Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Sadi SOMUNCUOĞLU
Sadi SOMUNCUOĞLU

"Millet ve Etnisite" (1)

Türkiye’nin temel konusunun “Kimlik” meselesi olduğunu bu köşede yıllardır yazıyor, konuşuyor, tartışıyoruz. Bütün ihtilaflarımızın ana kaynağı olduğuna inandığımız bu meselesiyle ilgili olarak ülke genelinde yapılan tartışmalarda, aydınların, özellikle de yöneticilerin önemli bir kısmının, “Kimlik-milli kimlik-millet ve etnisite” gibi sosyolojinin temel kavramlarında ne kadar yetersiz kaldıklarını üzülerek görüyoruz. Hatta bazı devlet adamlarının, ilmin ve hayatın açık gerçeklerini hiç anlamadan, kulaktan dolma tehlikeli saplantılarda ısrar etmek suretiyle, Anadolu’daki bin yıllık egemenliğe düşmanca saldıran, iç-dış eğilimlere ve eylemlere güç ve meşruiyet kazandırdıklarına da şahit oluyoruz.
“Bu önemli meseleyle ilgili olarak Avrasyabir Vakfı’nın düzenlediği, “Tarihî Süreç ve Sosyolojik Açıdan Millet Kavramı- Türk Milleti” konulu panelde değerli bilim adamımız Prof. Dr. İskender Öksüz bir tebliğ sunmuştur. Çok önemli gördüğümüz bu tebliği köşemize aynen alıyoruz.

* * *

“Diplomatlar bilir, bir konudaki toplantı veya tartışmada söylenenler kadar, hattâ söylenenlerden de daha önemlisi, o konuda bir toplantı yapılmasıdır. Veya yapılmaması.
Türkiye’de ve şimdi “Millet Kavramı” başlıklı bir toplantı yapıyoruz. Çok yerinde, çok zamanında. Fakat önce “niçin yerinde ve zamanında buluyoruz” diye sormak lâzım. Kanunî devrinde “Millet Kavramı” , “Devlet Kavramı” başlıklı bir toplantı yapar mıydık? O zamanlar bir kimlik tartışmamız var mıydı?
Peki, bugün, Amerika Birleşik Devletleri’nde veya Almanya veya Fransa’da “Amerikan milleti”, “Alman milleti”, “Fransız milleti” başlıklı beyin fırtınası yapılır mı?
Kimliğimizi bundan önce en son ne zaman tartışmıştık? Yirminci asrın başında. Osmanlıcılık, İslamcılık, Türkçülük... Bu tartışmalardan yirmi yıl sonra devletimizin yarıdan çoğunu kaybediverdik, yüzde 80’in üzeri Türk çoğunluğu bulunan ve Anadolu’dan önce Türkleşen ana yurdumuz Rumeli dâhil. Bugünkü Türkiye’mizin büyük kısmı da gidiyordu ki Millî Mücadele ile geri alındı.
Biz çıkış yolu bulmak için kimliğimizi tartışırken emperyalistler de giriş yolu bulmak için tartışıyordu. Türkoloji’nin ve oryantalizmin Batıda en faal olduğu dönem, bizim kimlik sorgulamamızla çakışır: 19. asır sonu, 20. asır başı. Millî Mücadele’den sonra Türkoloji o ülkelerde cazibesini kaybetti.
Ben 1960’larda ABD’de öğrenciyken en popüler bilimsel araştırma alanı “Güneydoğu Asya İncelemeleri” (Southeast Asian Studies) idi. Tesadüfe bakın; o sırada Vietnam Savaşı sürüyordu. Duyduğuma göre bu günlerde “Orta Doğu İncelemeleri”, “İslamik İncelemeler” ile “Orta Asya İncelemeleri” moda imiş. Çin İncelemeleri de... Rusya İncelemeleri’nin popülerliği biraz düşmüş.

* * *

Millet devleti, “nation state” in dünyadaki devlet formuna kesin hâkimiyetinden sonra, yani 18., 19., 20. ve 21. asırlarda, millet, devletin yegâne meşruiyet kaynağıdır. Modern sosyolojide bu gerçek şöyle ifade edilebilir: “Modern dünyada, milletlerin içerisinde rekabet ettiği bir milletler evreni icat etmek zorundayız. Gellner’in bize anlattığı gibi, bir milliyet yok olsa, bir başka milliyet bu boşluğu hızla doldururdu. Yüksek kültürün yaygınlaştığı bir dünyada millî olmayanı hayal bile edemeyiz. Modern devlet ve ekonomi, işlevini, millet denilen kabın içinde yürütmektedir. Gellner’in dediği gibi, ’Milliyetçilik, belki her zaman tahripkâr değildir ama, yer çekimi gibi önemli ve sarıcı bir kuvvettir’.”
Modern sosyolojinin kastettiği millet, ortak bir yüksek kültür etrafında belirir ve organize eğitim kurumlarıyla bu kültürün yeni nesillere taşınması ile yaşar.
Milletler çağında, yani bugün, millete muhalif tavırlar, iki seçenekten birine dayanmak zorundadır: 1) Millet olgunluğuna henüz erişememiş toplum birimlerini milletin yerine koymak: Kabile, aşiret, etnik grup.
2) Milletin bağlayıcılığı ile rekabet edemeyecekleri tarihin laboratuarında defalarca ispatlanmış daha büyük fakat hayalî birimlere dayanmak: Dünya proletaryası veya siyasî birliği hedefleyen bir İslâm ümmeti anlayışı. Dünya proletaryası Berlin Duvarı’nın altında kaldı. Siyasî ümmetçilik henüz “dünya pro-letaryası” kadar bile bir varlık gösteremedi.
Yarın devam edeceğiz...

Yazarın Diğer Yazıları