlarla da görüşelim” diyoruz. Adamlar DTP kongresinde kol kola girmiş hora tepiyor ve “atılıyor roketler/vuruyor gerillalar” diye nara atıyorlar; biz “barış” diyoruz. Ne olmalı yani? Kadın yabancı adamla tekrar yatağa mı girmeli?